Zamanaşımsız devlet organizasyonu!-Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 17 Mart 2012
  • 05:14

Salı günü Ankara Adliyesi'nin önünde Sivas katliamını zamanın üzerinden aşırtan 'yeni devletle', eski devletin 'hayır' dilekleri içinde gönülden kucaklaşıp yekpareleşmesine şahitlik ettik.

Sahiden de 'zamanaşımsız organizasyon' Türk-Sünni hikmet-i hükümeti hem mahkemede hem de adliye önünde bekleyenlerin nezdinde hazır ve nazırdı.
Dolayısıyla 19 yıl önce 'Bir modern zaman Kerbela kurgusuna' taş çıkartacak özenle devlet tertibi olarak düzenlenen Sivas katliamı davasının son duruşmasında, karşımıza 'zamanın değmediği' bu metafizik çıkınca hiç şaşırmamıştık.
Elbette bu metafizik bibergazı, tazyikli suya dönüşüp müesses tarihine yakışır biçimde adliyenin önündeki insanları boğarak, ıslatarak kendini 'görünür kılmaktan' eksik kalmamıştı.
Mahkeme başkanı da katliam sanıklarının suçlarıyla ilgili 'evet insanlık suçu' deyip akabinde 'ama' bağlacının göçertici gücüyle her dem evrensel insanlık değerlerine geç kalan milli yasaları gerekçe gösterip davayı düşürmüştü.
Nasıl Adıyaman'da Alevi evlerini geceleyin 'çocuklar' işaretlediyse, uluslararası hukuka bağışıklığı olan hukuk mevzuatımızca siviller de 'insanlık suçu' işlemezlerdi.
Gereksiz hukuki gevelemelere gerek yoktu çünkü fiiliyatta Türkiye'de hem kitlesel öfke tetikçisi,  linç tezgahçısı siviller hem de 'yaşam hakkı gasp eden, işkenceci' kamu görevlileri imtiyazlı kesim gibi cezai yargıdan muaf vatanperverler gibi ağırlanırdı.
Nitekim Kütahya Emet'te bir anda toplanan 500 kişilik sivil grup taşeron Kürt işçilerin çadırlarını ve konteynırları basıp yakarken, bir sokak kavgasından nasıl 'yakma pratiği' üretebilme gücümüzü yine görmüştük...
Öte yandan evlerinin bahçesinde sırtında devlet malı 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz davasında mahkeme, sanık dört polisle ilgili 'meşru müdafaada' bulunduğu kararı Yargıtay da onayınca ailesi AHİM'e başvurmuştu.
Davayı kabul eden AHİM de Türkiye'ye 12 yaşındaki Uğur ve babası Ahmet Kaymaz'ın öldürülmesinden başka çare olup olmadığını sormuştu.
Radikal'den Mesut Hasan Benli'nin haberinde Türkiye, savunmasında Uğur'un 13, babasının 8 kurşunla öldürülmesi 'orantılı güç kullanımı' ifadesiyle yer almıştı.
AHİM'e gönderilen Hrant Dink savunmasında da Dink'i Nazi liderine benzeten adalet zafiyetimiz yine ibreti alemlik bir savunma yapmıştı.
Oysa Adli Tıp raporunda babasının arkasından terlikle dışarı koşan Uğur'un sırtında yakın mesafeden sıralı 13 kurşunla öldürüldüğü yazıyordu.
Bu arada 2004'te öldürülen Uğur Kaymaz'ı anmak günümüzde fiiliyatta 'suçu ve suçluyu övme' kapsamına alınmıştı...
Evinin bahçesinde öğretmeninin ayaklarında terlikle yüzüstü yatar bulduğu Uğur'u anma etkinliğine katılanlar hakkında ivedilikle dava açılıyor, şimdiden de onlarca kişi hapis cezasına çarptırılmıştı.
Neyi hatırlayacağımıza ya da neyi anacağımıza kadim hikmet-i hükümetin iradesine göre şekillendiğini geçen temmuz ayında Madımak önünde anma toplantısının yasaklanmasıyla tecrübe etmiştik.
O kadar bibergazı, çevik kuvvet, barikat boşuna değildi.
Devletin müdahil olduğu, göz yumduğu sivil katliamlarının faillerini yargılamadığı gibi üstelik mağdurlarını 'hakir görüp, kriminalize etmesi' eski bir bilgiydi.
Yani şimdi sırada zaman aşımına uğrayan Sivas katliamıyla ilgili kitlelerin 'adalet talebini' nasıl yaparız da 'suç' fiiline dönüştürürüz süreci işliyor.

Akşam / 17.03.12