Taşeronsever üniversitelerimiz... - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 20 Mart 2012
  • 05:50

Evrensel insani değerlerin korunması ve toplumda kökleşmesinde öncü olması gereken üniversitelerimiz, acımasız kapitalist işletmelere taş çıkartan uygulamalarla ürküntü yaratıyor...
Üniversite yönetimlerinin bir gecede kapının önüne koyduğu yüzlerce 'taşeron işçi' haberleri eşitlik, özgürlük ve insan hakları kavramlarının taşıyıcı kurumu bu akademik mekanların nasıl piyasa koşullarınca teslim alındığını gösteriyor.    
İhaleye çıkartılmış 'insan emeği' yani güvencesiz çalışma 'taşeronluk sistemini' müdanasız bünyelerine kabul etmekle kalmayıp taşeron işçilerin insanlık onurunu hiçe sayan hukuksuz icraatlarda başı çekiyorlar.
Türkiye'de 'emek vampiri' taşeron şirketlerin baş müşterilerinin devletin bakanlıkları ve üniversitelerin olması, taşeron çalıştırmanın bu kurumlarca meşrulaştırılması ve müessesleştirilmesi demek...
Devlet kamuda 500 bine yakın 'kirala-kullan-at' işçi kullanırken bir yandan da çıkarttığı iş kanunlarıyla piyasalara 'taşeron işçi çalıştırmanın' bütün yasal 'cinliklerini' göstererek teşvik ediyor.
Böylelikle anayasanın 128. maddesinin kamu hizmetleri asli ve sürekli görevliler tarafından verilmelidir hükmü de fiiliyatta geçersizleşiyor.
'Hileli taşeron uygulamasıyla' önce işletmelerdeki 'asıl işçi' konumundaki çalışanlar sadece tabeladan ibaret bir taşeron şirketin kadrosunda gösteriliyor.
Sonra da 'asıl işçiler' kıdem tazminatsız, 11 aylık sözleşmelerle taşeron şirketten kiralanmış gibi 'ucuza' çalıştırılıp kolayca işten atılabiliyorlar. Üniversiteler ise bu hukuksuzluğu sorgulamak şöyle dursun, 'insani ve toplumsal' olandan kopuk işletme akıllarınca daha az maliyet, daha kabarık karlılık peşinde ve açtıkları ihalelerle taşeron şirketlerden daha da ucuz ve güvencesiz işçiyi talep ediyorlar... 
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi 2'si hamile 25 kadın işçinin de bulunduğu 36 çalışanını hiçbir gerekçe göstermeden rektörlüğün verdiği liste doğrultusunda 2012'nin başında bir gecede işten çıkartıldılar.
Kış soğuğunda işlerini kaybeden ve 650 TL'lik ücretlerin iki aydır alamayan 36 işçi hukuksuzca işten atılmalarına karşı işe iade çağrılarını sürdürürken mart ayı başında 4 kişi daha işten çıkartıldı.   
Tabii ki aileleriyle birlikte travmatize olan 40 işçiden biri olan Arzu Sezek'in eşi gazeteci Mustafa Sezek haberi alınca kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.   
Sosyal İş Sendikası üyesi olan işçiler üniversitenin mart ayında açacağı yeni ihalede kendilerini tekrar işe alınmalarıyla ilgili mücadeleleri sürüyor ve büyüyen dayanışmalarına Çanakkale ilinden de büyük destek geliyor.
Rektörlük ise 40 yeni işçiyi işe başlatarak kendi asli işçilerinin hak ve hukukunu ihlal etmeye devam ediyor.  Bazen rektörün hazırladığı bir liste ya da bir telefonla gayet zahmetsizce taşeron işçilere yol veriliyor.
Gözde tıp fakültelerimiz de güvencesiz çalıştırdığı taşeron işçilere boş ibraname imzalatmaya çalışıp eğer imzalamazsa 'mimlediği' gibi kapı dışarı atıyor.
Yani taşeronsanız emeğinizin üzerine bir de 'iradenizi de' kiralamaya kalkışıyorlar.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 196 işçi de yine 'taşeron oldukları' gerekçesiyle işten atıldılar...
Halbuki 2008 yılında Çalışma Bakanlığı'nın İ.Ü.'deki inceleme raporunda 'Taşeron sağlık elemanlarının asıl işveren işçileri olduğu tespit edilmiştir' diye yazılıydı...
Ve mart ayı sonuna kadar 400 işçinin daha çıkartılacağı duyulunca işçiler hastane bahçesine 'uyarı' çadırı kurdular.  Bu taşeron şirket sever üniversiteler de üretilen bilgi, yapılan bilimsel araştırma da bu hukuksuz icraatlarla zan altında...
Çünkü esnek istihdam edilen araştırma görevlileri, çadırlarda direnen taşeron işçiler ve sözleşmeli akademisyenlerin bileşenleri olduğu bu üniversitelerin 'özerkliği' ya da 'bilimselliği' sizce kalmış mıdır?

Akşam / 20.03.12