Suriye'deki Filistinlilerin belirsiz akıbeti - Anaheed El-Hardan

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • 22 Temmuz 2012
  • 13:30

12 Temmuz 2012

Suriye'deki ayaklanma silahlı bir başkaldırıya dönüşürken – ve rejim ayaklanmaya başlangıçtaki güvenlik karşılığından tam kapsamlı askeri bir karşılığa yön değiştirirken – 2003'teki ABD işgalinin ardından Irak'ı içine çeken kargaşa ve yıkım endişesi bugün bu ülkeyi sardı.

Suriye üzerinde beliren tehditlerden biri, halkı için ve bir bütün olarak bölge halkı için felaket anlamına gelen bir yaklaşan iç savaştır – halihazırda başlamamışsa zaten. Bu belirsizlik zamanlarında belirli olan bir şey varsa o da Suriye halkının ve onun daha iyi bir gelecek talebinin, çatışan bölgesel ve uluslararası jeopolitik çıkarlar ile arzularının birbirine dolaşmasının gerçek kaybedeni olmasının sürmesidir.

Bu arkaplana karşın, Suriye halen diğer Arap ülkelerindeki Filistinli mültecilere kıyasla benzeri olmayan haklardan faydalanan yarım milyon Filistinliye ev sahipliği yapıyor. Suriye devleti bu hakları, Baas partisinin iktidara gelişinden yedi yıl önce vermişti. Suriye'deki Filistinlilerin bu haklardan faydalanması gerçeği, Filistin'in rejimin Arap milliyetçisi ideolojisindeki yeri ile birleşti, rejimin Arap milliyetçi referanslarına payanda oldu.

Bu referanslar sadece Filistin davasının yürütülmesini ve Hamas ve Hizbullah'a maddi desteği içermez, aynı zamanda ülkedeki Filistinlilere “[Filistin'e] geri dönüşe kadar Arap kardeşler” olarak muamele etmesini içerir.

Bu ikincisi, ülkenin iç savaş uçurumuna yuvarlanması durumunda Filistin toplumuna karşı bir güçlü tepkide tehlikeli bir rol oynayabilir. En kötü senaryoda, Suriye'deki Filistinlilerin akıbeti, ABD işgalinin ardından Irak'taki yaklaşık 30 bin Filistinli mültecinin, daimi mülteci statüsünün kaybını ve toplu zulmü içeren akıbetinin bazı taraflarını tekrarlayabilir.

Aynı zamanda bu referanslar çelişkisiz değildir. Suriyeli muhalif entelektüel ve yazar Mişel Kilo'nun ifade ettiği rejimin iç ve dış milliyetçi çıkar ve politikalarının bağdaşmazlığından kaynaklanıyor. Ancak bu bağdaşmazlıktan kaynaklanan çelişkiler, genç mülteciler için örtük ve daha az belirgin olmuştur. Bu genç mülteciler sadece [Suriye'deki] Filistinli nüfusun çoğunluğunu oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda, örneğin Lübnan'da Filistin Kurtuluş Örgütü ve Suriye rejimi arasındaki çarpışmalar sırasında olduğu gibi, bu çelişkilerin tezahürünü doğrudan tecrübe etmediler.

Yine de ironik olarak Filistinlilerin Suriye'de şiddetli bir geçiş badiresini atlatabilmesi, bu tarih ve bağdaşmazlık, yanı sıra toplumun sayıca göreli gücü sayesinde olabilir.

Geri dönüş yürüyüşleri, dikkatleri Filistinli mültecilere çekti

Suriye'deki Filistinliler Nakba'nın – İsrail devletinin kurulması sırasında Filistin toplumunun sistematik yıkımı ve Filistinlilerin sürülmesi – 63. yıldönümünde 2011 Mayıs'ında genç mültecilerin tarihi Filistin'e yürüyüşe katılmalarıyla ilgi odağı oldu.

“Mültecilerin Devrimi” ismi verilen bu yürüyüş, Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali'nin iktidardan devrilmesinin ardından Tunus'tan ve Mısır'a ve daha uzağa yayılan devrim ateşinden esinlenen bir mülteci gençliği inisiyatifiydi. O gün, mültecilerin ailelerinin İsrail devleti kontrolü altındaki ev ve topraklarına yürüyüşleri için benzeri görülmemiş bölgesel eşgüdümlü çabalara şahit olundu. Diğer yerlerdeki mülteci gençliğinin aksine Filistinli ve Suriyeli gençlik, işgal altındaki Golan Tepeleri sınırını aştı ve İsrail işgali altındaki Suriye kasabası Mecdel Şems'e girdi. Suriye doğumlu genç bir Filistinli adam, Hassan Hicazi, Mecdel Şems'ten ailesinin Yafa'daki evine kadar gitti ve sembolik geri dönüş eylemini İsrail televizyonunda meydan okurcasına ortaya koydu.

İsrail ordusu, İran, Hamas ve Hizbullah'ı suçlamada, Amerikalılar ise Suriye'nin “kışkırtmasını” kınamakta gecikmedi. Her ikisi de, yürüyüşün devletin izni olmaksızın gerçekleşemeyeceğini ama yürüyüşün bazıları bu inisiyatiflerinin ağır bedelini canları ile ödeyen genç mülteciler tarafından örgütlendiği gerçeğini işlerine geldiği üzere görmezden geldiler.

Üç hafta sonra Naksa'nın – İsrail'in Ürdün idaresi altındaki Filistin'in geriye kalanını, Suriye'nin Golan Tepelerini ve Mısır'ın Sina yarımadasını 1967'de işgali – 44. yıldönümünde bu hadise tekrar edilmeye çalışıldığında İsrail ordusu, bazı haberlere göre en az 23 ölü ile ilk seferkinden daha fazla silahsız göstericiyi öldürerek kendisini aştı.

El Cezire İngilizce'ye verdiği röportajda İsrail hükümeti sözcüsü ve baş propagandacısı Mark Regev, ölümleri güvenlik gerekçesiyle savundu. Mültecileri “düşman milletler güruhu” olmakla suçladı ve bu nedenle silahlı İsrail askerlerinin yasadışı işgal altındaki Suriye toprağına yapılan bu “şiddetli” saldırılara karşı “savunmaya” hakkı varmış.

Naksa Günü yürüyüşünde hayatını kaybedenler için yapılan cenaze merasiminin ardından, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nden (FHKC) çok eskiden kopmuş bir grup olan rejim destekli FHKC-Genel Komutanlık (FHKC-GK) merkezinin muhafızlarının elinden “öfkeli cenaze sahiplerine” ya da “fanatiklere” ateş açılması ve öldürülmesine dair birbiriyle çelişen bir dizi rivayetler çıktı. 

Ülkedeki Filistinlilerin üçte birine, yanısıra yoksul Suriyelilere ev sahipliği yapan Şam'ın bir varoşu olan Yermuk kampında meydana geldi bu. Görgü tanıklarının anlatımına göre bu vurulmalar, cenaze merasimi sırasında “öfkeli cenaze sahiplerinin” ya da “fanatiklerin” yürüyüşlere katılımları konusunda aralarındaki fraksiyon liderlerine çıkışmalarının ardından başlayan kapışmanın ardından geldi. Daha sonra ateş açmanın yaşandığı FHKC-GK merkezini sardılar ve binayı ateşe verdiler.

FHKC-GK lideri Ahmed Cibril basın açıklamasıyla vurulmaların sorumluluğunu reddetti, FHKC-GK'nin merkezlerine yapılan saldırı sırasında üç muhafızını kaybettiğini, diğer taraftan bir saldırganın ve olayları izleyen birinin vurulduğunu ileri sürdü. Cibril, fraksiyonun merkezine saldıranların, Suriye'deki Filistinlileri ülkede süren olaylara zorla çekmeye çalışmak için diğer ajan provokatörlerin yanı sıra Suudi Arabistan ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas tarafından kışkırtıldığını iddia etti. Ayrıca fraksiyonunun yürüyüş günü gençleri sınıra götüren otobüslerin organize edilmesine katıldığını reddetti.

Yermuk kampında ne olduğuna dair gerçek ne olursa olsun, FHKC-GK merkezine saldıranların öfkeli cenaze sahipleri ya da fanatikler olduğuna bakmaksızın, görünüşe bakılırsa Filistinli mülteci gençlerin kukla olduğuna dair problemli İsrailli ve Amerikan anlatılarını güçlendiriyor görünüyor.

Ancak genç mültecilerin kendi siyasi iradesi hesaba katıldığında, FHKC-GK merkezindeki olaylar aynı zamanda Şam merkezli fraksiyonların gençliğin inisiyatifindeki bir etkinliği el geçirme ve sahiplenme yönündeki çıkarcı girişimine halk öfkesinin bir ifadesi olarak da okunabilir.

Bu nedenle olayların İsrailli ve Amerikan tasvirleri, genç Filistinlilerin mültecilerin üçüncü ve dördüncü nesli olduklarını ve yasal olarak korunan topraklarına geri dönüş hakkının direngen hak iddia edenleri olduklarını inkar etmeye hizmet ederken, sınırdaki katliamların ve Yermuk'taki ateş açmanın tam olarak altını çizdiği şey, yürüyüşlere katılan tüm tarafların çatışan çıkarlarıdır: rejim, fraksiyonlar ve gençlik.  

Suriye'deki Filistinliler, yalnız ve temsilcisiz

Yermuk'ta ateş açılmasına ilişkin birbiriyle çelişen haberler gibi Suriye'deki olaylara Filistinlilerin ne ölçekte karıştığı hakkında birbiriyle çelişen haberler çıktı. 2011 Martı başlarında Suriye'nin el-Vatan gazetesinde – Suriye Devlet Başkanı Beşar el-Esad'ın kuzeni Rami Mahluf'un sahibi olduğu “özel” bir gazete – vandalizm, isyan, yağma ve kundaklama eylemleri ile ayaklanmanın başladığı güney şehri Deraa’yı sabote eden “aşırılıkçı Filistinliler” hakkında bir haber yayınlandı. 

Bu haber aynı zamanda Şam'daki “üst düzey” bir Filistinli kaynağın Filistinlilerin dahil olmasını kınamasını – dolayısıyla da kabulünü – getirdi, bir sonraki gün aynı gazetede FHKC-GK'nın bir siyasi büro üyesi tarafından yalanlandı ve aksi iddia edildi. Aynı hafta içinde BBC Arapça ile yaptığı röportajda el-Esad'ın danışmanı Buseyna Şaban, kıyı şehri Lazkiye'ye üşüşen ve dükkanları yakıp yağmalayan, iki güvenlik görevlisini ve bir göstericiyi öldüren, diğerleri arasında, bir “kamptan” kişileri suçladı

Cibril, Filistinlilerin bu iddia edilen dahil olmasını el-Vatan'a aceleyle yalanladı, resmi karışıklığın Lazkiye kampının İdlib vilayetine bağlı ve asıl zanlılar olan kırdan göçenlere ev sahipliği yapan bir bölgeye komşu olmasından kaynaklandığını ifade etti. Bu karşılık, açıklamasına göre, Deraa isyanının arkasındaki gerçek faillerin belirlenmesi etrafındaki karışıklığa benzerdi. Deraa isyancıları, Cibril'e göre sonradan belli olduğu üzere, Filistinliler değildi, fakat Deraa kampına komşu olan ve Golan'dan yerinden edilmiş Suriyelilere ev sahipliği yapan bölgedendi.

Ülke içinde yerinden olmuş Suriyeli “kaynaklar” da aynı gazeteye Mart başlarında olaylara karıştıklarını yalanladı. Olayları daha karmaşık hale getiren ise Cibril, Filistinlileri ilk suçlamalardan ayırmak için sabırsız iken, Cibril'in FHKC-GK'sını da içeren Şam merkezli fraksiyonların koalisyonunun, Filistinli Güçler İttifakı olarak da bilinir, Filistinli mültecilerden sorumlu Birleşmiş Milletler kurumu UNRWA'nın 2011 ağustosunda Lazkiye kampında şiddetli silah sesleri haberlerini dile getiren basın açıklamasını aceleyle yalanlaması oldu.

Şayet Filistinlileri el-Raml mahallesindeki Lazkiye kampına komşu yaşayan kır-kent göçmenlerinden sadece bir su kaynağı ayırıyorsa, Cibril'in Şaban'ın iddialarına Mart'taki karşılığında olduğu üzere,  bu erken sınır çekme, Güçler İttifakı'nın üyeleri için önemli bir soruyu akla getiriyor: Ağır bombardıman bu su kaynağını beş ay sonra nasıl fark edebildi?

Bu soru, Suriyte'deki Filistinlilerden sorumlu en yüksek devlet oranı olan Filistinli Arap Mülteciler için Genel İdare Müdürü'nün UNRWA'nın Lazkiye kampına ilişkin olaylar hakkındaki açıklamasına verdiği yanıt dikkate alındığında bilhassa amacına uygundur. Sadece açıklamayı yalanlamakla kalmadı, aynı zamanda “ele alınan meselenin” kampın kendisinden ziyade “kampa komşu bölgede” gerçekleştiğini teyit etti.

Bununla beraber Filistin Yönetimi'ne yakın Ramallah uzmanları Lazkiye'de olaylara ilişkin olarak rejimin gerçekte ulusal kimlikleri üzerinden Filistinlileri hedef aldığını öne süren koroya katıldılar. Hatta biri  “kamplar savaşı” anılarını hatırlatacak kadar ileri gitti - Lübnan iç savaşında Suriye rejimi ile Lübnanlı müttefiklerinin Lübnan'daki Filistin kamplarında el-Fetih'in yeniden güçlenmesine karşı kamplarda abluka ve savaş yürüttüğü bir safha – bu da Güçler İttifakı'nın UNRWA'ya yanıtı gibi aynı derecede kafa karıştırıcı bir iddia.

Böyle çünkü Suriye'deki Filistin kamplarının -kenarlarında genellikle yoksul Suriyelilere ev sahipliği yapıyor ve komşu bölgelerle iç içe geçiyor – etnik heterojenliği ve açık alanları gerçeğini ve bu nedenle yoğun ateşe maruz kaldığı bildirilen bir kasabada olayların ölçeğini ve buranın aynı zamanda bir Filistin mülteci kampına yurt olduğu gerçeğini görmezden geliyor.

Suriye'deki Filistinlilerin ülke içindeki ve dışındaki çıkarlarını temsil ettiği iddiasındakiler tarafından onlar hakkında böylesine kutuplaşmış anlatıların ortaya koyulması, bu kendinden menkul sözcülerin birbirinden ayrılan çıkarlarını vurguluyor. Aynı zamanda Suriye'deki Filistinlilerin bu oldukça sınayıcı zamanlarda gerçekten nasıl yalnız ve temsilcisiz olduğunu vurguluyorlar.

Zorunlu tarafsızlık

Suriye'deki Filistinliler hakkında bu birbiriyle çelişen ve kutuplaşmış anlatılar, ülkeye ilişkin diğer her şey gibi, bu iki kampın ve civarındaki bölgelerin halkı üzerinde süren gerçek ve maddi yansımalar hakkında bize hiçbir şey söylemiyor. Suriye'deki Güçler İttifakı'nın üyelerinin açıklamalarının ve basın toplantılarının geçtiğimiz yıl boyunca bize anlattığı, tüm retoriğinden sıyrıldığında, fraksiyonların Filistinlilerin ve kamplarının siyasi tarafsızlığı için arzusu ve vurgusudur, olaylara karışmanın tehlikelerini vurgulamasıdır.

Diğer taraftan UNRWA'nın geçtiğimiz yılki açıklamaları, öncelikle 2011 mayısında Deraa'ya, civar köylere ve Hums'a yardım hizmetlerini durdurmasıyla yanı sıra 2011 ağustosunda Lazkiye'ye erişememesi ile sıkı önlemlerden etkilenen Filistin kamplarının ve ayrıca yaşadıkları civar bölgelerin tutarlı bir resmini veriyor. Kurumun sözcüleri ayrıca Filistinlilerin olaylara öyle ya da böyle karıştıkları takdirde başlarına gelecek, en kötü senaryoda bir kez daha yerlerinden edilmelerine yol açabilecek, olası felaketi sürekli vurguladılar.

Hamas da ülkeden yakın zamandaki çıkışına kadar, farklı bir açıdan da olsa son derece tutarlıydı. Şam merkezli liderlik, Halid Meşal'in 2011 Aralık sonlarındaki El Cezire Arapça röportajına kadar katı bir suskunluk duruşunu korudu. O röportajda [Halid Meşal] Hamas'ın rejimin direnişe desteğini sürdürmesini, içerde reform ile birleştirerek görmek istediklerini ve Hamas'ın yıllarca desteğinden ötürü hem rejime hem de hareketi sahiplenen Suriye halkına sadık olduğunu dile getirdi.

Hareketin liderliğinin ülkeden ayrılmasının ve Hamas'ın Gazze Başbakanı İsmail Haniye'nin 2012 şubatında Kahire'nin el-Ezher camisindeki konuşmasında ayaklanmayı onaylamasının izlediği bu röportaj, hareketin devrim sonrası Arap dünyasının siyasi haritasındaki değişimlerin baş gösterdiği iç ve dış yön değişikliklerinin arasında geldi.

Filistin ulusal siyasetinin bu dramatik geçmişi, ülkedeki varlığı Hamas'ın varlığından elli yıl öncesine giden Suriye'deki Filistinlilerin karşı karşıya olduğu günlük çıkarlar ve gerçek tehlikeleri de gözler önüne sermiştir. Bu çıkar ve tehlikeler sadece ikinci defa yerinden edilme tehlikesini içermiyor, aynı zamanda yaptırımlardan ve ülkedeki vaziyetten kaynaklanan, yüksek enflasyon, artan fiyatlar ve küçük işletmelerin iflasına dönüşen daha acil ekonomik zorlukları içeriyor.

Belirsiz bugün ve gelecek

Ülkedeki Filistinlilerin dörtte üçünün yaşadığı Şam ve çevre bölgeleri son zamanlara kadar bu altüst oluştan genel olarak kaçındığından dolayı başkent ve çevresinde kamplar ve Filistin mahalleleri de kaçındı. Ancak bu durum Şam ve Şam kırsalı vilayetlerini oluşturan bölgeler için değişmeye başladı, bu bölgelerin tüm sakinlerini etkiliyor. Her ne kadar Filistinliler bu gün kampta azınlık olsalar da Yermuk genel olarak olaylardan kaçınırken, Yermuk'a komşu bölgeler gergin oldu.

En azından geçen yazdan beri, Ocak 2012 sonu itibariyle daha fazla olmak üzere çekişmeli rejim karşıtı ve yanlısı gösteri videoları dolaşıma sokuluyor. Bazısını Deraa ve Lazkiye'deki ilk gösterilere Filistinlilerin dahil olması hakkında birbiriyle çelişen haberlerin çıktığı el-Vatan'da Filistinlilerin dahil olduğunun yalanlanması izledi. Bunun yerine çekişmeli gösteriler, Filistinli isimsiz kaynaklar tarafından Suriyelilere - söylendiğine göre kampın çevresinden, komşu bölgelerden ve daha uzaklardan - atfedildi

Mart ayında Şam şehir merkezinde iki bombanın patladığı aynı gün kampın en işlek caddelerinden birinde bir araba infilak etti, araba içindekiler hayatını kaybetti. Daha kaygı verici gelişmeler ise, Filistin Kurtuluş Ordusu'nun – Suriye'deki Filistinli erkeklerden on sekiz yaşına girenlerin askeri hizmetini yapmak zorunda olduğu bir Suriye ordusu tugayı - çeşitli rütbelerdeki kadrolarının esrarengiz ölümlerine dair haberler ve iki hafta önce İdlib yakınlarındaki bir yolda kaçırılan Halep'teki Neyrab kampından on altı Filistin Kurtuluş Ordusu askerinin tümü ve bir şoförlerinin bu hafta öldürülmesi.

İlaveten, Şam'da eski bir Hamas yetkilisinin iki gün sonra “bilinmeyen” kişiler tarafından “kaçırılması” ve “salıverilmesi”, bir Hamas askeri kadrosu olan Kemal Ganaja'nın Şam'daki evindeki ölümünden daha az dikkat çekti. Ganaja'nın yaklaşık iki buçuk yıl önce Dubai'de suikasta uğrayan Mahmud el-Mebbuh gibi küçük bir sırdaş çevre dışında bilinmeyen biri olması ve ilk başta bir suikast olarak bildirilen, dosyaların çalındığı ve suikasttan sonra Ganaja'nın evinin ateşe verildiği haberlerini içeren saldırının tabiatı dikkate alındığında bu şaşırtıcı değildi. Hamas, Ganaja'nın ölümüne ilişkin kendi soruşturmasını yürüteceğini ilan ederken, söylenenlere göre hareketten isimsiz kaynaklar, ölümün bir kaza olduğunu iddia etti, gerçekte ne olduğuna dair daha fazla soru akla getirdi.

Ganaja'nın ölümü, en az dört kişinin öldüğü haberi verilen Deraa kampının topa tutulmasını ve üç kişinin hayatını kaybettiği Neyrab kampına silahlı saldırganların saldırısını da gölgede bıraktı. FHKC-GK, Neyrab kampındaki saldırıya dair bir açıklama yayınladı, “silahlı terörist grupları” suçladı, Deraa kampının topa tutulmasından bahsedilmedi. Son olayların bize anlattığı, Suriye'deki Filistinliler ile karışıklık arasındaki hayali sınırların korunması gittikçe zorlaşıyor.

Sahadaki durum değişmeye devam ettikçe ülkedeki Filistinlilerin akıbeti, bir bütün olarak Suriyelilerin ve ülkenin akıbeti gibi belirsizliğini koruyor. Ancak Suriyeli muadillerinin aksine Filistinliler Suriye'deki kargaşanın daha da kötüleşmesi durumunda gidecek hiçbir yerleri olmayan mültecilerdir.

Ürdün'den Filistinliler için Suriye sınırına tampon bir bölge baktığına dair gelen son haberler, ne olabileceğine dair rahatsız edici bir görüntü çiziyor. Ürdünlü bir milletvekili Nisan ayında Suriye'den gelen Filistinli mültecilere ev sahipliği yapan Beşebşe kampını bir mülteci kampından ziyade bir “gözaltı” kampına benzetti, Ürdün'deki tahmini 95 bin Suriyeli mülteciye gösterilen misafirperverlikle hükümetin Filistinlilere muamelesi çelişiyor.

Dahası İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) son raporu, Ürdün hükümetinin Suriye'den gelen Filistinliler hakkındaki politikasında zımni bir değişikliğe dikkat çekiyor. Bu düzensiz sınır geçişleri sadece zorla geri dönüş tehdidi ile karşı karşıya değil, Ürdünlü bir “kefil” bulamayanlar şimdilerde kuzey sınır kasabası el-Ramsa yakınlarındaki bir başka toplanma merkezi “Cyber City”de, burası da Beşebşe gibi duvarlarla çevrili bir kompleks, süresiz tutuluyor.

Başka bir sığınma yeri arayan Filistinlilerin yüzüne kapılarını kapatan bir diğer Arap ülkesinin çok sayıda geçmiş örneği olmuştur. Geçtiğimiz yıl Suriye'deki olaylarda Filistinlilerin yerine dair bu okumanın bize anlattığı bir şey varsa, retoriğin ötesinde, Arap devletlerinde karmaşa ve karışıklık zamanlarında Filistinli mültecilerin kendilerini tamamen yalnız ve özellikle yine güvencesiz durumda bulmasıdır.

Bu güvencesizlik, İsrail devletinin kurulması sırasında Filistin'den sürülmelerinin resmi olarak kabul edilmemesinden ve haklarının iade edilmemesinden ve Filistinlilerin altmış yıldır süren devletsizliğinden kaynaklanıyor en nihayetinde.

Anaheed El-Hardan, Berlin'de Kültürel Araştırma Enstitüsü'nde doktora sonrası araştırmacıdır. Suriye'de Filistinli mülteci toplumunun 1948 Nakba'sı anıları hakkında bir kitap yazıyor. 

Electronic Intifada sitesinden kizilbayrak.net tarafından çevrilmiştir.