Suriye'ye yönelik emperyalist savaş ve saldırganlık kızışıyor

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Dış Politika
  • |
  • 11 Nisan 2012
  • 10:05

(11.04.12) – Bir süredir emperyalistlerin gündeminde yer tutan Suriye'ye yönelik emperyalist müdahale meselesi iyice kızışıyor. Esad rejiminin baskı ve katliamlarını fısat bilen emperyalistler “Suriye halkını baskı ve zorbalıktan kurtarmak” adına yükselttikleri savaş naralarına somut biçim veriyorlar.

Annan ve “Barış Planı”

Suriye'ye yönelik olası bir müdahale için zemin hazırlayan emperyalist güçler, BM ve Arap Birliği özel temsilcisi olarak Kofi Annan'ı atamış, Annan da Suriye ve Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelerle yaptığı görüşmelerin ardından “Barış Planı” hazırlamıştı. Buna göre, Esad rejimi tüm silahları koşulsuz olarak susturacak, BM yetkililerinin Suriye'ye girerek inceleme yapmalarına izin verilecekti. Esad'ın da kabul ettiği belirtilen bu plan için son tarih olarak da 10 Nisan belirlenmişti.

Ancak bu son tarih dolmasına rağmen Esad rejiminin baskı ve zorbalığı durdurmaması, Türkiye'ye kaçmaya çalışanlara dahi ateş açılması iddiaları bu planın başarısızlığa uğradığı biçiminde yorumlanmıştı.

Dün Türkiye'deki mülteci kamplarını gezen Annan ise böyle bir başarısızlıktan söz edilemeyeceğini savundu. Esad'ın henüz planı hayata geçirmemiş olmasına rağmen bu konuda umut verdiğini belirterek son gün olarak verdiği tarihi ileri attı. Buna göre Esad'ın “silahları susturması ve askerleri kışlaya çekmesi” için son gün 12 Nisan.

Başarısızlık değerlendirmeleri karşısında umuda yönelik açıklamalar yapan Annan, 12 Nisan sonrası için tehditler savurmayı ihmal etmedi. 12 Nisan günü sabah 06.00'ya kadar tanklar ve askerler geri çekilmediği takdirde emperyalist müdahalenin gündeme geleceğini ifade etti.

Türk devleti saldırganlığın başını çekiyor

Suriye'ye yönelik emperyalist saldırganlıkta başta rol oynayan Türk sermaye devleti çok yönlü bir hazırlık içerisine girmiş bulunuyor. Hazırlıkların bir ayağı yine diplomatik ilişkilerden oluşuyor. Suriye'nin Dostları Grubu gibi uluslararası saldırı platformlarının toplantılarına ev sahipliği yapan Türk devleti, Rusya ve Çin ile görüşerek emperyalist işgal için ikna etmeye çabalıyor.

Öte yandan, Esad rejiminden kaçan mültecileri sınırlarından içeri kabul etmesini emperyalist çığırtkanlığa malzeme olarak kullanıyor. Öyle ki, mülteci sayısının sürekli artış sağladığından ve ihtiyacı karşılamakta zorlanma yaşayacağından sıklıkla söz ederek emperyalist güçler üzerinde etki yaratmaya çalışıyor. Zira Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Suriye krizinin” kendilerine 150 milyon dolara mal olduğunu açıklamış bulunuyor.

Yalnızca bu da değil. Suriye'nin sınır bölgelerdeki mülteci kamplarına saldırdığını ve sınır ihlali yaptığını iddia ederek Suriye sınırından girmenin somut hazırlıklarını yapıyor. Bunun için de “tampon bölge oluşturma” bahanelerine sığınıyor.

Suriye'nin sınır ihlali karşısında uluslararası hukuka dayandığını söyleyen Erdoğan tehditler savurmaya devam ediyor. Erdoğan, “Şüphesiz ki en uygun olanı neyse oradan farklı olanına gitme gibi bir adımımız olacaktır. Farklıdan kastım da düşünmek istemediğimizdir. Oraya gitmektir. Ama, bizi buna zorlarsa Suriye rejimi zorlar. Zorlamaması için de atılması gereken adımı oranın atması gerekir” sözleri ile emperyalist saldırganlığın sorumluluğnunu bir kez daha Suriye'ye yüklüyor.

Bunların yanında, Türk devletinin son dönemde yoğunlaştırdığı faşist baskı ve terör de emperyalist saldırganlık için yürütülen hazırlıkların boyutu hakkında bir fikir veriyor. İçerde hayata geçirilen tüm bu baskı ve terör, Türk sermaye devletinin içerde ve dışarda savaş ve saldırganlık konumunu aldığını gösteriyor. Zira emperyalist savaş için koçbaşı misyonu yüklenen Türk devleti, böyle bir durumda içerde yükselecek olan tepkinin önünü de şimdiden kesmeye çalışıyor.

Burjuva basın da Türk devletinin bu saldırganlığıyla tam bir uyum içinde çalışıyor. Hemen hergün Suriye'de yaşananları aktaran burjuva basın, meseleyi dönüp dolaşıp sözkonusu saldırganlığa bağlıyor.

Sonuç olarak, çoktandır hedefte olan Suriye, gelinen yerde emperyalist saldırganlığın eşiğinde bulunuyor. Açık ki, saldırganlığın faturasını yüklenen kesim Suriye'nin emekçi halkları olacaktır. Tersinden, emperyalist savaş ve saldırganlığın içe dönük faturası da işçi ve emekçilerin karşısına çıkarılacaktır.

Tüm bunlara karşı, Türkiye'deki işçi ve emekçiler “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarı ile mücadeleyi yükseltmeli, emperyasit savaş ve saldırganlığa karşı devrim mücadelesini büyütmelidir.