NATO yalanları açığa çıktı! Eski NATO yetkilisi konuşuyor! (II. kısım) - Jacques Baud

Zelenski'nin kuvvetlerini Rusya sınırına konuşlandırmamasının ve büyük komşusunun kendisine saldırmayacağını defalarca belirtmesinin nedeni, muhtemelen Batı'nın caydırıcılığına güvendiğini düşünmesiydi. 20 Mart'ta CNN'e söylediği şey buydu. Ukrayna'nın NATO'nun bir parçası olmayacağı açıkça söylendi, ancak kamuoyu önünde açıkça tersini söyleyeceklerdi. Böylece Ukrayna, Rusya'yı etkilemek için araçsallaştırıldı. Amaç, Joe Biden'ın 8 Şubat'ta Olaf Scholz'un ziyareti sırasında açıkladığı Kuzey Akımı 2 doğalgaz boru hattının kapatılmasıydı ve bunu bir yaptırım yağmuru izledi

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 30 Nisan 2022
  • 15:05

İsviçre Stratejik İstihbarat Servisi’nde albay rütbesinde olan ve 2014 Ukrayna krizi sırasında ve sonrasında NATO için çalışan Jacques Baud’un Ukrayna’da yaşanan savaşa dair yazısının devamıdır.

Ukrayna’daki askeri durum – Bir güncelleme-

11 Nisan 2022

Operasyonel durum

25 Mart 2022 itibariyle, durum analizimiz Mart ayı ortalarında yapılan gözlemleri ve sonuçları doğrulamaktadır.

24 Şubat’ta başlatılan saldırı, Rus operasyonel doktrinine uygun olarak iki çaba hattında ifade ediliyor:

Ülkenin güneyine, Donbass bölgesine ve Azak Denizi kıyısına yönelik ana çaba. Doktrinde belirtildiği gibi, ana hedefler Ukrayna silahlı kuvvetlerinin etkisiz hale getirilmesi (“askersizleştirme” hedefi) ve Harkov ve Mariupol şehirlerindeki aşırı milliyetçi, yarı-askeri, paramiliter milislerin etkisiz hale getirilmesidir (“Nazilerden arındırma” hedefi). Bu birincil hamleye bir güçler koalisyonu önderlik ediyor: Harkov ve Kırım üzerinden Güney Askeri Bölgesi’nden Rus kuvvetleri; merkezde Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerinden milis güçleri; Çeçen Ulusal Muhafızları, Mariupol’un kentsel alanına müdahale ediyor;

Ukrayna (ve Batı) güçlerini ana taarruza karşı operasyonlar yürütmelerini ve hatta Rus koalisyon güçlerini arkadan almalarını engellemek için “sabitlemeyi” amaçlayan Kiev’e yönelik ikincil bir çaba.

Bu saldırı, harfi harfine, Vladimir Putin’in 24 Şubat’ta tanımladığı hedefleri aynen takip ediyor. Ancak, Batılı “uzmanlar” ve politikacılar, yalnızca kendi önyargılarını dinleyerek, Rusya’nın amacının Ukrayna’yı ele geçirmek ve hükümetini devirmek olduğunu kafalarına soktular. Çok Batılı bir mantık uygulayarak, Kiev’i Ukrayna kuvvetlerinin “ağırlık merkezi” (Schwerpunkt) olarak görüyorlar. Clausewitz’e göre, “ağırlık merkezi”, bir savaşan tarafın gücünü ve hareket etme yeteneğini aldığı unsurdur ve bu nedenle bir düşmanın stratejisinin birincil hedefidir. Bu yüzden Batılılar, savaştıkları savaşlarda sistematik olarak başkentlerin kontrolünü ele geçirmeye çalışmışlardır. NATO uzmanları tarafından eğitilen ve danışmanlık hizmeti verilen Ukrayna Genelkurmayı, tahmin edilebileceği gibi, Kiev’in ve çevresinin savunmasını güçlendirmeye odaklanırken, kendi birliklerini Donbass’ta Rusya’nın ana çabası ekseninde çaresiz bırakarak aynı mantığı uyguladı.

Vladimir Putin dikkatle dinlenmiş olsaydı, Rus koalisyonunun stratejik hedefinin Ukrayna’yı ele geçirmek değil, Donbass’ın Rusça konuşan nüfusuna yönelik herhangi bir tehdidi ortadan kaldırmak olduğu anlaşılırdı. Bu genel hedefe göre, Rus koalisyonunun hedeflemeye çalıştığı “gerçek” ağırlık merkezi, Kiev’de değil, ülkenin güney ve güneydoğusunda (2021’in sonundan beri) yığılmış Ukrayna silahlı kuvvetlerinin büyük kısmıdır.

Rus başarısı mı, başarısızlığı mı?

Rus saldırısının Kiev’i hedef aldığına inanan Batılı uzmanlar, oldukça mantıklı bir şekilde, (a) Rusların oyalandığı, durdurulduğu ve (b) saldırılarının başarısızlığa mahkum olduğu, çünkü ülkeyi uzun vadede ellerinde tutamayacakları sonucuna vardılar. Fransız televizyonunda birbirlerini takip ederek çıkan generaller, bir teğmenin bile iyi anladığı bir şeyi unutmuş görünüyorlar: “Düşmanını tanı!”, senin onun olmasını istediğin gibi değil, onun olduğu gibi tanı. Böyle generaller olduğu sürece bir düşmana ihtiyacımız yok.

Bununla birlikte, Batı’nın çıkmaza saplanmış ve başarıları yetersiz olan bir Rus saldırısı hakkındaki söylemler ise her iki tarafın da yürüttüğü propaganda savaşının bir parçasıdır. Örneğin, Şubat ayının sonundan itibaren Libération tarafından yayımlanan operasyon haritaları dizisi, 18 Mart’a (yani, medyanın güncellemeyi bıraktığı zamana) kadar bir günden diğerine neredeyse hiçbir fark göstermez. Böylece, 23 Şubat’ta, France 5’te [TV kanalı], gazeteci Élise Vincent, Rus koalisyonu tarafından alınan toprakları İsviçre veya Hollanda’ya eşdeğer olarak değerlendirdi. Gerçekte, biz daha çok Büyük Britanya kadar diyoruz.

Örnek olarak, Ouest-France tarafından yayınlanan 25 Mart 2022’deki durum haritası arasındaki farkı gözlemleyelim:

… ve Fransız Silahlı Kuvvetler Bakanlığı tarafından yayınlandığı şekliyle:

Ek olarak, Ukrayna kuvvetlerinin çatışma durumunun herhangi bir (medyamızda sunulan) haritasında görünmediğine dikkat edilmelidir. Bu nedenle, Fransız Silahlı Kuvvetler Bakanlığı’nın haritası gerçekliğin biraz daha dürüst bir resmini veriyorsa bile, Kramatorsk kazanında kuşatılmış Ukrayna kuvvetlerinden de bahsetmekten özenle kaçınıyor.

Aslında, duruma dayalı harita, 25 Mart itibariyle, daha çok şöyle görünmelidir:

Dahası, Ukrayna kuvvetleri haritalarımızda hiçbir zaman belirtilmemiştir, çünkü bu, Şubat 2022’de Rusya sınırında konuşlandırılmadıklarını, ancak ilk aşaması 16 Şubat’ta başlayan saldırılarına hazırlık olarak ülkenin güneyinde yeniden gruplandırıldıklarını gösterecektir. Bu, Rusya’nın, göreceğimiz gibi, yalnızca Batı tarafından, Ukrayna yoluyla başlatılan bir duruma tepki verdiğini doğrulamaktadır. Şu anda, Kramatorsk kazanında kuşatılmış olan ve Rus koalisyonu tarafından kademeli olarak parçalanan ve yavaş yavaş, kademeli bir şekilde etkisiz hale getirilen bu güçlerdir.

Batı’da Ukrayna kuvvetlerinin durumu hakkında sürdürülen belirsizliğin başka etkileri de var. Birincisi, Ukrayna’nın olası bir zaferi yanılsamasını sürdürüyor. Dolayısıyla Batı, bir müzakere sürecini teşvik etmek yerine, savaşı uzatmaya çalışıyor. Bu nedenle Avrupa Birliği ve bazı üye ülkeleri silah gönderdi ve sivil nüfusu ve her türlü gönüllüyü, çoğu zaman eğitim almadan ve gerçek bir komuta yapısı olmadan ölümcül sonuçlarla birlikte gidip savaşmaya teşvik ediyor.

Bir çatışmada, her bir tarafın eylemlerinin olumlu bir görüntüsünü vermek için bilgilendirme eğiliminde olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, durum ve Ukrayna kuvvetleri hakkında sahip olduğumuz imaj yalnızca Kiev tarafından sağlanan verilere dayanmaktadır. Bu imaj NATO ordusu tarafından eğitilmiş ve danışmanlık hizmeti verilmiş olmasına rağmen, Ukrayna liderliğinin derin eksikliklerini maskelemektedir.

Böylece, askeri mantık, Kramatorsk kazanında yakalanan güçlerin, örneğin yeniden toplanmak ve bir karşı saldırı yürütmek için Dinyeper’deki bir hatta çekilmesini düşünecektir. Ancak Cumhurbaşkanı Zelenski geri çekilmeyi yasakladı. 2014 ve 2015’te bile, operasyonların yakından incelenmesi, Ukraynalıların koşullara hiç uygun olmayan ve daha hafif liderlik yapılarına sahip daha yaratıcı, daha esnek bir rakip karşısında “Batı tarzı” planlar uyguladıklarını gösterdi. Bugün de gördüğümüz aynı olgudur.

Sonuçta, medyamız tarafından bize verilen savaş alanı hakkındaki kısmi görüş, Batı’nın Ukrayna genelkurmayının doğru kararları almasına yardım etmesini imkansız hale getirdi. Ve Batı’yı bariz stratejik hedefin Kiev olduğuna inandırdı; “askersizleştirmenin” Ukrayna’nın NATO üyeliğini hedeflediğini ve bu “Nazilerden arındırmanın”, Zelenski’yi devirmeyi amaçladığına inandırdı. Bu efsane, Vladimir Putin’in Ukrayna ordusuna itaatsizlik çağrısı ile körüklendi ve bu da (büyük hayal gücü ve önyargıyla) hükümeti devirme çağrısı olarak yorumlandı. Ancak bu çağrı, Donbass’ta konuşlandırılan Ukrayna kuvvetlerinin savaşmadan teslim olmasını amaçlıyordu. Batı’nın yorumu, Ukrayna hükümetinin Rus hedeflerini yanlış değerlendirmesine ve kazanma potansiyelini kötüye kullanmasına neden oldu.

Bir savaşı önyargıyla kazanmazsınız, kaybedersiniz. Ve olan da budur. Bu nedenle, Rus koalisyonu hiçbir zaman kahramanca direniş görerek “kaçmadı” ya da “durdurulmadı”, sadece beklendiği yere saldırmadı. Vladimir Putin’in bize çok net bir şekilde anlattıklarını dinlemek istemedik. Bu nedenle Batı, volens nolens (istese de istemese de, mecburi olarak, ç.n.) şekillenmekte olan Ukrayna yenilgisinin ana mimarı haline geldi. Paradoksal olarak, muhtemelen Ukrayna’nın bugün bu durumda olması, televizyonlarımızdaki kendi kendini ilan eden “uzmanlar” ve eğlence stratejistlerimiz nedeniyledir.

Savaşın idaresi

Operasyonların seyrine gelince, medyamızda sunulan analizler çoğunlukla Ukrayna propagandasını aktaran politikacılardan veya sözde askeri uzmanlardan geliyor.

Açık olalım. Bir savaş, başka ne olursa olsun, bir dramdır. Buradaki sorun, kravatlı stratejistlerimizin, müzakere edilmiş herhangi bir çözümü dışlamak için durumu açıkça aşırı dramatize etmeye çalışmasıdır. Ancak bu gelişme, bazı Batılı askeri personelin sesini yükseltmesine ve daha nüanslı bir yargıda bulunmasına neden oluyor. Bu nedenle, Newsweek’te, Fransa’daki Direction du Renseignement Militaire’in (DRM) Amerikan eşdeğeri olan Savunma İstihbarat Ajansı’ndan (DIA) bir analist, “24 günlük çatışmada, Rusya’nın yaklaşık 1400 saldırı gerçekleştirdiğini ve yaklaşık 1000 füze fırlattığını belirtti (karşılaştırma yapmak gerekirse, ABD’nin 2003’teki Irak savaşının ilk gününde bile daha fazla saldırı gerçekleştirdiğini ve daha fazla füze fırlattığını”).

Batı, savaş alanını yoğun ve uzun süreli saldırılarla “yumuşatmayı” sevse de, kara birlikleri göndermeden önce, Ruslar daha az yıkıcı, ancak daha fazla asker yoğun bir yaklaşımı tercih ediyorlar. France 5’te gazeteci Mélanie Tarvant, Rus generallerinin savaş alanındaki ölümünü Rus ordusunun istikrarsızlaşmasının kanıtı olarak sundu. Ancak bu, Rus ordusunun geleneklerinin ve çalışma biçimlerinin derin bir yanlış anlaşılmasıdır. Batı’da komutanlar arkadan liderlik etme eğilimindeyken, Rus meslektaşları önden liderlik etme eğilimindedir. Batı’da “İleri!”, Rusya’da “Beni takip et!” diyorlar. Bu, Afganistan’da zaten gözlemlenen üst komuta kademelerindeki yüksek kayıpları açıklıyor ama aynı zamanda Batı’dakinden çok daha titiz bir personel seçimini de anlatıyor.

Dahası, DIA analisti, hava saldırılarının büyük çoğunluğunun savaş alanı üzerinde olduğunu, Rus uçaklarının kara kuvvetlerine ‘yakın hava desteği’ sağladığını belirtti. ABD’li uzmanlara göre bu saldırıların geri kalanı, yani yüzde 20’den azı, askeri havaalanlarına, kışlalara ve destek depolarına yönelik. Bu nedenle, Batı medyası tarafından tekrarlanan “Ayrım gözetmeksizin bombalama, şehirleri tahrip ediyor ve herkesi öldürüyor” ifadesi, “Kendimizi sadece Rusya’nın ayrım gözetmeksizin bombaladığına ya da personeli göreve uygun olmadığı için daha fazla zarar veremediğine ikna ettiğimizden, gerçek çatışmayı görmüyoruz” diyen ABD istihbarat uzmanıyla çelişiyor gibi görünüyor.

Aslında, Rus operasyonları temelde Batı’nın konseptinden farklıdır. Batı’nın kendi güçlerinde ölüm olmaması takıntısı, onları öncelikle çok ölümcül hava saldırıları şeklinde operasyonlara yönlendiriyor. Kara birlikleri ancak her şey yok edildiğinde müdahale eder. Bu yüzden Afganistan’da veya Sahel’de Batılılar teröristlerden daha fazla sivil öldürdü. Bu nedenle Afganistan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da faaliyet gösteren Batılı ülkeler, saldırılarının neden olduğu sivil kayıpların sayısını artık yayımlamıyor. Aslında, Sahel’deki Estonyalılar gibi ulusal güvenliklerini yalnızca marjinal olarak etkileyen bölgelere katılan Avrupalılar, oraya sadece “ayaklarını ıslatmak” için (yani temkinli ve yavaş bir başlangıç yapmak için, ç.n.) gidiyorlar.

Ukrayna’da durum çok farklı. Rus koalisyonunun neredeyse sadece Rusça konuşulan bölgede, bu nedenle de, genellikle ona elverişli olan toplumlar arasında faaliyet gösterdiğini görmek için dilsel bölgelerin haritasına bakmak yeterlidir. Bu aynı zamanda bir ABD Hava Kuvvetleri subayının açıklamalarını da açıklıyor: “Haberlerin Putin’in sivilleri hedef aldığını tekrarlayarak devam ettiğini biliyorum, ancak Rusya’nın kasıtlı olarak bunu yaptığına dair bir kanıt yok.”

Tersine, Ukrayna’nın aşırı milliyetçi paramiliter savaşçılarını Mariupol veya Harkov gibi büyük şehirlerde konuşlandırması aynı nedenden ötürü ama farklı bir şekilde. Yerel halkla duygusal veya kültürel bağları olmadan, bu milisler ağır sivil kayıplar pahasına bile savaşabilirler. Şu anda ortaya çıkarılmakta olan vahşetler,  ABD’deki Cumhuriyetçilere yakın medya tarafından belirtildiği gibi, Ukrayna’ya olan desteği kaybetme korkusuyla Fransız medyası tarafından gizlenmeye devam ediyor.

Saldırının ilk dakikalarındaki “kafa kesme” (liderleri vurma, ç.n.) saldırılarından sonra, Rusya’nın operasyonel stratejisi, şehir merkezlerine uğramadan geçmek ve Donbass Cumhuriyetlerinin güçleri tarafından “sabitlenmiş” Ukrayna ordusunu sarmaktı. “Uzmanlarımızın” anlama eğiliminde olduğu gibi “kafa kesmenin” genelkurmayı veya hükümeti ortadan kaldırmayı amaçlamadığını, kuvvetlerin koordineli manevrasını önlemek için liderlik yapılarını parçalamayı amaçladığını hatırlamak önemlidir. Aksine amaç, krizden bir çıkış yolunu müzakere edebilmek için liderlik yapılarının ta kendisini korumaktır.

25 Mart 2022’de, Ukraynalılara geri çekilme olasılığını reddeden Kramatorsk kazanını mühürledikten ve Harkov ve Marioupol şehirlerinin çoğunu ele geçirdikten sonra, Rusya pratikte hedeflerini yerine getirdi. Geriye kalan tek şey, çabalarını direniş ceplerini azaltmaya yoğunlaştırmaktı. Dolayısıyla, Batı basınının iddia ettiğinin aksine bu, saldırının yeniden yönlendirilmesi ya da yeniden boyutlandırılması değil, 24 Şubat’ta açıklanan hedeflerin metodik olarak uygulanmasıdır.

Gönüllülerin rolü

Bu çatışmanın özellikle rahatsız edici bir yönü, Avrupa hükümetlerinin vatandaşlarının Ukrayna’ya gidip savaşmasına izin  veren veya teşvik eden tutumudur. Volodymyr Zelenski’nin  yakın zamanda kurduğu Ukrayna Toprak Savunması Uluslararası Lejyonu’na katılma çağrısı, Avrupa ülkeleri tarafından coşkuyla karşılandı.

Bozguna uğratılmış bir Rus ordusu resmi çizen medyanın cesaretlendirdiği bu gençlerin çoğu, kelimenin tam anlamıyla bir av gezisine çıktıklarını hayal ederek yola koyuluyorlar. Ancak, bir kez oraya vardıklarında, hayal kırıklığı yüksektir. Tanıklıklar, bu “amatörlerin” çatışmanın sonucu üzerinde gerçek bir etkisi olmadan genellikle “yem” olduklarını göstermektedir. Son zamanlardaki çatışmaların deneyimi, yabancı savaşçıların gelişinin, süresini ve ölümcüllüğünü artırmak dışında bir çatışmaya  hiçbir şey getirmediğini göstermektedir.

Dahası, Suriye’deki Batı koalisyonunun kontrolü ve koruması altındaki bir bölge olan İdlib bölgesinden (ve aynı zamanda iki İslam Devleti liderinin Amerikalılar tarafından öldürüldüğü bölgeden) yüzlerce İslamcı savaşçının gelmesi endişemizi uyandırmalıdır. Gerçekten de, Ukrayna’ya çok bol bir şekilde tedarik ettiğimiz silahlar zaten kısmen suçlu kişi ve kuruluşların elinde ve Kiev’deki yetkililer için bir güvenlik sorunu oluşturmaya başlıyor. Rus uçaklarına karşı etkili olarak lanse edilen silahların sonunda askeri ve sivil uçaklarımızı tehdit edebileceği gerçeğinden bahsetmiyorum bile.

RTBF tarafından 8 Mart 2022 tarihli 19:30 haberinde gururla sunulan gönüllü, Üçüncü Reich’e hizmet eden Belçikalı gönüllüler olan “Kolordu Franc Wallonie”nin hayranıydı ve Ukrayna’ya çekilen insanların profilini gösteriyordu. Sonunda, kendimize sormamız gerekecek, bu durumda en çok kim kazandı, Belçika mı yoksa Ukrayna mı?

Silahları ayrım gözetmeksizin dağıtmak, AB’yi volens nolens (ister istemez ve mecburi şekilde, ç.n.) aşırılıkçılığın ve hatta uluslararası terörizmin destekçisi yapabilir. Sonuç: Avrupalı seçkinleri Ukrayna’nın kendisinden daha fazla tatmin etmek için sefalete sefalet ekliyoruz.

Sonuç yoluyla vurgulanmayı hak eden üç nokta

Politika yapıcılar tarafından göz ardı edilen Batı istihbaratı

Ülkenin güneyindeki Ukrayna karargâhında bulunan askeri belgeler, Ukrayna’nın Donbass’a saldırmaya hazırlandığını ve AGİT gözlemcileri tarafından 16 Şubat gibi erken bir tarihte gözlemlenen ateşin günler veya haftalar içinde hemen bir saldırının habercisi olduğunu doğrulamaktadır.

Burada, Batı için biraz iç gözlem gereklidir; ya istihbarat servisleri neler olup bittiğini görmedi ve bu nedenle bu konuda çok kötüler ya da siyasi karar vericiler onları dinlememeyi seçti. Rus istihbarat servislerinin Batılı muadillerinden çok daha üstün analitik yeteneklere sahip olduğunu biliyoruz. Amerikan ve Alman istihbarat servislerinin 2021’in sonundan bu yana durumu çok iyi anladıklarını ve Ukrayna’nın Donbass’a saldırmaya hazırlandığını bildiklerini de biliyoruz.

Bu, Amerikalı ve Avrupalı siyasi liderlerin Ukrayna’yı, yalnızca Rusya’ya siyasi bir darbe vurmak amacıyla, önceden kaybedildiğini bildikleri bir çatışmaya kasıtlı olarak ittikleri sonucuna varmamızı sağlar.

Zelenski’nin kuvvetlerini Rusya sınırına konuşlandırmamasının ve büyük komşusunun kendisine saldırmayacağını defalarca belirtmesinin nedeni, muhtemelen Batı’nın caydırıcılığına güvendiğini düşünmesiydi. 20 Mart’ta CNN’e söylediği şey buydu. Ukrayna’nın NATO’nun bir parçası olmayacağı açıkça söylendi, ancak kamuoyu önünde açıkça tersini söyleyeceklerdi. Böylece Ukrayna, Rusya’yı etkilemek için araçsallaştırıldı. Amaç, Joe Biden’ın 8 Şubat’ta Olaf Scholz’un ziyareti sırasında açıkladığı Kuzey Akımı 2 doğalgaz boru hattının kapatılmasıydı ve bunu bir yaptırım yağmuru izledi.

Bozuk diplomasi

Açıkçası, 2021’in sonundan bu yana, özellikle Emmanuel Macron ve Vladimir Putin arasındaki ziyaret ve telefon görüşmeleri raporlarının kanıtladığı gibi, Batı tarafından Minsk Anlaşmaları’nı yeniden etkinleştirmek için hiçbir çaba sarf edilmedi. Ancak Minsk Anlaşmaları’nın garantörü ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak Fransa, taahhütlerine uymadı ve bu da Ukrayna’nın bugün yaşadığı duruma yol açtı. Hatta Batı’nın 2014’ten beri yangına körükle gitmeye çalıştığına dair bir his bile var.

Bu nedenle, Vladimir Putin’in 27 Şubat’ta nükleer güçleri alarma geçirmesi, medyamız ve politikacılarımız tarafından akıl dışı bir eylem veya şantaj olarak sunuldu. Unutulan şey, bunun Jean-Yves Le Drian’ın üç gün önce NATO’nun nükleer silah kullanabileceği yönündeki ince örtülü tehdidini takip ettiğidir. Putin’in bu “tehdidi” ciddiye almaması, ancak Batılı ülkeleri ve özellikle Fransa’yı aşırı dil kullanımından vazgeçmeye zorlamak istemesi çok muhtemeldir.

Avrupalıların manipülasyona karşı savunmasızlığı artıyor

Bugün medyamızın yaydığı algı, Rus saldırısının çöktüğü; Vladimir Putin’in deli, mantıksız ve bu nedenle kendisinin sözde içinde bulduğu çıkmazı kırmak için her şeyi yapmaya hazır olduğu yönünde. Bu tamamen duygusal bağlamda, Victoria Nuland’ın Kongre’deki oturumu sırasında Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio’nun sorduğu soru, en hafif tabirle garipti: “Ukrayna’da biyolojik veya kimyasal bir silah olayı veya saldırısı olursa, aklınızda bunun arkasında yüzde 100 Rusların olacağına dair herhangi bir şüphe var mı?” Nuland, doğal olarak, şüphe olmadığını söyledi. Ancak Rusların bu tür silahları kullandığına dair hiçbir işaret yok. Ayrıca, Ruslar 2017’de stoklarını imha etmeyi bitirirken, Amerikalılar henüz stoklarını yok etmedi.

Belki de bu hiçbir şey ifade etmiyor. Ancak mevcut atmosferde, Batı’yı bir şekilde Ukrayna çatışmasına (bir “yanıltma harekatı” olayı yaratarak) daha fazla dahil olmaya itecek bir olayın gerçekleşmesi için tüm koşullar yerine getirilmiş durumda.

[marxist.com’daki İngilizce orijinalinden Mehmet Bayram tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Sendika.org / 28.04.22