Yatacak yerimiz yok! - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 15 Mart 2012
  • 06:59

Dünyeviliğin gözünü çıkaran, hadsiz ve görgüsüz Dubai model yaşam tarzının kurucu mekanı AVM inşaatlarının yanında, çadırlara doldurulmuş 'disposible' (kullan-at) işçilerle ne kadar da Dubai standartlarına yaklaşıyoruz değil mi?

'Galaksi temalı' Marmara Park AVM inşaatının 35 işçiye tahsis ettiği 10 kişilik çadırları da ülkemizin 'cehennem temalı' bedava işçi barınağı diye patentleyip Çin'e falan satalım mı?
Yoksa konteyner ve yanıcı maddeden yapılmış çadırlara istif ettiğimiz vatandaşlarımızı artık 'öz' vatandaşımız değil de başka bir ülkeden gelen kaçak işçi ya da mülteci mi sanıyoruz.
Kaç yüz milyon euroyu kasım kasım betona, demire saçarak şehirlere 'medeniyet mezarı' gibi AVM'leri dikerken, kışın elektrik ısıtıcılı, çadırlara tıkılan bu insanları 15 saniyede meşaleye çevirmeyi henüz petrol zengini Körfez ülkelerindeki 'ucuzluk' bile becerememişti.
Gözünü köreltmiş hırsla en fazla karlılık yarışına giren inşaat sektörü, Türkiye'nin ekonomisini şişiriyor diye devlet denetimlerden muaf kalıp, artı sırtı da sıvazlanınca, artık çalıştırdığı işçiler teker teker değil topluca ölmeye başladılar.
Esenyurt'ta 12-14 saat çalıştırdığı işçisini kışın çadırda yakan ya da Kozan'da çatlak tünel kapakları patlayınca milyon ton suyu işçilerin üzerine bırakan kalkınma hızımıza, paryalaştırılan insanımızın ömrü yetişemiyor!
Paranın efendilerinin dolardan mücessem ilahlarına inat; Tower, AVM, Mega HES'leri inşa edilirken elbette örgütlü, güvenceli emekçilere değil her şeye razı, tek mülkü canı kalmışlardan 'disposible insan deposu' kurmak lazımdı.
Aylardır İstanbul'un göbeğinde, şantiyelerin çamuruna saplanmış, tek kapılı, plastik çadırlarında sesini çıkarmadan sizce kimler kalırdı?
Zorunlu göçün toprağını ve geçimini elinden alıp, tutup büyük kentlere savurduğu vasıfsız işgücü diye yığılan gençlerden başka...
Ya da yıllık geliri maalesef 10 küsur bin dolar değil 2000 doların altında 8 milyona yakın 'paryalığa indirgenen' en diptekilerden gayrı.
Öz vatanında 'mülteci' yaşayan, amele pazarlarında alınıp satılan, izbe gecekondularda sobadan zehirlenen, çadırda tutuşan, barajda boğulan, göçükte kalan, taşeron tacirlerinin emdiği kan, kayıtsız çalıştırılıp ölünce kimliği bile teşhis edilemeyen 'sözde' vatandaşlarımızdan başka.
Finanslaşan sermayenin motoru inşaat ve emlak sektörünü uçuracak 'sesi ve sosyal kaydı olmayan', olur da hak isterse polise 'terörist' diye ihbar edilecek 'insan stoku' bir gece yarısı çadırla yanıp kül olursa, acilen bir saat içinde sigorta girişini yapabilecek devlet yardımı 24 saat mevcuttu.      
Tabii ki patronlar milyar dolarlık kar cirolarıyla Başbakan'dan ödül alacak, örnek girişimci diye seçilecek sonra bu kibirle işçilerini ya işlerinden ya da hayattan kovalayacaklardı...
Başta belediye, bakanlıklar, sosyal güvenlik ve yargı bürokrasisi 'bu kovalanmayı' kamuoyuna karşı 'yatırımcıyı gözeterek' uygun bir meşruiyet kazandırmalıydı.   
Servet ve sermaye düşmanlığı yapmanın 'ideolojik' lüzumu yoktu ama eklemeliyiz ki kimsenin de yatacak yeri kalmamıştı...
Ülkemiz çılgınca büyüyordu.

Akşam / 15.03.12