Vurgun yemeye az kaldı – Özgür Mumcu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 26 Temmuz 2012
  • 03:06

Son zamanlarda Suriye krizinin Kürt boyutu ön plana çıktı. Fakat krizin alttan alta gelen bir Alevi boyutu da var.

Fehim Taştekin, dün Radikal’de yayımlanan yazısında, Esad rejiminin “Kürt özerk yapılanmasına ses çıkarmamasını”, ülke parçalanırsa Lazkiye bölgesinde bir ‘Alevi devleti’ kurmanın altyapısı olarak değerlendiren teorilere fazla prim verilmediğini yazdı.

Bu arada Suriye’de olan biteni anlamak için herkese Taştekin’in bilgi dolu ve soğukkanlı analizlerini tavsiye ederim.

Suriye’nin parçalanması ihtimali bir süredir konuşuluyor. Krizin başından beri ülkenin dev bir Lübnan’a dönüşmesi riski var. Muhtemel bir parçalanmada Aleviler’in ayrı bir ‘devlete çıkması’ da yavaş yavaş bahsedilmeye başlanan bir seçenek. Ancak elbette Taştekin’in yazısında belirttiği üzere şimdilik yakın bir seçenek değil.

Suriye’de bir ‘Alevi devleti’tarihte hiç olmamış değil. Fransız manda döneminde Fransa eliyle bir Alevi bölgesi kurulduğu biliniyor. 1920’de kurulan bu bölge, 1924’te Suriye’den ayrılmış ve 1930’da Lazkiye hükümeti adını almış. Genel olarak Fransız kontrolünde kalan bu ‘devlet’ 1936’da Suriye’nin geri kalanıyla birleşmiş.
O dönem ilişkin ilginç bir noktayı The New York Book of Review’da Mayıs 2011’de yayımlanan bir makalede Malise Ruthven hatırlattı. Lazkiye hükümetinin Suriye’yle birleşmesini istemeyen bir grup Alevi toplum temsilcisi dönemin Fransa başbakanı Léon Blum’a bir mektup yazmış.

Alevilere baskı

Mektup, Lazkiye bölgesinin Suriye’yle birleşmesine karşı çıkıp, kurulacak rejimin Aleviler üzerinde baskı kuracağını ileri sürüyor. Girişim bir sonuç getirmemiş ama mektubu imzalayanlardan biri dikkat çekici: Beşar Esad’ın dedesi Süleyman Esad.
Elbette 1936’dan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Esad ailesi iki kuşaktır ülkenin yönetimini elinde tutuyor. Bu durumun bağımsız, Suriye’nin batı sahilinde Lazkiye ve Tartus’u kapsayacak küçük  bir Alevi devleti kurma fikrini unutturduğu söylenebilir.

Bugün için Suriye’nin parçalanması ve Alevilerin Türkiye sınırında sahil boyunca küçük bir devlet kurmaları ortada dolaşan senaryolardan en zayıfı. Yine de Türkiye’deki Arap Alevileri ve böyle bir devletin kurulması halinde Türkiye’nin komşusu olacağı göz önünde bulundurulursa, bahsedilenin Türkiye’nin tamamen görmezden gelebileceği bir senaryo olmadığı ortaya çıkıyor.

Foreign Affairs’de 18 Temmuz’da “Suriye’nin Alevi Göçü” başlığıyla çıkan bir makale de söz konusu senaryonun zayıf olsa da imkânsız olmadığına işaret ediyor.

Muhalifler kuvvet kazandıkça birçok Alevi’nin eski Lazkiye hükümeti sınırlarında, kendilerini daha güvende hissedebilecekleri bölgelere göç ettiği biliniyor. Makalede görüşlerine yer verilen, olaylar karışınca Tartus’a göç etmiş 35 yaşında bir Alevi’nin söyledikleri genel bir hissi yansıtıyor gibi:

“Eninde sonunda Beşar Esad gidecek ve geriye çocuklarımız kalacak. Onların geleceğini burada savunacağız”.

Hayatında Lazkiye’ye gitmemiş, Şam’da yaşayan Alevilerin de “Şam benim oturduğum yer ama evim Lazkiye’dir” dediği aktarılıyor. 

Göçmen korkusu

Muhalifler kuvvetlendikçe Aleviler’in kıyı şeridine doğru göç edeceğini tahmin etmek zor değil. Sadece oraya da değil. İsrail’in de muhtemel bir Alevi göçüne karşı önlem aldığı biliniyor.

Türkiye’deki kamplarda bulunan Suriye’li muhaliflerin son zamanlarda çıkarttıkları olaylar ve Hatay’daki Arap Alevilerin son dönemdeki tedirginlikleri de hesaba katılmalı.

Son zamanlarda Suriye krizinin Kürt boyutu ön plana çıktı. Fakat krizin alttan alta gelen bir Alevi boyutu da var. Bunun Türkiye’yi etkilememesi hayal olur.
Suriye’de yumuşak bir geçiş becerilemez ve iç savaş dallanıp budaklanırsa, Türkiye  kendini hiç beklemediği iç ve dış çatışmaların içinde bulabilir. Bu da ‘angajman kuralları’ nutuklarıyla engellenebilecek basitlikte bir sorun değil. Stratejik derinlikte vurgun yemeye az kaldı.

Radikal / 26.07.12