Dünyanın büyük kısmı hafta ortasında birkaç zenginin Titanik’i görmek için milyarlarca dolar harcayıp bir denizaltı seyahati sırasında kaybolmasını konuşuyor. Günlerce süren aramalarda sonra denizaltının suyun altında patladığı ve içindeki beş kişinin de hayatını kaybettiği tespit edildi. Öte yandan sadece bir hafta önce tarihin en kanlı göçmen teknesi faciası yaşanmıştı ve ne yazık ki bu kadar konuşulmadı. Counterfire’dan seçtiğimiz Terina Hine’ın makalesi, bu iki felaketin kamuoyunda nasıl karşılık bulduğuna odaklanıyor.
Kadın erkek eşitliğine giden yol uzadıkça uzuyor. Dünya Ekonomik Forumu eşitliğe ulaşmak için en az 131 yıl gerektiğini açıkladı. Kadınlara yönelik ‘eşitlik adımları’ yoksulla zengin arasındaki uçurumun derinleşmesinin gölgesinde kalıyor. Atılan adımlar, parlamentolara veya tekel yönetim kurullarına daha fazla kadının girmesiyle sınırlanıyor. Sonuçta yoksul kadına zengin, okumuş kadınların başarılarıyla avunmak kalıyor.
Göçmen ve milyarder arama ve kurtarma
Terina HINE
Counterfire
Gazetelerdeki manşetler her şeyi söylüyor. Milyarderlerin yanında göçmenlerin hiçbir önemi yok. Birleşik Krallık’taki neredeyse tüm gazeteler çarşamba günü beş yolcusunun hayatından endişe eden kayıp Titanik denizaltısının hikayesini manşetlerine taşıdı. Bir hafta önce ise hiçbir gazete Akdeniz’de hayatını kaybeden 500, belki de 700 göçmen ve mültecinin akıbetini manşetine taşımayı tercih etmedi.
Daily Express ve Mirror “Bir mucize için dua ediyorlar”; Daily Mail “Onları kurtarmak için sadece 24 saat var”; Daily Star “Video oyunu denizaltısı”; Metro “Titanik denizaltısı-son fotoğraf”; Independent: “Hava bitmeden önce saat 10’a kadar zamanları var”; Sun: “Ölüme mahkum Titanik denizaltısında yer ayırtmıştım”; Times: “Kayıp Titanik denizaltısı için önceki güvenlik endişeleri”... Telegraph ve Guardian ana manşetlerinde hikayeye yer vermemekte direniyor, ancak yine de birinci sayfa haberi oluyor.
İçerdiği tehlikeleri bile bile Titanik’in Atlantik’teki enkazının derinliklerini keşfetme ‘macerasını’ seçen üç milyarderle ilgili duvardan duvara haber, kesinlikle bir sözden fazlasını hak etmiyor. Haber değeri daha çok, enkazı keşfedenlerin Titanik yolcularına son istirahatgahlarında katılma ihtimalinin ironisine dayanıyor.
Ve bu sadece yazılı basın değil. Televizyon ve radyodaki her haber bülteni bu hikayeyi sonsuza kadar tekrarlıyor. Ancak geçen hafta Akdeniz’de 500’den fazla kadın ve çocuğun boğulduğu ve bunun giderek önlenebilir bir felaket olarak görüldüğü gerçeğinden neredeyse hiç bahsedilmiyor.
Bu son ölümlerden önce bile, dünyanın en tehlikeli göç rotası olan Orta Akdeniz geçişlerinde bu yıl en az 1039 kişinin boğulduğu biliniyordu. Bazı kazalar hiç kayıt altına alınmadığı için gerçek rakamın çok daha yüksek olduğu düşünülüyor. Bu yılın ilk çeyreği 2017’den bu yana en ölümcül dönem oldu. Uluslararası Göç Örgütü 2014 yılından bu yana Akdeniz’de 27 binden fazla göçmenin kaybolduğuna inanıyor.
Bu artan can kaybı, denizde hayat kurtarmanın yasal bir zorunluluk olmasına rağmen, devlet öncülüğündeki kurtarma müdahalelerindeki gecikmelerin ve STK öncülüğündeki kurtarma çalışmalarının aktif olarak engellenmesinin bir sonucudur. Tehlike altındaki göçmen tekneleri için bir yardım hattı işleten aktivistlerden oluşan bir ağ olan Alarm Phone’a göre Yunanistan’ın göç politikası ‘Avrupa’nın kalkanı’ haline gelmiştir. Görünen o ki bu son felaketin sorumlusu da bu kalkan.
Bu ölümcül yolculuğu yapmak, savaşlardan, zulümden ve aşırı yoksulluktan kaçan binlerce kişi için son çaredir. Orta Akdeniz rotasını geçmeye çalışan insanların çoğu, mülteci ve göçmenlerin keyfi gözaltı ve işkenceyle karşı karşıya kaldığı Libya üzerinden yola çıkıyor. Avrupa hükümetleri insanları sadece denizde terk etmekle kalmıyor, aynı zamanda Libya’ya zorla geri gönderilmelerini de destekliyor. 2021 yılında 32 binden fazla insan durduruldu ve geri gönderildi.
Bu aşırı kalabalık ve güvensiz gemilerde bulunanların korku dolu hikayeleri anlatılmalıdır. Bunun yerine, felaketin herkesin suçu olduğu, ancak güvenli rotaların olmamasından, insanlık dışı geri itme politikalarından ve Deniz Arama ve Kurtarma Yasası’na uymayı reddetmekten sorumlu olan hükümetin suçlandığı bir suçlama oyunu izliyoruz.
Medyamızın bunu dile getirme sorumluluğu var. Bunun yerine, talihsiz bir yolculuk için 200 bin sterlin harcayan milyarderler için masraftan kaçınılmayan bir arama ve kurtarma görevine odaklanmayı tercih ediyor.
Çeviren: Sarya Tunç
Dünya Ekonomik Forumu: Eşitlik frenlendi
Ulrike WAGANER
Neues Deutschland
Dünya Ekonomik Forumu, 2006 yılından bu yana sürekli olarak yayımlanan ve 146 ülkenin toplumsal cinsiyet uçurumlarını sistematik olarak kaydeden küresel toplumsal cinsiyet eşitliği endeksine bağlı olarak 2154 yılında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanacağını öngörüyor. Veriler kadın ve erkek olarak ikili bir ayrımı ifade etmektedir; ikili olmayan, bu tahminlere inter ve transseksüel bireyler dahil edilmemiştir.
Küresel olarak hesaplanan eşitlik endeksi, yani kapatılan toplumsal cinsiyet uçurumunun yüzdesi, yüzde 68.4’tür. Ancak bu değer dünyanın farklı bölgeleri ve analiz edilen ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime erişim, sağlık ve hayatta kalma ve siyasi katılım alt kalemleri arasında büyük farklılıklar göstermektedir.
Geçen yılla karşılaştırıldığında aradaki fark küresel olarak 0.3 puan azalmıştır. Bu rakam salgın öncesi seviyelere geri dönülmesini sağlasa da, dünya ekonomik forumu toplumsal cinsiyet uçurumlarını kapatan genel değişim hızında önemli bir yavaşlamadan söz ediyor. Dünya ekonomik forumu, 2020 toplumsal cinsiyet eşitliği endeksinde eşitliğin sağlanmasına kadar 100 yıl daha geçeceğini öngörüyor. Küresel olarak, özellikle eğitim kategorisinde (yüzde 95.2) iyileşmeler var. Sağlık ve hayatta kalma alanında (yüzde 96) olduğu gibi burada da dünya genelinde yüksek eşitlik puanları söz konusu- ancak bazı durumlarda cinsiyetten bağımsız olarak genel yaşam koşulları çok kötü.
İzlanda üst üste 14. kez endekste ilk sırada yer almakta. Dünya ekonomik forumuna göre İzlanda, cinsiyetler arasındaki uçurumun yüzde 90’ından fazlasını (91.2) ortadan kaldıran tek ülke. İzlanda’yı Norveç (87.9), Finlandiya (86.3), Yeni Zelanda (85.6), İsveç (81.5), Almanya (81.5), Nikaragua (81.1) ve Namibya (80.2) takip etmekte. Afganistan tüm alanlarda özellikle düşük puan alarak yüzde 40.5 ile son sırada yer alıyor; siyasi katılım alanında endeks yüzde sıfır ve bu da mutlak eşitsizliğe karşılık gelmekte.
Almanya bir önceki yıla kıyasla endekste dört basamak yükselmiş. Bunun nedeni öncelikle siyasi katılım alanındaki iyileşmedir: Scholz kabinesinin kapsamlı eşitliği ve Federal Meclis üyeleri arasında kadınların oranının (yüzde 31.4) bir önceki yasama dönemine kıyasla biraz daha yüksek olması ilerlemeyi sağlıyor. Ancak bu oran 2013 yılında yüzde 37.3 ile daha yüksekti.
Siyasi karar verme pozisyonlarındaki kadınların sayısı da dünya çapında arttı. 2013’ten bu yana, tutarlı verilerin mevcut olduğu 76 ülkede kadın milletvekillerinin oranı yüzde 18.7’den yüzde 22.9’a yükseldi. Dünya çapında yerel yönetimlerde kadınların temsilinde de önemli ilerlemeler kaydedildi. 2017 itibarıyla verilerinin mevcut olduğu 117 ülkeden Bolivya (50.4), Hindistan (44.4) ve Fransa (42.3) dahil 18 ülke, yerel yönetimlerde yüzde 40’ın üzerinde kadın temsili elde etti.
Tüm ülkelerdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temel nedenlerinden biri, kadınların iş gücü piyasasında yeterince temsil edilmemesi. Bu alandaki eşitlik, endeksin ilk yayımlanmasından bu yana en düşük ikinci seviyede ve 2009’daki yüzde 69’luk zirvenin oldukça altında.
Dünya Ekonomik Forumu İcra Direktörü Saadia Zahidi, “Pandemi öncesi seviyelere bir toparlanmaya dair cesaret verici işaretler olsa da, kadınlar mevcut yaşam maliyeti krizlerinin ve iş gücü piyasasındaki aksamaların yükünü taşımaya devam ediyor” görüşünde.
Almanya da bu alanda oldukça zayıf. Gelir eşitliğinde, ülke aradaki uçurumun yalnızca yüzde 57.2’sini kapatabildi ve bu alanda dünya genelindeki yüzde 48.1’lik rakamın biraz üzerinde 102. sırada yer aldı. En yüksek puana sahip ülkeler arasında Liberya, ardından Zimbabve (97.6), Tanzanya (90.3) ve Burundi (88.3) yer alıyor. Dağılımın en altında İran (17.1), Cezayir (19.2) ve Mısır (19.7) yer alıyor. İlk gelen İzlanda yüzde 74.2’ye sahip.
Araştırma, kadınların, geleceğin önemli iş gücü piyasaları olarak kabul edilen matematik, bilişim, doğa bilimleri ve teknoloji (MINT) sektörleri de dahil olmak üzere, yönetim pozisyonlarında özellikle yetersiz temsil edildiğini göstermekte.
Çeviren: Semra Çelik
Evrensel / 25.06.23