25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü yaklaşıyor. 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde katledilen Mirabel kardeşlerin anısına 1981 yılında gerçekleşen Latin Amerika ve Karayip Kadın Kurultayı'nda alınan kararın ardından, 25 Kasım on yıllardır dünya çapında eylemlerle karşılanıyor. Başta kadınlar olmak üzere, kitleler tarafından dünyanın dört bir yanında kadına yönelik şiddete karşı mücadele talepleri yükseltiliyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü bu yıl çok yönlü saldırıların olduğu bir süreçte karşılıyoruz. Her geçen gün derinleşen ekonomik kriz, sermaye iktidarı eliyle yaratılan toplumsal çürüme, kadınların kazanılmış haklarını gasp eden politikalar kadınların ve çocukların yaşamını derinden etkiliyor.
İşçi ve emekçi kadınların topyekûn saldırılar karşısında güvenceli çalışma ve yaşam için mücadeleden başka seçeneği bulunmuyor.
Krizin faturasını reddedelim!
Ekonomik krizin yükü Orta Vadeli Program’la tamamen üzerimize yıkılmaya çalışılıyor. Hayat pahalılığı, vergi yükü, temel tüketim maddelerine her gün gelen zamlar alım gücümüzü düşürüyor. İşsizlik, yoksulluk emekçi kadınları vurmaya devam ediyor. İŞKUR üzerinden hayata geçirilen “İşbaşı Uyum Programı”, “Toplum Yararına Program” gibi saldırılar ile sadece sağlık sigortası yapılarak güvencesiz, cep harçlığı bile denilemeyecek ücretlerle çalışma emekçi kadınlara dayatılıyor. Fabrikalarda, iş yerlerinde aynı işi yapmasına rağmen kadınlar daha düşük ücret almaya devam ediyor. Sendikasız çalışma koşulları işçi ve emekçi kadınlar için güvencesiz çalışma, düşük ücretler, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, artan baskı, taciz ve mobbing anlamına geliyor. Kadınların fabrikalarda, iş yerlerinde karşı karşıya kaldığı ekonomik, cinsel ve psikolojik şiddet derinleşiyor.
Krizin faturasını reddetmek; ekonomik, cinsel ve psikolojik şiddete “dur” demek için direnen işçilerin yolunda mücadeleyi büyütmekten başka bir seçenek bulunmuyor. Bugün Polonez’de, Lezita’da ve pek çok fabrikada kadın işçiler sendika düşmanlığına, işten atmalara, tacize, mobbinge karşı direniyorlar. Erkek sınıf kardeşleriyle birlikte hem patronların hem de onların temsilciliğini yapan sermaye düzeninin saldırılarına geçit vermiyorlar. Polis-jandarma saldırısı, baskılar, gözaltılar direnen işçileri mücadelelerinden vazgeçiremiyor.
Şimdi direnen işçilerin yolunda mücadeleyi büyütme zamanı. Fabrikalarımızda, iş yerlerimizde taban örgütlülüklerimizi kurup kölece çalışma koşullarını, krizin faturasını reddetme zamanı!
Kirli savaşlara “dur” diyelim!
Emperyalistlerin, Siyonistlerin ve onların işbirlikçilerinin kendi çıkarları için yürüttükleri savaşlardan en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Filistin’de, Lübnan’da, Ukrayna’da, Suriye’de ve pek çok yerde savaşlarda en ağır faturayı kadınlarla birlikte çocuklar ödüyor.
Emperyalist hegemonya savaşlarından pay kapmak isteyen tek adam rejimi savaş ve saldırganlığı tırmandırıyor. AKP sözcüleri Filistin’de soykırıma varan saldırıların karşısında olduklarını söyleyip duruyorlar. Kendilerini Filistin halkının yanındaymış gibi göstermeye çalışıyorlar. Ancak bu hamasetin arkasında İsrail’le her türlü ilişkinin devam etmesi yatıyor. İsrail’e askeri ve ticari her türlü desteği sunmaya devam ediyorlar. Diğer yandan, Kürt halkına dönük saldırılarını kesintisizce sürdürüyorlar. Bir yandan sahte "barış" sürecinden bahsediyorlar, öte yandan kayyımlarla halkın iradesini gasp ediyorlar. Esenyurt'un ardından Batman, Mardin ve Halfeti belediyelerine atanan kayyımlar, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini yok saymanın yanı sıra, Kürt kadın hareketinin birikimlerini de faşist baskı ve terörle ezmeyi hedefliyor.
Şimdi emperyalistlerin, Siyonistlerin ve onların işbirlikçilerinin kirli savaş politikalarının karşısında durma zamanı! Gerçek barış için "işçilerin birliği, halkların kardeşliği" mücadelesini büyütme zamanı!
Kadın cinayetlerini durduralım!
Katliam boyutuna varan kadın cinayetleri, çocuk katliamları, istismar, gençler arasında yaygınlaşan intiharlar, hayvan katliamları kapitalist sömürü düzeninin çürümüşlüğünü gözler önüne seriyor. AKP-MHP iktidarı da adeta bu çürümüş düzenden besleniyor. Buldukları her fırsatta kadın düşmanı politikaları devreye sokuyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ettikleri gibi kadınların tüm kazanılmış haklarını bir bir ellerinden almak istiyorlar. Kadın katillerine ve istismarcılara uygulanan cezasızlık politikaları ile adeta şiddeti teşvik ediyorlar.
Ayşenur ve İkbal’in vahşice katledilmesinin ardından iktidar sözcüleri kadına yönelik şiddetle ilgili cezaların artırılacağından, şiddetle mücadele edeceklerinden dem vurdular. Ancak bu söylemlerin büyük bir ikiyüzlülük olduğu ortadadır. İktidarda oldukları süre boyunca kadına yönelik şiddeti önlemek şöyle dursun, attıkları bütün adımlarla kadına yönelik şiddeti büyüttüler. Kadın cinayetleri AKP iktidarı döneminde artmaya devam etti. Şimdi şiddet üreten, her yerinden çürüyen kapitalist düzene ve onun temsilciliğini yapan AKP-MHP iktidarına karşı mücadele etme zamanı. Kadın cinayetlerini durdurmak, güven içerisinde yaşayacağımız bir düzen kurmak için devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütme zamanı.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde sesimizi güçlü bir şekilde çıkaralım. Krizin faturasına, savaşa ve şiddete geçit vermeme çağrımızı alanlara taşıyalım. Taleplerimizi 25 Kasım’da güçlü şekilde haykıralım:
-Toplumsal hayatın her alanında kadın-erkek eşitliği!
-Kadına yönelik şiddete karşı yaptırımlar caydırıcı olacak şekilde artırılsın!
-Cinsiyet ayrımcılığına son verilsin, eşit işe eşit ücret ödensin!
-Fabrikalarda, işyerlerinde şiddet, taciz ve mobbinge karşı etkin önlemler alınsın! Kadın işçilerin ağırlıkta olduğu denetleme mekanizmaları kurulsun!
-6284 Sayılı Kanun, İstanbul Sözleşmesi, nafaka hakkı vb. kazanılmış haklar gasp edilemez!
İşçi Emekçi Kadın Komisyonları