Ya Bahreyn'deki insanlık krizi – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 26 Nisan 2012
  • 04:46

Arap coğrafyasındaki işsiz gençlerin otoriter yönetimlere karşı başlattıkları haklı halk hareketlerinin akışlarını saptırıp, sahihliğini bozarak kendi bölgesel çıkarlarına katan Batılı güçler ve partnerleri Körfez monarşileri, Bahreyn'deki sivil katliamları artık nereye saklayacaklarını şaşırdılar.

Suriye'deki otokrat Esad yönetiminin muhaliflere karşı baskı ve zulmünü 'altın fırsat' bilip Türkiye'nin başı çektiği bölgesel aktörlerle Suriye'deki hak ihlallerini gerekçe göstererek Suriyeli muhalifler dışarıda silahlandırılıp dünya ayağa kaldırılırken, Bahreyn'e karşı 'insani' körlük  açıklanacak gibi değil.
Elbette Türk yetkililerin canını en çok sıkan başlık da, Bahreyn'deki Şii halka karşı artan sistematik ayrımcılık ve şiddetin Suriye ile mukayese edilip, Türkiye'nin Bahreyn'e insan hakları açısından 'stratejik' ve 'kategorik' tavır farklılığının sorgulanması oluyor.
Bu arada Suudi Arabistan ve Katar'ın tek adamlı, otoriter monarşiler olarak Suriye'ye 'demokrasi' dayatması 21. yüzyılda 'demokrasi' ve 'insan haklarının' kavramlarının tarihsel ağırlığı ve bağlamını nasıl kaybederek yeni Ortadoğu düzeninin PR çalışmasına dahil edildiğini apaçık gözler önüne seriyor.
Bölgeyi İran ve Araplar, Sünniler ve Şiiler diye bölümleyecek Batı merkezli şom ve kem senaryolar havada uçuşurken Arap coğrafyasında sosyal adalet temelli kitlesel hareketler ve halkın kendi kaderlerini tayin etme iradeleri emperyal güçler tarafından 'kontrol altına alınıp'  Suriye'de olduğu gibi 'kışkırtılıp' halka 'yabancılaştırılırken' Bahreyn'de de demokratik muhalefet bizzat Suudi Krallığı ve Körfez ülkeleri ittifakıyla meydanlarda eziliyordu.
Tabii ki Suriye muhalifleri İslami Cihatçı El-Kaide ile Blackwater gibi Afganistan ve Irak'taki kirli savaşın paralı askerleriyle yanyana diziverip örgütleyen  'Batılı akıl burkulması da' Esad rejiminin işini daha da kolaylaştırıp, halkın iç savaş ve mezhep çatışması korkusuyla rejimin ömrünü uzatıyor.
Batılı güçlerin  önce Libya savaşı sonra Suriye'deki halk ayaklanmaları için ayrı ayrı oryantalize ettiği 'demokratikleşme' ve 'insani müdahale' dayatmasının görüş alanına Bahreyn bir türlü giremiyordu. Bahreyn'de sivillerin silahsız protestolarında güvenlik güçlerinin kullandığı zehirli kimyasal gazdan son üç ayda ölenlerin sayısının 30'u geçtiğini  global medyadan öğrenme şansımız tabii ki yoktu..
Bahreyn'in Ürdünlü, Mısırlı, Pakistanlılar'dan oluşan güvenlik güçleri ithal Amerikalı ve İngiliz polis müdürleriyle sokaklarda kadın çocuk demeden Şii muhalifleri yerlerde sürükleyerek Şii'lerin eşit siyasi katılım ve vatandaşlık hak talepleri aşırı polis şiddetiyle bastırılıyordu.
Geçtiğimiz yıl Manama'daki İnci Meydanı'nda toplanan on binlerce muhalif, 41 yıldır ülkeyi yöneten El-Halife'nin istifasını ve yerine seçilmiş siyasi iktidar talep edince, kraliyet rejimi tarafından çağrılan Suudi askerler tarafından etkisizleştirilmişti. Suudi askerlerin yaraladığı protestocuları hastanede tedavi eden doktor ve hemşireler bile askeri mahkeme tarafından 15 yıl hapse mahkum edilmiş ve aralarında insan hakları savunucusu Abdülhadi El Kavaja'nın da bulunduğu muhalif 8 siyasetçiye ömür boyu hapis cezası verilmişti. Binlerce muhalifin 'terörist' diye tutuklandığı Bahreyn'de İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2010 ve 2011 yılları raporlarında işkencenin sistematik olduğunu kabul ediyor ve çocukların da işkence mağduru olduğunu bildiriyordu.
Geçen hafta pazar günü yapılan Formula 1 Grand Prix yarışları öncesi halkın 'kan üzerinde yarış yapmayın' gösterileri polis şiddetiyle yine kana bulandı..
Çünkü Bahreyn'deki 'insanlık krizi ve hak ihlalleri' söz konusu olunca  Amerikan 5.Filosu'na ev sahipliği yapan eski İngiliz sömürgesi Körfez'in 'incisi' ülke hem Körfez'in demokrasiye kapalı petrol-finans zengini, kabileci, mezhepçi güç birliği hem Batı'lı müttefiklerin çıkarları gereği Suudi desteğiyle Yemen'de olduğu gibi 'bütün baharları' çöle gömüveriyordu...

Akşam / 26.04.12