Türkiye yeni Pakistan mı olacak? – Robert Fisk

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 18 Eylül 2012
  • 04:24

Bu haftasonu Şam’daki bir arkadaşım beni aradı, keyfi yerindeydi. “Biliyorsun, hepimiz Christopher Stevens’a üzüldük. Bunlar korkunç şeyler, üstelik o Suriye ’nin iyi bir dostuydu, Arapları anlardı” dedi. Konunun üzerine gitmesem de arkasından ne geleceğini biliyordum. “Ama Suriye ’de bir söz vardır: Akrep beslersen sonunda seni ısırır.” Kıssadan hisse bu kadar net olabilir

ABD , Libya lideri Albay Muammer Kaddafi ’ye karşı muhalefeti desteklemiş, Suudi Arabistan ile Katar’ın milislere para ve silah akıtmasına yardımcı olmuştu, rüzgâr ektikten sonra şimdi fırtına biçiyordu. Libyalı ‘dostları’, Amerika ’ya sırtlarını döndü, ABD Büyükelçisi Stevens ile çalışma arkadaşlarını Bingazi’de öldürdü ve Müslüman âlemini içine çeken Kaide liderliğinde Amerikan karşıtı protesto hareketi başladı.

ABD , Kaide akrebini besledi ve akrep de Amerika ’yı soktu. Şimdi ABD , Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ’a karşı muhalefeti destekliyor, Suudi Arabistan ile Katar’ın Selefi-Kaideci demeden milislere para ve silah akıtmasına yardımcı oluyor, demek ki, Esad devrilirse aynı ‘akrep’ tarafından ısırılması kaçınılmaz.

Dostumun attığı nutuk, Suriye hükümetinin siyasetiyle tam olarak örtüşmüyor. Esad’ın savı, Suriye ’nin Libya olmadığı ve Suriyelilerin tarihleri, kültürleri ve Arapçılığa olan sevgileriyle devrim falan istemediği yönünde. Fakat Hollywood ’un peygamber karşıtı, küçük ve edepsiz videosuna yönelik Arap öfkesi, Batı’nın tarihi yeniden yazmak için kolları sıvamasına yol açtı.

ABD medyasının uydurduğu yeni hikâyeye göre, Amerika ’nın Arap Baharı ’na verdiği destek, tam da halkı Kaddafi ’nin canavar çeteleri tarafından yol edilmek üzereyken Bingazi kentini kurtarmıştı, ama şimdi ABD tam da kurtardığı şehirde hain Araplar tarafından sırtından bıçaklanıyordu.

Oysa gerçek anlatı farklı. Washington , Arap diktatörlüklerini on yıllarca destekledi ve silahlandırdı, en gözdelerinden biri Saddam Hüseyin’di. Mısır ’ın Mübarek’ini seviyorduk, Tunus ’un Ben Ali’sine tapıyorduk, Körfez’in otokratik devletlerine hâlâ tutkuyla âşığız. Desteklemeyi tercih ettiğimiz devrimler benzin istasyonlarınca finanse ediliyor, oysa biz on yıllarca Hafız Esad’ın yüzüne gülmüştük, hatta kısa süreliğine oğlu Beşşar’ın yüzüne de...

İşte böyle, Bingazi’yi hava gücümüzle kurtardık ve Arap âleminin bizi sevmesini bekledik. Desteklediğimiz Libyalı milislerin bileşimini görmezden geldik, tıpkı bugün Hague ile Clinton’ın Özgür Suriye Ordusu’nun oluşumunu dert etmediği gibi. Şimdi Esad’ın ‘yabancı savaşçı’ uyarılarını duymazdan geliyoruz, tıpkı daha önce Kaddafi ’ye karşı savaşan cesur adamların arasına katılan Selefilere göz yumduğumuz gibi.

Daha geriye gidelim: 1980’lerde Afganistan ’da aşağı yukarı aynısını yaptık. Sovyetlere karşı, teolojilerine bakmaksızın mücahitleri destekledik ve bu adamlara silah aktarmak için Pakistan ’ı kullandık. Ama bunların bazısı, Taliban’a dönüşüvererek Usame bin Ladin’i besleyip büyütünce ve 11 Eylül 2001’de akrep ısırınca, ‘terörizm’ diye bağırdık ve Afganların bize niye ‘ihanet ettiğine’ şaştık kaldık. Ve dün, ABD Özel Kuvvetleri’nden dört asker nankör Afgan polis ‘öğrencileri’ tarafından öldürüldüğünde, yine aynı hikâye.

Olayların bu patetik döngüsünün trajik yanı, Esad rejiminin korkunçluğu, gizli polis çetelerinin binlerce masum insanı işkence edip öldürmüş, personelinin savaş suçları işlemiş ve ulus yıkmak yerine kurması gereken bir neslin Suriye iç savaşında tükenmekte olması. Türkiye de Pakistan ’ın silah aktarma ve Suriyeli mücahitlerin eğlence ve dinlenme merkezi olma rolünü üstlendi. Türkiye , Ortadoğu ’nun Pakistan ’ı haline gelecek mi?

Suriye savaşı, giderek Lübnan ’daki 1975-1990 çatışmalarının derisine bürünüyor: O zaman Filistin sempatizanıysan Hıristiyan karşıtısın, Hıristiyanların korkularını dile getirirsen İsrail yanlısısın demekti. Suriye ’de de hükümetin gaddar tetikçileri çocuk katili. Cephenin karşı tarafında Özgür Suriye Ordusu’nun tetikçisi ise romantik, yaralıları tedavi eden hemşireyle evleniyor, tek üzüntüsü nikâha ailenin katılamaması. Muhalefetin de arada sırada zulmettiğini ima etmek bile, benim başıma geldiği gibi, gazeteciye “ Suriye muhaberatından kaç para aldın” diye çatılmasına yetiyor.

İç gerçekler Bakanlığı’na geçecek olursak; Usame bin Ladin, öldürüldüğünde, artık hükmü kalmamış bir kişilikti. Onun resmini taşıyan bir Arap devrimcisi bile yoktu. Ama bu acınası haldeki örgüt, durumdan faydalanmaya karar verdi. Kaide’nin, Mısırlılara, Müslüman karşıtı videoya yönelik protestoları sürdürmeleri çağrısı yapması bu yüzden. Bingazi bu yüzden. Akrep iyi adamların arasına girdi bir kez. Bundan sonra tek ihtiyaç olan, Hollywood ’dan bir kafadan çatlak. Ve biraz ikiyüzlülük. Zira Washington , gönülsüzce de olsa, videoyu yasaklayamayacağını, bunun ifade özgürlüğüne zarar vereceğini söylüyor; hani on yıllardır Amerika ’nın diktatörlerinin kendi Arap halklarına yasakladığı şu ifade özgürlüğünü... (17 Eylül 2012)

Radikal / 18.09.12