Urfa’da Kürt hükümlüye hastanede ırkçılık

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Ulusal sorun
  • |
  • 25 Temmuz 2012
  • 07:41

Giresun Cezaevi’ne sevk edilen ancak tedavisi için bekletilen hasta bir tutsak, tedavi için götürüldüğü Urfa’da ırkçı bir uygulamaya maruz kaldı. Doktor “PKK’nın kalbi ağrıyor mu?”, “Sen PKK’lısın Kürtlerin kalbi nasıl ağrır?” diyerek hasta tutsağı tedavi etmeyi reddetti.

Mahkemeler adil olmayan ve uzun süren yargılama sistemiyle tuttuğunu cezaevine koyarken cezaevi kapasitesi ve ihlaller her gün artıyor. Tecrit-tredman gibi insanlık dışı uygulamalar ve tutsak ölümleriyle gündemden düşmeyen Türk cezaevlerinde siyasi hükümlü ve tutuklulara yönelik yapılan “sürgün” sevkler devam ederken tutsaklar ve aileleri ikinci defa cezalandırılıyor. Sürgün edilen tutsakların birçoğunun yargı süreçleri devam ederken yapılan bu sürgünler gerek tutsaklar gerekse aileleri için ağır bir mağduriyete yol açıyor.

Aynı şehirde iken bile çeşitli nedenlerle görüşleri engellenen ya da keyfi uygulamalarla ancak bir kısmı kullandırılan tutsakların bu hakları da, yapılan sürgün sevklerle ellerinden tamamen alınmak isteniyor. Bölgedeki çoğu yoksul tutsak aileleri, Batı illerine sürgün edilen yakınlarını parasızlıktan ziyaret edemiyor. Özellikle kadın tutuklu ve hükümlülerin, maruz bırakıldığı sürgün sevkler sırasında, tutuklu ve hükümlüler gerek yolda gerekse gittikleri cezaevinde şiddete ve psikolojik işkenceye uğruyor. Çoğunluğu batı illerine yapılan sürgünler sonrası aileler ise ya ekonomik koşullardan kaynaklı aylarca hatta yıllarca ziyarete gidemiyor ya da gittikleri faşizan illerde kendilerini tehdit altında hissediyor.

‘SEN PKK’LISIN, KÜRTLERİN KALBİ NASIL AĞRIR?’

Sürgünler, tedaviye erişememe, ağır hastalık, işkence ve kötü muamele, kapasite üstü aşırı doluluk, tutukluların günlük olarak yaşadığı ihlaller olarak varlığını sürdürürken, Feride Akbaş Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde bulunan kalp hastası abisinin durumuna dikkat çekiyor. Giresun Cezaevi’ne sevk edilen abisinin tedavisinden dolayı henüz sevkinin yapılmadığını söyleyen Akbaş, abisinin bir ameliyat geçirdiğini dile getirerek şöyle konuşuyor: “Abim kalp rahatsızı, bazen kendinden geçiyor. Bir defa Urfa’ya hastaneye gönderildi ama orada tedavi edilmedi. Doktor abime ‘PKK’nın kalbi ağrıyor mu?’, ‘Sen PKK’lısın Kürtlerin kalbi nasıl ağrır?’ demiş ve tedavi edilmemiş. Sonrasında abimi bir ay tek başına hücreye atmışlar. Görüşüne gittiğimizde abim ‘bir aydır kimseyle konuşmamışım, konuşmayı da unutmuşum, konuşamıyorum’ dedi bize. Abim, yemek vermiyorlar bir parça ekmeği kapının altından veriyorlar diye anlattı.”

Abisinin sevkinin tekrar Diyarbakır’a yapılarak burada kalmasını istediklerini belirten Akbaş, sevkin yapılması için idareden “2,5 milyar verin getiririz” yanıtını aldıklarını söylüyor.

YOKSULLUKTAN CEZAEVİNDEKİ EŞİNİ GÖRMEYE GİDEMİYOR

2 aylık hamileyken eşi 9 yıl ceza alarak cezaevine konulan Ayşe Özkan, 2 çocuğuyla tek başına kaldı. Eşi Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden Çankırı Cezaevi’ne sevk edildikten sonra maddi koşullar nedeniyle sadece bir defa görüşüne gidebildiğini anlatan Özkan, yine yoksulluk nedeniyle okul çağına gelen çocuğunu da okula gönderemiyor.

ANF’ye konuşan Özkan şunları anlatıyor: “Maddi koşullarım yok, sadece belediyenin verdiği 100 TL ile geçiniyorum. Eşim Çankırı Cezaevi’ne gönderildikten sonra oraya gidip gelmem çok zor oldu. Oradaki halk Kürtleri hiç sevmiyor. Cezaevinde ise görüşe girinceye kadar bizim fotoğraflarımız çekildi. O zaman benim bebeğim daha küçüktü, bezini 2-3 defa açtılar. O kadar çok arama yaptılar ki görüşe girene kadar bıktım artık.”

İki çocukla tek başına kaldığını ve kimsenin kendisine destek çıkmadığını söyleyen Özkan, eşinin tekrar Diyarbakır cezaevine sevk edilmesini istiyor.

SÜRGÜNLER ÖZELLİKLE FAŞİZAN BÖLGELERE YAPILIYOR

Bir başka tutuklu yakını Selahattin Çetin, “Beni oğlumdan uzaklaştıran ekonomidir. Benim oğlumu değil Türkiye, sınırların dışına da sürgün etseler, ben o sınırları aşar yine oğluma varmak isterim” diyerek sözlerine başlıyor. Yapılan sürgün bölgelerinin faşizan bölgeler olmasından kaynaklı özellikle seçildiğini ifade eden Çetin, 8 yıl 9 ay ceza alan oğlu Murat Çetin’in 9 ay önce Diyarbakır Cezaevi’nden Samsun Bafra Cezaevi’ne sevk edildiğini söylüyor.

Çocuklarını sürgün edildiği Bafra Cezaevi’nde ilk ziyaret edişleri sırasında cezaevinden istenen belgeler konusunda sorunlar yaşadıklarını anlatan baba Çetin her ay görüşe gidemeyişini ise, “Her ay açık görüş var, gidiyorum desem yalan olur. Bu ayın 10’nuda açık görüş vardı, parasızlıktan gidemedim” diye özetliyor.

Sürgünlerin yapıldığı yerlerde tutuklu ve hükümlülerin baskılara maruz kaldığını belirten Çetin, “İlk gittiklerinde, onları kışın 2 saat boyunca dışarıda çıplak bıraktılar. Benim oğlumdan önce giden grupta iki kişi kavga etmiş galiba yaralıydı, revir için liste yazılmıyordu. İHD’ye başvurduk, avukatlar geldi Ankara’dan verilen uğraşlar soncu baskı biraz kalktı” diye konuşuyor.

Cezaevine hiçbir eşya yatıramadıklarını ancak posta yoluyla gönderebildiklerini söyleyen Çetin, cezaevindeki uygulamaların insanlık dışı olduğuna dikkat çekiyor. Bafra’da cezaevinin yeri sorulduğu zaman halkın öncelikle “Suçu nedir?” diye sorduğunu aktaran Çetin, “Devlet zaten kimi yakalasak KCK adı altında cezaevlerine koyuyor” ifadesini kullanıyor.

‘BENİM OĞLUMUN BİR SUÇU YOKTUR’

Cezaevine gidiş gelişlerde çeşitli zorluklarla karşılaştıklarını anlatan Necmiye İlhan’ın oğlu, üniversite eğitimi gördüğü Ankara’da 4,5 yıl önce yapılan ev baskını sonucu gözaltına alındıktan sonra cezaevine konuldu. 2 yıl Sincan F Tipi Cezaevi’nde kaldıktan sonra Diyarbakır Cezaevi’ne sevk edilen oğlunun yargılama sürecinde yaşanan hukuksuzlukları anlatan anne İlhan, oğlunun birinde 6 diğerinde 7 yıl olmak üzere iki ayrı dosyadan toplam 13 yıl ceza aldığını belirtiyor. Anne İlhan, “Benim oğlumun bir suçu yoktur” diyor.

Cezaevine girişte yapılan üst aramalarını anlatan İlhan, “Görüşe giderken arama noktasında olmadık şeylerle karşılaşıyoruz. Eşarplarımız sökülüyor. Tamamen kötü uygulamalar bunlar” diyor.

TUHAD: ÇÖZÜM YENİ CEZAEVİ YAPMAK YA DA SÜRGÜN DEĞİL

Diyarbakır TUHAD yöneticilerinden Selahattin Kaya ise, cezaevlerindeki kapasite fazlasına dikkat çekti. Kaya, AKP Hükümeti’nin yeni cezaevi yapımına ilişkin çalışmalarını eleştirerek, “Çözüm yeni cezaevi yapmak ya da sürgün değil. Çözüm eğer ki gerçekten Kürt sorununa barışçıl bir çözüm getirmek istiyorlarsa müzakerede, diyalogdadır. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır” dedi ve ekledi: “Tecrit koşullarında müzakere yapılmaz.”

Kaya, Türkiye ve bölgedeki cezaevlerinde yaşanan isyanlara da dikkat çekerek, “Evet cezaevleri koşullarına karşı isyanlar gündeme geliyor, o koşullar gerçekten kabul edilir değil. Ancak bunun temelinde Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecritin kaldırılması vardır” dedi.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Suriye için ‘Esad halka kulak vermiyor’ sözlerini hatırlatan Kaya, ancak aynı başbakanın söz konusu Kürt halkı olunca kulaklarını tıkadığını, katliamlar yaptığını vurguluyor.

‘SEN ÖNCE KENDİ İÇİNDEKİ SORUNU ÇÖZ!’

Kaya, “Sen önce kendi vatandaşının, kendi içindeki sorunu çöz!” diye Başbakan Erdoğan’a da sesleniyor. Kendisinin de aylarca hakkında hazırlanan iddianameyi bilmeden cezaevinde tutulduğunu dile getiren Kaya, AKP Hükümeti’nin kendisine muhalif olan gazeteci, avukat, sendikacı, öğrenci ayırt etmeksizin hak hukuk mücadelesi veren herkesi cezaevlerine kapattığını söyledi.

İçinde bulunulan sürecin 12 Eylül’ü aratmayan bir süreç olduğunu ifade eden Kaya, “Bugün 12 Eylül darbecilerinin yargılandığı söyleniyor. Ben 12 Eylül’ü de hatırlıyorum. O gün darbeyi yapan faşist bir asker bugün ise ‘ileri demokrasi’den bahsediliyor. 12 Eylül döneminde mi daha fazla gazeteci, avukat, kaç çocuk… içeride yoksa bugün mü? En iyi Kürt ölü Kürt’tür zihniyeti ile yaklaşılıyor. Bu nasıl bir zihniyet?” diye sordu.

İçişleri Bakanı’nın tutuklu milletvekilleri için kullandığı “zavallı 18 milletvekili” ifadesini de sert bir dille eleştiren Kaya, “Sen kimsin, bu gücü nasıl kendinde buluyorsun?” diye tepkisini dile getirdi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde 373 gündür süren ağır tecrit koşullarına da dikkat çeken Kaya, “Bir yıl oldu ki Sayın Öcalan üzerinde tecrit var. Bunu protesto eden birçok insan cezaevlerinde kendini yaktı. Açlık grevleri yapıldı. Eğer Kürt sorununa ilişkin gerçekten muhatap aranıyorsa, bellidir; muhatap Sayın Öcalan’dır” dedi.

Kaya son olarak, AKP’nin çözüm politikasının olmadığını sadece imha ve cezaevi politikalarının olduğunu söyledi.

ANF / 25.07.12