Bilmem farkında mısınız, dönemsel ‘geleceğin meslekleri’ listelerinde taşeron-fason yöneticiliği var birkaç yıldır. Şöyle mesela: Sanal market işletmeciliği, robotik sorunlar avukatlığı, uzay mimarlığı ve taşeron-fason yöneticiliği!
Bunca ‘feza çağı’ mesleği arasında, taşeron-fason yöneticiliğinin parlayacak bir iş sahası olarak anılması, üzerine uzun düşünmeyi hak ediyor. Neden?
Sermayenin paşa gönlüne en uyan üretim stratejisi, kapitalizmin en gelecek vaat eden buluşu, neoliberal iktidarların bağrına bastığı bir istihdam biçimi... Fason üretim, bilhassa da taşeronlaşma her şeyden önce insanlığa dair acıklı bir merhale gibi gelir bana. İnsanın özüyle ilgili bir mesele. Kötülükle ilgili. Birini öldürmek için kiralık katil tutmaya, pis işlerini yapsın diye mafyadan yardım istemeye benzer biraz. Şimdi biz anlaşalım, ben senden malımı, hizmetimi alayım, kafamı başka yana döndüreyim. Anlaşalım ki ben iş güvencesiymiş, fazla mesaiymiş, iş güvenliğiymiş, yıllık izinmiş, sendikal haklarmış, bu ‘pisliklerle’ uğraşmayayım. Sen benim tetikçim ol.
Öyle bir suç ortaklığı ki bu, çalışanın, işçinin yıllar içinde elde ettiği bütün kazanımlar bir anda tuzla buz... İnsanın kötülüğüyle var olabilen, insanın kötülük hudutlarını esneten bir sistem söz ettiğimiz. Türkiye’de taşeron işçi sayısı son 10 yılda sektöre göre üçe-beşe katlanmış durumda malumunuz. Misal, sağlık sektöründe bu rakam sekiz kata çıkıyor.
Fason gazetecilik
Birkaç hafta evvel BBC Türkçe servisinin yaptığı haberlerdendi. 40’lı yaşlarında bir yazılımcı, bir Amerikan şirketinde çalışıyor. Maaşının altı sıfırlı olduğu yazılmış.
Bir gün şirketin Çin’in Şinyang kenti arasında açık ve aktif bir VPN bağlantısı keşfetmesiyle ortaya çıkıyor ki o yazılımcı Çin’de birileriyle anlaşmış, işleri onlara yaptırıyor. Maaşının beşte birinden daha az paraya... İşe de gidiyor; muhtemeldir internette sörf yapıyor bütün gün. Bunu ilk kez yapmıyormuş, ilk yapan da değildir muhtemelen. İşte bu küçük bir dolandırıcılık değil sadece. O olduğu için bu var; bu yapılabildiği için de diğeri oluyor sanki.
Geçen yıl Kaya Genç’in yakalayarak Sabah’ın eklerine yazdığı bir haber de aklımda. Anlattığı, dünya haritasının Batı tarafına adresli büyük şirketlerin çağrı merkezlerini ucuz işgücü yüzünden Doğu’ya kaydırmasının, yeni bir sektörde tezahürüydü. New Jersey’de bir gazete, maliyetleri düşürmenin yöntemi olarak Filipinler’de ucuz editörlerden, muhabirlerden ekip kurmuş, gazeteyi aslında bir de görünmez Filipinli emeğiyle çıkarıyordu. Bir şirket aracılığıyla parça başı 35-40 sent ödeyerek çok büyük olmayan haberleri yazdırıyorlar, sahte imzalarla da yayımlıyorlardı. Yani biri Filipinler’in bir mahallesinde bilgisayar başından, New Jersey’in bir mahallesinde yaşanmış bir trafik kazasıyla ilgili haber yazabiliyordu. Acayip bir hakikat cimnastiği diğer yandan. Türkiye’de birilerini uyandırmış olmaktan korkuyorum.
Şu anekdot da söz etmeye çalıştığım insanlık haline dair güzel bir resim veriyor... Antalya İhracatçılar Birliği’nden Ramazan Atılgan üç gün önce bir tespitte bulmuş: “Tekstilde rakibimiz Çin’de isyan çıkabilir. İnsanlar artık 30-50 dolara yaşamak, çalışmak istemiyor, haklarını istiyorlar. Çin’de bir karışıklık olursa Türkiye’nin birtakım olaylara hazırlıklı olması, üretimini arttırması lazım.”
Ne kadar tutarlı aslında, ne güzel...
Radikal / 15.02.13