Türkiye'den 'Çin' çıkarmak - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 17 Nisan 2012
  • 03:23

800 milyonluk ucuz istihdam nüfusuyla, son otuz yıldır küreselleşmeye 'dünyanın atölyesi' olarak hizmet vererek büyüme rekorları kıran Çin'den eksik kalamazdık...
Ham madde kaynaklarına bol insan gücünü katıp tüketerek büyüyen dünyanın ikinci büyük dev ekonomisine özenen cari açık şampiyonu Türkiye'nin, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'yu 'Çin'e' çevireceği Maliye Bakanı tarafından ilan edildi.
Bu bölgelere Türkiye'nin Çin'i olacağı ifadesiyle sanki devlet eliyle takdir ve lütuf bahşediliyor havası verilse de Çin'le ilgili günümüzdeki yerleşik çağrışımların birincisi 'köle işçi cenneti' olduğuydu.
Muhakkak ki Maliye Bakanı'nın kastı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Şanghay, Hong Kong gibi 1.1 milyon dolar milyonerinin çoğunun ikamet ettiği küresel finansal kentler kurmak değildi.
Emek sömürüsünü Batı kapitalist tarihine beş basan otokratik devlet rejimiyle gerçekleştiren Çin'in küresel sermayenin üzerine üşüştüğü, 'rakipsiz' düşük maliyetli iş nüfusunu işaret etmişti.
Çin'in 1980-2000 yılları arasında tarımdan sökerek devşirdiği 220 milyonluk göçmen işsizlerin kentlere akarak küçük işletmelerde ve sanayi bölgelerinde 'kullanımı' gibi bir modelin, Türkiye'nin doğusuna uygulanmasında ne mahsur olabilirdi ki?
Tabii ki Çin'in neredeyse dünya tüketimini finanse eden 3.2 trilyon dolarlık rezervleri, dış ticaret fazlalığını fabrika-yatakhane tipi çalışma rejimine yani en ilkel sermaye birikimine borçlu Çin'i taklit ederek Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da ücretleri yarılanmış ulusal işgücü üretebilirdik.
Oysa çalışma hakları cehennemi Çin 'mucizesi', Hindistan ve diğer Asya ülkelerindeki devasa işgücü üretiminin katma değeri uyanık Batılı ülkelerdeki çalışanların ürettiği yüksek katma değerinin yedide biri oranındaydı...
Ve Asya'daki ucuz insan pazarına tedarikçilik yaptıran Batı ülkeleri ve Japonya kendi ülkelerinde eğitimli ve nitelikli iş gücüyle dünya zenginliğin yüzde 50'sini üretirken çalışanlarına köle-hamal çalışma koşulları dayatılmıyordu ama yine de Türkiye'nin gözünü Çin modeli kamaştırmıştı...
Yani hem otoriter düzene saygılı hem de işverene boynu kıldan ince emek piyasası kurmak peşindeydi...
Ve nihayet yeni açıklanan teşvik paketinde yer alan 'muazzam teşviklerle' birlikte Türkiye, kendisini Yakın Asya'nın yeni kapitalist emekçi üssü olarak da tanıtmaya başlamıştı.
Maliye Bakanı 38 ülkeden gelen şirket temsilcilerine 'Türkiye'nin neresine yatırım yaparsanız çok güçlü destekler var neredeyse vergileri sıfırladık' derken geriye Çin 'işi' emek tanzimi kalmıştı.
Hazırlıkları tamamlanan Ulusal İstihdam Stratejisi belgesi yeni esnek/uzaktan/kısmi çalışma biçimleri, parçalanan sosyal haklarla istihdam maliyetlerini düşürülmesi, işvereni kıdem tazminatından kurtararak kıdem tazminatı fonu kurarak işten adam atmayı kolaylaştırması, özel istihdam bürolarıyla işçi simsarlığı, yoğun taşeronlaştırma ve bölgesel asgari ücret uygulamasına kadar çalışma hayatı travmatik düzeyde değiştiriliyordu.
Çalışma hakları, süreleri, koşulları, iş sözleşmeleri baştan aşağı rekabetçi kapitalist sistemin taleplerine uydurulup ayrıca Çin modeli yedek iş ordusu da oluşturularak toplam işgücü kontrol edilecek.
Kontrol edilmekle kalınmayacak pek tabii ki birbirleriyle rekabet ettirilip 'siyaseten örgütlenmeleri de' engellenecekti!
Ezcümle Ulusal İstihdam Stratejisi aynı zamanda otoriter-kapitalist düzene ücretleri düşürüldükçe pazarlanan emek-yoğun, siyaset dışılaştırılmış kalabalık nüfusları aktaracak çalışma rejimiydi...

Akşam / 17.04.12