Amerika Birleşik Devletleri’nin 17 Haziran’da yürürlüğe soktuğu ve “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası” adlı yaptırım kanunu bu hafta Arap dünyasında gündemin en önemli başlıklarından biriydi.
Cumhurbaşkanı Beşar Esad ve eşi dahil olmak üzere üst düzey isimler ve Suriye’ye yardımda bulunacak yabancı şirketlerle kuruluşlara ağır yaptırımlar içeren yasa, daha yürürlüğe girmeden önce etkilerini ağır bir şekilde göstermişti. Suriye yönetimi ve müttefiklerinin bu yaptırımlar karşısında nasıl bir yol izleyecekleri merak konusuyken, bazı Arap gazetelerinde Rusya’nın bu yaptırım yasasına gizliden göz yumduğu veya yeteri kadar sesini yükseltmediği gibi yorumlar dikkat çekti.
Suriye’nin içinde bulunduğu ve “Direniş Ekseni” ittifakına yakın medya organlarında bu yaptırımlar karşısında Direniş Ekseni ve Rusya’nın geri adım atmasının hiçbir şekilde söz konusu dahi olmadığı belirtilirken, bazı gazetelerde bu yaptırımların Esad’ı birçok konuda geri adım atmaya mecbur bırakacağı yönünde yorumlar yer aldı.
Sezar Yasası’nın ağır bir şekilde vurduğu bir diğer ülke de Lübnan. Ekonomik açıdan büyük bir krizin içinde olan Lübnan’da, şimdi de Sezar Kanunu ve ülkedeki genel siyasi hava düşünüldüğünde ülkeyi oldukça ağır bir sürecin beklediğine dair beklentiler çok fazla.
Arap dünyasında uzun süredir gündemin üst sıralarında yer alan Libya konusunda ise bu hafta Türkiye’den Libya’ya yapılan üst düzey ziyaret öne çıktı. Hafter’e karşı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne verdiği destekle Libya’da konumunu oldukça güçlendiren Türkiye’nin ilerleyen süreçte çözüm konusunda Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in masada muhatap olarak alınmasını kabul edebileceği şeklindeki değerlendirmeler dikkat çekti.
‘Bugüne kadarki yaptırımların en ağırı’
“Sezar Kanunu, Amerika Birleşik Devletleri hükümetlerinin ekonomik, siyasi, askeri, silah satışı vb. gibi konularda yaptırımlar uygulamaya başlamasından sonra dünyada bugüne kadar uygulanan en ağır yaptırım kanunudur. Bu yaptırımların hedefi hep, Amerikan siyasetine ve başta İsrail olmak üzere müttefiklerinin siyasetine karşı çıkan rejimler, siyasi oluşumlar, kurumlar ve şahısları zayıflatmaktır.
Sezar Kanunu’nun Suriye’yi etkilemeyeceğini düşünmek saflık olur. Özellikle de bu yaptırımların Şam’ı destekleyen ülkeleri de hedeflemesi göz önünde bulundurulursa. Ancak Suriye’de taraf olan ülkelerin, içerideki başarısızlığını örtmek için sürekli olarak krizlerini dışarıya taşımaya alışmış zalim Amerikan kovboyunun istediği gibi beyaz bayrağı çekmelerini beklemek de aptallık olur. (Muhammed Harrub/Ürdün El Rai gazetesi)
‘Esad’ı çok zor günler bekliyor’
“Suriye’deki savaş bu sefer ekonomik görünümlü ancak siyasi sahneyi yeniden düzenlemeyi hedefleyen yeni bir döneme girdi. Peki, Esad ne yapacak? Öncelikleri neler olacak? Masayı ters yüz edecek herhangi bir kozu var mı? Yoksa bütün mesele artık uluslararası iradenin elinde mi?
Eğer Cumhurbaşkanı Esad’ın zihninde yolsuzluğun sembollerini devirecek, içeride güveni tekrar oluşturabilecek ve ekonominin yeni yüzler tarafından belirlenebileceği ekonomik, sosyal ve siyasi bir devrim temelinde bir uyanış canlanıyorsa, bu bütün müdahalelere verilebilecek en gerçekçi karşılık olur. Ayrıca Sezar Kanunu daha gün yüzü göremeden onu gömmek olur. Zira engelleri aşmak için başka yol yok. Aksi takdirde fırtına devam edecek.
Önümüzdeki günler Suriye Cumhurbaşkanı için zor olacak. Bu sefer, daha önceki savaşlarda rakipleri karşısında galip geldiği gibi ekonomiye karşı koyabilecek mi? Peki müttefikler ve Rusya’nın normal olmayan sessizliğine ne demeli? Yoksa müttefikleri Şam’ı en tehlikeli çatışmadan kurtaracak olan şeyi mi formüle ediyorlar?” (Muhammed Bakr/Rai Al Youm gazetesi)
‘Ruslar Sezar Yasası’na sevindi mi?’
“Sezar Kanunu’nun bu ayın 17’sinde yürürlüğe girmesinden sonra bazılarının Rusya Devlet Başkanı Putin’le, bu kanundan en çok zarar gören taraf olduğu gerekçesiyle dalga geçmeleri oldukça gülünç bir durum.
Sezar Kanunu’nun esasen Cenevre’de onaylanan 2254 sayılı (BM kararı) kararın uygulanmasına odaklandığını unuttunuz mu? Dikkat edin Rusya Cenevre Anlaşması’nı en çok destekleyenlerdendi. Bununla ilgili hiçbir itirazı olmadı. Şimdi de Sezar Kanunu bu Cenevre Anlaşması’nın uygulanmasını dayatıyor.
Hiç şüphesiz Ruslar şimdi Sezar Yasası’nı olumlu buluyor. Çünkü bu kanun onlara yönelik çıkarılmadı. Unutmamamız gereken Ruslar artık Suriye’den bütün istediklerini aldı. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden haftalar önce Suriye sahillerinde Lübnan’dan daha büyük bir alanı aldılar. Zaten Ruslar Esad için gelmediler. Onlar başta kendileri ve İsrail’in çıkarlarını korumak için müdahalede bulundular. Şimdi de Sezar Yasası’nın rejime ve Suriyelilere ne yapacağıyla ilgilenmiyorlar. Tıpkı Amerikalılar ve İsrailliler gibi Suriye’de kendilerinin ve şirketlerinin çıkarlarını koruyacak bir çözüm istiyorlar.” (Faysal el Kasım/Kuds el Arabi gazetesi)
‘ABD gerilimin dozunu neden arttırıyor?’
“Önümüzdeki kasım ayında yapılacak olan Amerikan başkanlık seçimlerini hâlihazırda bölgede cereyan eden gelişmelerden ayrı düşünmek mümkün değil. Trump, korona virüsü salgınının Amerikan ekonomisi üzerindeki etkisi ve George Floyd’un öldürülmesi gibi gelişmeler karşısında kendisine puan kazandıracak bir dış kazanıma ihtiyaç duyuyor.
ABD’liler açısından bakıldığında, en kolay kazanım Ortadoğu coğrafyasında İran’ın başını çektiği eksenle bir uzlaşmaya varmak veya iki taraf arasındaki çekişme sahaları olan Suriye, Irak veya Lübnan gibi ülkelerin birinde bir zafer kazanmaktır. Bu da Washington’un bu çerçevede uyguladığı baskının dozunu arttırmasını beraberinde getirdi.
Bazı çevrelere göre, bölgede cereyan eden gelişmeler, Lübnan’a uygulanan ekonomik baskı, buna paralel olarak Hizbullah’ın silahlarının tekrar söz konusu edilmesi ve gündeme getirilmesi, Suriye’ye yönelik Sezar yaptırımlarının başlaması, ilerleyen zamanda gerilimin daha da artacağı beklentisini oluşturdu. (Mahir El Hatip/Lübnan El Nashra internet gazetesi)
‘Netanyahu Batı Şeria konusunda aceleci’
“Bu yılın başında yüzyılın planının ilan edilmesinden itibaren hatta bu planın hazırlık aşamasından beri siyasi çekişme devam ediyor. Üstelik daha da şiddetlendi. Bu siyasi çekişme de, önümüzdeki günlerde bir sonuca varacak gibi. Buradan da görüldüğü gibi zaman meselesi bu süreçte Trump için oldukça önemli. Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılma gibi bir ihtimal karşısında İsrail ve Netanyahu şu anki süreci (Trump görevdeyken) bazı kazanımlar elde etmek için bulunmaz tarihi bir fırsat olarak görüyor. Netanyahu bu süreci de, Batı Şeria’nın yüzde 10’unu ilhak etmesi anlamına gelen, yerleşimlerle ilgili kanunu uygulamaya koymak gibi kazanımları almadan geçirmemeyi istiyor.
İsrail Batı Şeria’nın büyük bir bölümünü ilhak etme konusundaki uluslararası itirazlara rağmen elini oldukça güçlendirmiş durumda. Bunun karşısında sadece siyasi bir duruş yetersiz kalır. Ayrıca diplomatik savaş ve güçlü halk direnişi de gereklidir.” (Recep Ebu Saraya/Filistin el Eyyam gazetesi)
‘Ankara Akile Salih’e olumlu mu yaklaşıyor?’
“Ankara Akile Salih’le masaya oturulmasını kabul edebilir. Çünkü bu, topun Libya’nın doğusundaki siyasi kesimlerin sahasına atılması demek. Bunun sonucunda bu siyasi çevrelerin Hafter’i çekilmenin gerekliliği ve bugün daha fazla kabul gören Akile Salih’in önünün açılması konusunda ikna edebilme ihtimalini güçlendirmektedir. Burada Ankara’nın tek sorunu istediğini almak için Moskova’yı ikna edebilmekte yatıyor.
Son dönemlerde Rusya’nın ABD’ye yönelik Libya hususundaki olumlu yöndeki açılımı, Britanya, Almanya ve İtalya’nın desteğiyle Rusya-ABD-Türkiye arasında Libya konusunda görüşmelerin başlayacağı tarihin işaret olabilir.” (Samir Salha/El Arabi El Cedid gazetesi)
Gazete Duvar / 21.06.20