Türkiye gerilimi tırmandırıyor, provokasyondan kaçınmıyor...

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 12 Ekim 2012
  • 09:29

Savaş tezgâhlarına geçit vermeyelim!

Türkiye, Suriye ile yaşanan krizin savaşa dönüşmesi için tüm çabasını ortaya koyuyor. Geçtiğimiz günlerde Moskova-Şam seferini yapan yolcu uçağının, askeri malzemeler taşıdığı iddiasıyla inişe zorlanması krizi tırmandıran son nokta oldu. Ancak iki gün geçmesine rağmen halen daha olduğu iddia edilen askeri malzemeler bulunamadı.

Türk devletinden gerilim ve provokasyon

Suriye ile gerilimi tırmandırarak savaş ve saldırganlığa zemin yaratmaya çalışan sermaye devleti, Akçakale patlamasını bahane ederek savaş tezkeresini meclisten geçirmişti. Son olarak ise Rusya’dan gelirken Türkiye hava sahasını kullanan Suriye Havayolları'na ait bir yolcu uçağı Türkiye’ye indirilerek arandı. İddiaların altı doldurulamasa da Türk devleti Suriye’ye nota vermekten geri durmadı.

Moskova-Şam seferi yapan A-320 Airbus tipi yolcu uçağı silah taşıdığı iddia edilerek Esenboğa Havalimanı’na inişe yollanmış ve yolcular ile birlikte alıkonulmuştu. Ancak üzerinden geçen iki güne rağmen hükümetten askeri mühimmat iddialarını kanıtlayacak net bir açıklama gelmedi. Parça parça yapılan “füze parçası bulundu”, “elektronik aksamlar bulundu” gibi açıklamalar ise henüz net bir biçimde doğrulanmadı.

Ancak askeri malzeme çıktığı iddialarını kanıtlayamayan yetkililer, buna rağmen Suriye’ye nota vermekten geri durmadılar. Askeri malzeme taşınmasının uluslararası sivil havacılık kurallarının ihlali anlamına geldiği söylenerek verilen nota Suriye Başkonsolosluğuna iletildi.

Türk devletinin hiç bir hukuksal dayanağı olmadan gerçekleştirdiği provokasyon emperyalist şeflerden de destek aldı. ABD, NATO ve Fransa hükümeti düzeyinde yapılan açıklamalar, Türk devletinin uçağı indirmesini olumlayarak desteklediğini belirtti. Bu açıklamalar dahi yaşanan provokatif durumun amacını göstermekte.

Suriye’den yalanlama!

Uçak krizinin ardından Esad ve Rusya cephesinden de çeşitli açıklamalar basına yansımaya başladı. Uçağın indirilmesinin ardından Suriye cephesinden hızla bir açıklama gelmiş ve yaşananın “hava korsanlığı” olduğu söylenerek Türkiye’den tazminat talep edileceği belirtilmişti.

11 Ekim’de Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise uçakta silah ya da benzeri bir maddenin bulunmadığı açıkça belirtildi. Bakanlığın açıklamasında önce uçağa Türkiye’den “GPS” ayarlarını değiştirmesi talebi geldiğini, ardından ise F-16’lar ile uçağın inmeye zorlandığı kaydedildi. Bakanlık uçakta yük listesinde yer almayan bir malzeme bulunmadığını belirterek el konulan malzemenin iadesini istedi.

Ayrıca uçakta bulunan yolculara kötü davranıldığı ve uzun saatler boyunca uçakta bekletildikleri de belirtilerek Türkiye’nin tutumunun düşmanca olduğu ifade edildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksandr Lukaşeviç de yaptığı açıklamada yolcuların kötü koşullarda kaldığını söyledi. 8 saat boyunca bekleyen yolculara yemek dahi verilmediği ifade edilerek yolcuların terminale geçişinin de engellendiği söylendi.

Rus Kommersant gazetesi ise Türkiye’nin önce telsiz parçası, ardından ise askeri malzeme olarak tanımladığı parçaların hava savunma radarı için teknik ekipman olduğunu iddia eden bir haber yaptı.

ÖSO Suriye’de değil mi?

Uçak krizinin ardından Türkiye cephesinden yapılan tüm açıklamalar Suriye’ye silah satışını hedef alıyor. Türkiye’nin tutumuna gerekçe olarak ise sivil uçaklarla silah taşınmasının meşru olmadığı ifade ediliyor. Ancak Suriye’ye silah satışını engellemekten bahseden Türkiye, aslında Suriye topraklarına en fazla silah yollayan ülke.

Suriye hükümetine karşı savaşan muhaliflere Türkiye’nin verdiği silahların miktarı hayli fazla. Fransız La Figaro gazetesinin konuya dair yaptığı bir haber, zaten bilinen silah sevkiyatını açıklıkla ortaya koyuyor. Haberde Adana’da bulunan “operasyon odası”nda yaşanan tartışmalar ve silah sevkiyatının bu odadan nasıl planlandığı anlatılıyor.

Ayrıca Türkiye, Suriye ve Katar’ın silah sevkiyatı ve isyancılar konusunda tartışmaları da teşhir ediliyor. Her ülkenin kendi destekledikleri grupları silahlandırdığı Türkiye ve Katar’ın Müslüman Kardeşleri, Suudilerin ise Selefileri destekledikleri ifade ediliyor.

Sonuç itibariyle Suriye’deki muhalif çetelerin Türkiye tarafından silahlandırıldığı, Antakya’daki kampların adeta silah deposuna döndüğü ve Türkiye’nin çetelerle adeta birlikte savaştığı ayyuka çıkmış durumda. Ancak Türkiye halen daha Suriye’ye silah sevkiyatını engellemekten pişkince bahsedebiliyor.

Savaş tezgahlarına geçit vermeyelim!

Yaşanan bu son gelişmeler, Irak tezkeresinin geçişiyle birlikte düşünüldüğünde çok parçalı bir yapbozun tamamlanan parçaları gibi görünüyor. Emperyalist şefler arasındaki hegemonya krizi, Türkiye gibi taşeronlar eliyle gerilerek her an patlamaya hazır bir bombaya dönüşüyor.

Türkiye’yi bu karanlık tabloya sürükleyen AKP kaptanlığındaki sermaye hükümeti ise bir yandan oluşabilecek muhalefeti engellemek için baskı ve terörü tırmandırırken, zamlarla ve sosyal yıkım saldırılarıyla savaş ve saldırganlığın yolunu döşüyor. Tüm bu saldırılara karşı işçi ve emekçilerin birleşik kitlesel mücadelesinden baka çıkış yolu ise bulunmuyor.