Tam olarak şey olmamış olabilir - Özgür Mumcu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 17 Aralık 2012
  • 06:26

Ömeroğlu gibi Dink kararını onayan diğer hâkimlere ne olmuş? İyi olmuş, hepsi basamakları tırmandıkça tırmanmış.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyesi Nihat Ömeroğlu, AKP milletvekillerinin oylarıyla kamu başdenetçisi seçildi. Kamu başdenetçiliği Batı’da ombudsmanlık olarak biliniyor. Ombudsmanın işi, idarenin yapıp ettiklerini ‘insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde’ incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak. Güzel bir şey yani. Ömeroğlu’nun bu göreve seçilmesine itiraz çok oldu. Sebebi ise Ömeroğlu’nun, Hrant Dink’in Türklüğe hakaret ettiği yönündeki kararı onayan Ceza Genel Kurulu üyelerinden biri olmasıydı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ömeroğlu’nun altında imzası bulunan kararın, Dink’i ölüme götüren süreçte önemli bir paya sahip olduğunu ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini karara bağlamıştı. Dolayısıyla böyle bir karar veren insanın ‘insan haklarına dayalı adalet’ anlayışı içinde nasıl davranacağı sorgulanmaya başlandı. Bunun haricinde Ömeroğlu’nun oğlunun düğününde Erdoğan’ın nikâh şahidi olması da yeni ombudsmanın tarafsızlığını tartışma konusu yaptı.

Vaziyet burada kalmadı. Ömeroğlu, Dink hakkında verilen kararın Dink hakkında olduğunu bilmediğini çünkü kararda sanığın adının Fırat Dink şeklinde geçtiğini açıkladı. Bunu yaparak da adamına göre muamele yapmaktan yana biri midir diye de düşündürmedi değil. Bu akıl almaz açıklamanın gerçeği yansıtmadığı, yani kararda Fırat Dink’in Hrant Dink olduğunun açıkça belirtildiği ortaya çıkınca Ömeroğlu çark etti. Bu defa da kanun böyleydi, mecburen bu şekilde karar verdim, deyiverdi. Yani ombudsmanın kamuoyunu yanıltmaya çalışan ve bu ortaya çıkınca da hiç çekinmeden söylediklerinden cayan biri olduğu ortaya çıktı.

Agos gazetesi iyi bir gazetecilik örneği göstererek Dink kararında imzası bulunan diğer hâkimlerle konuşmuş. Bakın Dink’in yazısında Türklüğe hakaret olmadığını düşünen bir Yargıtay üyesinin başına neler gelmiş. Ömeroğlu hatırlar mı acaba? Yargıtay üyesi Salih Zeki İskender anlatıyor:

“Yazıların bütününü dikkatle okumuştum ve düşünce özgürlüğü sınırları içinde değerlendirmiştim. O dönemde HSYK’ya adaydım, hatta tartışmaları çok net hatırlıyorum. Esen hava farklıydı, bugünkü gibi değildi. Sohbet havası içerisinde birçok kez Dink’e mahkûmiyet yönünde oy kullanmazsam seçimlerde ters etki yapacağı söylendi. Ben böyle bir şeyi ne vicdanıma ne de meslek ahlakıma sığdıramadım ve oyumu o şekilde verdim. Bugün ombudsman seçilen Ömeroğlu’nun ‘Adının Hrant olduğunu bilmiyordum, Fırat yazıyordu’ şeklinde açıklamalarını da hayretle okuyorum. Dosyada ne yazdığını, ne olduğunu biliyorduk. Kurulda çok aşırı bir milliyetçilik havası vardı.”

Peki, Ömeroğlu gibi Dink hakkındaki kararı onayan diğer hâkimlere ne olmuş? O hâkimlere iyi olmuş, hepsi mesleki basamakları tırmandıkça tırmanmış. Biri Yargıtay Başkanı olmuş, diğeri kamu başdenetçisi, bir diğeri kamu denetçisi, başkası ise Yargıtay başsavcısı olmuş.

Karara muhalefet edenlere ne olmuş? Bir şey olmamış. Bir yere seçilmemişler, daha iyi bir yere atanmamışlar. Hatta Dink’in mahkûmiyet kararına itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu Çankırı’ya atanmış.
Dink cinayeti AKP’yi itibarsızlaştırmak için yapıldı diyenlerin bu tabloyu iyice incelemelerinde fayda var. Yüksek yargının düzeyini göstermek için yine Dink’in mahkûmiyet kararını onayan hâkimlerden birinin Agos’a yaptığı açıklamayı burada alıntılıyorum. Fazla söze ne hacet, seviye bu: “Neymiş ombudsman tartışmaları, anlamadım. O anki yorum şeyimiz o şekildeydi. Farklı oy kullananlar da oldu. Benim oyum demek ki öyle tezahür etti ki öyle oy kullandım. Ama yönetim başkandadır, tam olarak şey olmamış olabilir. Sonrasında çok talihsiz şeyler yaşandı, üzülmedim değil. Her dosyanın gerektiği gibi incelenip tartışıldığını sanmıyorum. Bilirkişi raporları dosyadadır ama biz sadece dosyanın özetine bakarız. Öyle yapmakla yetinildi. O anda öyledir. O zaman yeterince vâkıf olduğum kanaatiyle verdim ama bilmiyorum.

İş yoğunluğumuz çok fazla, çoğu zaman iş bitsin diye bakıyoruz. Sonrasında çok tartıştık. Üzüldüm. Belki aceleye getirdik diye düşündüm iş yoğunluğundan. İmzaladığımız karar mutlak doğrudur diye bir şey yok. Keşke bu dosyayı daha iyi inceleseydik dediğimiz oldu.”

Geçen hafta Pınar Selek davasına şaşırıyorduk değil mi? Bu kararlar işte böyle veriliyor. Yargıtay hâkiminin dediği gibi “Tam olarak şey olmamış olabilir”. Bu cümle yargının halini de özetlemiyor mu?

Radikal / 17.12.12