Yanan mahkumsa sorun yok!

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 12 Ekim 2012
  • 11:52

(12.10.12) – Sermaye devleti bugüne kadar bir çok devrimciyi zindanlarda katletti. Her seferinde de tutsaklara dava açılarak kimi zaman kendilerini öldürdüğü, kimi zamansa birbirlerini öldürdükleri iddia edildi. Her seferinde katiller ödüllendirildi ya da en azından kovuşturmaya tabi tutulmadı. Ancak bu kez nakil aracında yanarak ölen beş mahkum için devlet, zindan katliamlarını aratmayacak savunmalar yaptı. Ölen mahkumların ailelerine “Zaten size faydası olmazdı” denilerek tazminat miktarı düşürülmek istendi.

Beş mahkum nakil aracında yakılmıştı!

16 Eylül 2011’de Medeni Demir, Akif Kırınlı, İsmet Evim, Sinan Aşka ve Abdulsettar Ölmez isimli mahkûmlarla Metris Cezaevi’nden yola çıkarak Van M Tipi Cezaevi’ne giden nakil aracı Kayseri Pınırbaşı mevkiinde alev almıştı. Yangın sırasında şöför ve iki jandarma subayı kaçarken araçta kilitli bulunan mahkûmlar diri diri yanarak adeta katledilmişlerdi.

Yaşanan facianın ardından aracın yedi il, beş ilçe dolaştığı ve 3 bin 166 km katettiği, motorundaki arıza nedeniyle de yandığı ifade edilmişti. Araçta benzin yerine yakıt olarak tiner ya da yağ kullanılıyor olabileceği iddiaları da sıklıkla gündeme gelmişti.

Önce sorumluluk aracı kontrol eden servise atılmış ancak kısa sürede servisin suçsuz olduğuna kanaat getirilerek araç sürücüsü ve jandarma subayları hakkında Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “taksirle adam öldürmeye sebebiyet” vermek iddiasıyla dava açılmıştı.

Tazminata gerek yokmuş!

İsmail Saymaz’ın Radikal gazetesinde bugün yer alan haberi ise ayrı bir skandalı daha ortaya çıkardı. Katliamın ardından üç mahkumun yakınları, Adalet Bakanlığı aleyhine dava açarak tazminat talebinde bulundular. Ancak yapılan soruşturmanın ardından Hazine’nin yaptığı savunma ölen mahkumların yakınlarına yeni bir darbe oldu. Zira yapılan savunmalarda ölenlerin mahkum olduğu için tazminat ödemeye de gerek olmadığı sonucu çıkıyordu.

Ölen tutuklulardan Akif Karamalı’nın ailesinin açtığı davada Hazine’nin savunması 6 Ocak 2012’de yapıldı. Bu savunmada tazminatın reddi istenirken şunlar söylendi: “Müteveffa, vahim olay gerçekleşmeseydi dahi ailesi ile birlikte bir yaşam sürdürmemektedir. Olay esnasında gözaltında bulunduğu, üzerine atılı suç, bu suç için öngörülen cezanın hürriyeti bağlayıcı olup olmadığı hususları nazara alınmalıdır”

Karamalı’nın eşine ödenecek tazminatın hesaplanmasına dair ise savunmada şu ifadeler yer aldı: “Müteveffanın kazancının tamamını eşi Meliha ile küçük Esmanur’a tahsis ettiği ifade edilmekte ise de gelirinin bu miktarını (Bu oran genel kabule göre yüzde 40’tır) kendisi için harcayacağının kabulü gerekir” Bununla da yetinmeyen Hazine, “Sağ kalan eşin yaşı, başka bir evlilik yapma olasılığı da değerlendirilmelidir” diyerek kadına bakışını da gösterdi.

Sinan Aşka’nın ailesinin açtığı tazminat davasına ise şu savunma yapıldı: “Müteveffanın kısıtlılık durumu nazara alındığında destekten yoksun kalma adı altında talep edilen meblağın fahişliği tartışılmaz bile”

10 yıllık cezası bulunan hükümlü Mehmet Demir’in ailesi tarafından açılan tazminat davası ise şu savunma ile yanıtlandı: “Medeni Demir 10 yıl hüküm giymiştir. Cezaevinde bulunduğu sürece ailesine destek olması sözkonusu olmadığı gibi bilakis ailesinin maddi desteğine ihtiyacı bulunmaktadır. Destekten yoksun kalma talep etme şartlarının bulunmadığı, dolayısıyla davanın reddi gerektiği...”

Düzenin mahkumlara bakışı

Her üç savunmada da ortak özellik, ölenlerin zaten tutuklu ve hükümlü oldukları için  tazminat ödenmeye gerek olmaması noktasında birleşiyor. Bu bakış aslında yeni ya da şaşırtıcı değil. Düzen cezaevlerine attığı kişileri toplumun artığı, onun dışındaki unsurlar olarak görüyor. Böyle olunca da öldüklerinde tazminat ödemeyi bile gereksiz bulabiliyor.

Üstelik ölen bir tutuklunun eşinin, tazminat istemek yerine evlenmesini önerecek kadar da soysuz bir devlet ile karşı karşıyayız. Öyle ki devlet sorumluları aramak yerine akıl veriyor ve tazminat ödememek  için rezilce önerilerde bulunuyor.