Üç iktidar döneminde AKP, Cemaat ve liberal ilişkisi - Merdan yanardağ

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 10 Şubat 2013
  • 21:20

Başbakan Tayyip Erdoğan, Balyoz davasından 18 yıla mahkûm olan, Birinci Ordu ve Genelkurmay eski İkinci Başkanı E. Orgeneral Ergin Saygun’u hastanede dün (Cumartesi) ziyaret etti. Bildiğiniz hekimlerin cezaevi koşullarında kalamaz diye rapor verdiği ağır kalp hastası Ergin Saygun, uzun tutukluluk süresinden sonra, 18 yıla mahkûm edilmiş, bütün başvurulara karşın tedavisinin dışarıda yapılması için tahliye edilmemişti.
Erdoğan ziyareti her bakımdan ilginçti. Öncelikle yapılması gereken gözlem şudur; bu ziyaret davanın fahri savcısının adeta infaz mahallinde inceleme yapması gibiydi. Dramatik bir tabloydu. Samimiyetten uzak, yeni politik dengelerin işaretini veren diplomatik bir ziyaret.

Oysa Ergenekon ve bağlı soruşturmaları işaret ederek, “Ben bu davaların savcısıyım” diyen Erdoğan’dan başkası değildi. Davalara açık ve kaba bir müdahale anlamına gelecek şekilde, “Şimdi statükonun temsilcileri, darbeciler Silivri’de hesap veriyor” diye yüzlerce konuşma yapan, gazete ve televizyon söyleşisi veren de yine kendisiydi.

Cemaatle birlikte adliye ve poliste oluşturduğu yasadışı yapılanma ile Ergenekon, Balyoz vb. tertiplerini hazırlayan; muhalif aydınları, gazetecileri, politikacıları ve askerleri yıllardır zindanlarda tutan sanki bir başkasıymış gibi davranması, tam anlamıyla politik bir manevra.

İki haftadır AKP iktidarının ve Başbakan Erdoğan’ın tavır değişikliğinin nedenlerini analiz etmeye çalışıyorum. Bu yazıda da AKP iktidarının üç dönemini Cemaat ve liberallerle ilişkileri bağlamında ele alarak tavır değişkliğinin nedenlerine farklı bir açıdan bakmak istiyorum.

İlk yapılacak tespit şudur; Cumhuriyetin tasfiyesini ve rejimin ılımlı İslam projesi temelinde dönüşümünü büyük ölçüde gerçekleştiren AKP, siyasal ve toplumsal hedeflerine ulaştığını düşünüyor. Ülkeyi ve toplumu daha fazla zorlamanın sert bir kırılmaya yol açabileceğini de görüyor. Bu nedenle, önceki dönemin güçleriyle, bu arada askerlerle de bir uzlaşma arıyor.

Cemaat ise, geri dönüş eşiğinin henüz aşılmadığını savunarak, bütün kazanımların yitirilmesine ve sert şekilde hesap sorulmasına yol açacak yeni bir siyasal ortamın oluşmasından korkuyor. Bu korku  başta adliye ve poliste olmak üzere, hukukta, siyasette, ticarette ağır suç işleyenlere özgü bir ruh halini yansıtıyor.

***

Şimdi gelelim AKP’nin iktidar dönemleri üzerinden son 10 yılı gerici muhafazakâr-liberal ittifakı/bloku bağlamında değerlendirmeye...

AKP-Cemaat iktidarının başarısı, soyut bir statüko ve devlet eleştirisi üzerinden somut bir iktidarın ve gerici dönüşüm projesinin desteklenmesini sağlamasında yatmaktadır. Bu başarının günümüze kadar sürdürülmesinde en büyük rollerden birini ise çoğu soldan devşirilen yandaş liberaller oynadı.

Bugün o liberallerin işinin bittiği ve buruşuk bir peçete gibi bir kenara atılmaya başlandığı anlaşılıyor. Liberal-muhafazakâr ittifakının etkisi, daha önce de değindiğim gibi, yapılan kaba bir ideolojik hileden kaynaklanıyor. Bu hilenin özünü Cumhuriyete yönelik ilerici ve devrimci eleştiri ile gerici eleştiriyi birbirine karıştırmak oluşturuyor. Böylece Cumhuriyete ve rejime yönelik her itiraz demokratik bir eleştiri olarak sunuluyor. Gerici eleştiri de bu yolla demokratik bir itiraz haline geliveriyor.

Oysa Cumhuriyete, daha doğru bir ifadeyle kurulu düzene yönelik sol eleştiri, tarihsel olarak ilerici, kategorik bakımdan ise devrimci bir itirazdır. Ancak Cumhuriyete yönelik eleştiri sadece soldan gelen itiraz değildir. bir de Cumhuriyete, aydınlanma ve modernleşme sürecine yönelik 200 yıllık gerici eleştiri var. İşte liberaller bu gerici eleştiriyi demokratik bir itiraz gibi sundular.

Dahası soyut ve sahte bir demokratikleşme adına İslamcılara yönelik bütün eleştirilerini geri çektiler. İşte bu tutum, AKP,Cemaat iktidarına paha biçilmez bir fırsat sundu.

Manevranın nedenleri

AKP, Cemaat ve liberaller arasındaki ilişkileri üç aşamada değerlendirmek olanaklı. Birinci aşama, Avrupa Birliği üyelik sürecinin baştan çıkarıcı vaatleri üzerinden kurgulandı. İkinci aşama, geleneksel iktidar blokunun ve Cumhuriyetin tasfiye edilmesi ve yeni rejimin “demokratikleşme” gerekçesiyle kurulma sürecidir. Üçüncü dönem ise AKP’nin devleti bütünüyle ele geçirmesi, kayıtsız şartsız iktidar dönemi ve liberallerin geçici yol arkadaşları olarak dışlanma aşamasıdır.

Üçüncü  dönem aynı zamanda AKP ve Cemaat arasındaki rekabetinin sertleşmesine işaret etmektedir.
AKP’nin hükümet olduğu ilk dönemde (2003-2007) iç dinamiklere dayalı bir iktidar kudretine sahip olmaktan çok, dış dinamiklere yaslanarak ülke içindeki iktidar alanını genişletmeye çalışan bir siyasal oluşum görüntüsü veriyordu. Bu durum salt görüntüden ibaret de değildi. Siyasal ve toplumsal güç dengeleri/dağılımı nedeniyle gerçek tablo da böyleydi.

İktidar referansını ABD ve AB’den alan AKP'nin başka çaresi de yoktu. Çünkü AKP, genel olarak Batı’yla, özel olarak ABD ile çatışarak iktidar olamayacaklarını gören ve bu nedenle ahlak sınırlarını zorlayan bir siyasal işbirlikçiliğe yönelen İslamcıların partisi olarak doğmuştu.
 
İlk döneminde AB sopasını kullanarak muhalefet güçlerini sindirme siyaseti izleyen AKP, ikinci iktidar döneminde siyasal şiddeti de kullanarak bütün devleti ele geçirecekti.

Hukuk ve yasadışı yöntemler kullanılarak yürütülen Ergenekon operasyonlarını, rejimi “ılımlı İslam” programı doğrultusunda dönüştürme ve rakiplerini tasfiye aracı olarak kullanan AKP iktidarı, 2013 Türkiye’sinden bakıldığında bu amacına büyük ölçüde ulaşmış görünüyor.

Bu nedenle AKP Hükümeti ve Erdoğan üçüncü iktidar döneminde başta askerler ve İstanbul sermayesi olmak üzere, eski rejimin güçleriyle ilişkilerini onarmaya çalışıyor. Hedeflerine ulaştığını düşünen AKP Hükümeti, yeni rejimi sağlamlaştırmaya ve geleceğini garantiye alacak yeni dengeler kurmaya yöneliyor. Bu nedenle Cemaatle ilişkilerini kesmese bile en aza indirmek istiyor.

Ancak, zafer kazanan komutan edasıyla bağışlayıcılığa soyunan Erdoğan, 10 yıllık iktidar pratiğinde sergilediği tutum nedeniyle kimseye güven vermiyor.

Bu uzlaşmanın kendilerinin tasfiye edilmesiyle sonuçlanabileceğinden korkan Cemaat ise, Erdoğan’a saldırıyor. Bu saldırıya eski solcu, günümüzün yeni muhafazakârı Şahin Alpay gibi Zaman yazarları bile katılıyor.

Yurt / 10.02.13