Toplam eğitim kalitemiz; YGS – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 24 Nisan 2012
  • 03:46

İster 4+4+4 kademeli kesinti, ister kesintisiz 8 yıl fark etmeksizin verdiği eğitimin niteliksizliği, asli ve baki olan Milli Eğitim'in yıkım ve hezimet raporu, YGS sonuçlarıyla gelmişti.

1 milyon 250 bin kişiden 50 bini 0.5 puan alamazken 260 bin kişi fen bilimlerinde, 870 bin kişi de matematikten bir soru bile çözememişti.

Yani biz de düz mantık işleterek matematik ve fen bilimlerinde 1 ve 2 soru çözen diğer yüz binlerce öğrenciyi hesaplayıp

2023 yılına bizi eriştirecek 'bilgi toplumunun' kapasitesini çıkartabilirdik...   
Elbette hemen böylesi korkutucu bir tabloyu gerekçeler bularak meşrulaştıracak piyasa eğitimcilerinin bir dolu açıklamaları peşi sıra gelivermişti...

Ama gerek MEB'in 12 yıllık eğitimi gerekse 'başarmak' odaklı milyar dolarlık dershane sektörü, bu sınav sonuçlarıyla kendilerini tamamen olumsuzlamışlardı.
Ve eğitim alanındaki dramatik çöküşü apaçık gösteren bu kitlesel veriler, ülkece kendimizi yıllardır kandırdığımız 'eğitim illüzyonunun' bittiğinin ilanı olsa gerekti...
İlköğretimde öğretilen matematik sorularına cevap veremeyen 870 bin aday, 'eğitim adı altında' yıllarca paralı işletmeler ve kamusal eğitim kurumlarında sürdürülen 'ezberci-cahilleştirme' sürecinin derinliğini gösteriyordu.

Dört işlem dahi yapamayan öğrencilere bırakın İngilizce öğretmeyi, Türkçe'yi bile öğretemeyen, okuduğunu anlamayan ama kurnaz sınav taktiklerini edinmesi için erken yaşta dershane müşteriliğini bizzat dayatan Milli Eğitim sistemimiz, son otuz yılın hasadını böyle topluyordu.

Bu arada Milli Eğitim müfredatıyla ruhları tüketilmiş, sevinçleri söndürülmüş ama munis ve edilgen gençlerimizin ağır sınav stresiyle baş edemediğini gelen intihar haberlerinden öğreniyorduk. Bu defa YGS sonuçları, toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliği kuran sınav tahakkümlü eğitim sistemini demokratikleştirerek toplam kalitesizliğini ortaya çıkarmıştı...   

Zaten düşünme, muhakeme, sorgulama gibi temel zihni etkinlikleri 'ideolojik' diye dışlayan eğitim anlayışı, ya formül ezberleterek ya da en hızlı seçenek doldurma tekniklerini edindirmenin adını 'başarı' koyunca olacağı da buydu.

Anlaşılan küreselleşmeye uyumlu eğitim politikaları yani girişimci, rekabetçi, dünyaya entegre, kamusal bilinçten muaf, başarıya endeksli birey yapımı Türkiye'de geri tepmiş aksine 50 bin lise mezunu aday 0.5'ten az puan alarak aslında hiçbir şey öğretmeyen ezberci- klişe eğitimin nasıl kitleselleştiğinin göstergesi olmuştu...

Türkiye'nin kamusal hizmet eğitim alanından büyük kapitalist sektör yaratma serüveni halkın cebinden finanse edilip, eğitim harcamaları katlanarak halka yüklenirken, bu kadar 'pahalı' eğitimle ancak bu kadar zihinleri eğitimle köreltilmiş kalabalık nüfuslar üretilirdi.

Eğitimdeki ticarileşme ve özelleştirme uygulamaları doludizgin devam ederken, sınav endeksli eğitim sistemini takviye edecek 4 bin küsur dershaneye 1 milyon 300 bin öğrencinin gitmesini içi boş müfredatını daha da boşaltarak sağlayan MEB, görünen o ki ne küresel piyasalara 'donanımlı' genç girişimci ne de 'vasıflı' işgücü yetiştirebilecek.

Sadece tabela ve cirodan ibaret devasa eğitim sektörümüz ve milli müfredatımız, OECD'nin en kalitesiz eğitimini kitleselleştirerek tek bir matematik sorusunu çözemeyen 870 bin adayı yan yana getirebiliyordu.

Diğer yandan eğitim yatırımlarını toplam bütçe içinde tedrici olarak yüzde 5,8 'lere kadar düşüren Türkiye, sosyal devlet kimliğinden sıyrılarak bütçe fazlasıyla övünürken eğitimde aşırı piyasalaşmanın 'acıklı' toplumsal erozyonunu herhalde kestirememişti...

Çünkü eğitim;
- Her yıl değişen on milyonlarca okul yayınının basımıyla şişirilen çevre, tablet bilgisayar piyasası, kamu-özel ortaklığında yapılan okul ihaleleri...
- Dershanelere 7 yaştan itibaren yığın öğrenci yollayan güçsüz kamu eğitimi, özel okullara tahsis arazi ve öğrenci başına 1.5 milyar devlet teşviki...
- Ve kent dışında inşa edilen 'hizmetleri özelleştirilmiş' devasa eğitim kampuslarının dışında kalan 'her şeydi'...

Akşam / 24.04.12