Suriye, Kürt sorunu ve tutumumuz... / Enternasyonal-Info

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • 15 Aralık 2012
  • 11:46

Sermaye devletinin Suriye Politikası tümden iflas etmiş bulunuyor. Deyim uygunsa tüm planları boşa çıkmış, hiçbir hesabı tutmamıştır. Dahası bir de yeni bir Kürt açmazının içerisine saplanıp kalmıştır.

Sermaye devleti, ABD ve diğer emperyalist devletlerin de devrede olduğu koşullarda, Suriye’deki kanlı Baas rejiminin kısa süre içinde çökeceğini umuyordu. Osmanlı’nın mirasçısı bu sömürgeci devlet, bu durumdan çok şey elde edeceğini hesaplıyordu. Fakat beklenen olmadı. AKP iktidarının Türkiye’de temel politika haline getirip uygulamaya soktuğu “Sünni” eksenli saldırganlık geri tepti. Esad rejimi beklenilenden de dayanıklı çıktı. Yeni Osmanlıcı AKP hükümetinin ‘Sünni eksenli’ politikası Suriye’de kanlı bir iç savaşa yol açmaktan ve her gün bunu derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Suriye ve Suriye üzerinden kışkırtılan savaş çığırtkanlığının tozu dumanı içinde, çok da beklenmedik bir başka gelişme daha oldu. Yıllardır, bırakalım temel ulusal haklarının tanınmasını, (bir kısmının) kendine ait kimliği dahi kabul edilmeyen Kürtler, Batı Kürdistan’da fiili özerklik ilan ettiler. Bu gelişme, en çok Türk sermaye devletini rahatsız etti. Önce şaşkınlık ardından ise, sermaye devletine özgü saldırganlığı tetikledi. Sermaye devletinin başbakanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, dinci-Amerikancı rejimin tüm sözcüleri, Batı Kürdistan’da ilan edilen fiili özerkliği tanımadıklarını, tanımayacaklarını ve dahası bu duruma asla göz yummayacaklarını dile getirdiler. Yine, sömürgeci karakterlerine uygun olarak, buraların kendi doğal etkinlik alanı olduğunu iddia edip müdahale tehditleri savurdular. Fakat boşuna!

Batı Kürdistan halkı ve bölgede etkili olan PYD, başından itibaren Suriye’deki kirli ittifaklardan uzak durmuş, kanlı iç savaşa bulaşmamıştı. Ne kanlı Beşar Esad rejiminden ne “Özgür Suriye Ordusu” denen gerici çetelerden yana tutum aldı.

Haklılığından da aldığı güçle, tam zamanında harekete geçen Kürt siyasal güçleri, pek çok Kürt kentinde ilan edilmiş bulunan özerkliği halka mal etmek doğrultusunda adımlar attı. Referandum niteliği taşıyan büyük toplantılar yaptı, onbinlerce kişinin katıldığı yürüyüşler gerçekleştirdi. Her yerde “Yüksek Ulusal Konsey benim irademdir” sesleri yükseldi. PYD’nin etkin olduğu Yüksek Ulusal Konsey, sermaye devleti de dahil, dışa dönük barış mesajları ile bu yönlü çağrı ve girişimler tamamladı. Tüm bunlar sermaye devletine atılmış, onun saldırılarını da durduracak adımlardı. Hiç değilse fiili bir saldırıyı önlemişti.

Kirli ilişkiler, kirli yöntemler

Her gün biraz daha tırmandırdığı savaş çığırtkanlığına karşın, emperyalist müdahale çağrıları boşa düşen ve uluslararası bir savaş ve cinayet aygıtı olan NATO’yu bir türlü Suriye’ye, haliyle de Batı Kürdistan’a getiremeyen sermaye devleti, bu kez başka bir saldırıya geçti. Fiili yönetimi aşağılamaya, karalamaya ve onun hakkında kuşku yaymaya başladı. Bir kez daha, o çok mahir olduğu yalana dayalı kirli propagandayı devreye soktu.

Bu çerçevede, Batı Kürdistan’daki PYD’nin aslında kendine ait hiçbir gücü bulunmadığını, Kürt halkının fiili bir özerklik ilan etme iradesi ve gücüne sahip olmadığını, dolayısıyla ilan edilmiş bulunan özerkliğin gerçekte Beşar Esad’ın bir lütfu olduğunu ileri sürmeye başladı. Onlara göre, Esad taktik politika gereği, şimdilik Kürtlere dokunmamış ve alanı bilerek onlara bırakmıştı. Bu cepheyi daraltma taktiğiydi. Sermaye devleti, tam bir utanmazlıkla, bu yönlü yalanlarını, Kürtlerin aslında başından itibaren gizli biçimde Baas rejimini desteklediğine dek vardırdı.

Bununla da kalmadı. Bu kez, PYD’nin PKK’ye ideolojik-politik ve moral bakımdan yakınlığından hareketle, onun PKK’nin organik bir uzantısı olduğunu dile getirmeye başladı. PYD güçlerinin geçmişten beri PKK tarafından eğitildiğini, hatta PKK gerillalarının Batı Kürdistan’da konuşlandırıldığını, demek oluyor ki, Batı Kürdistan’daki fiili özerkliğin PKK tarafından oluşturulup yönetildiğini iddia etmeye başladı.

Sermaye devleti, şüphesiz ki, tüm bunlarla, PYD yönetiminin kendisi için tehlike olduğunu anlatmak istiyordu. Nitekim PKK gerillalarının Şemdinli ve Çukurca’da gündeme soktukları “Alan tutma” çıkışını bu şekilde anlamlandırdı. Bu yeni çıkışın dolaysız biçimde, Batı Kürdistan kaynaklı imkanlarla gerçekleştirildiğini belirtti. Bu bahanelerle, Başbakan Erdoğan aracılığıyla, ucu her yere açık tehditler savurdu, kabadayılık gösterilerine başladı.

Sermaye devleti bu alanda da başarılı olamayınca, gerçek niyetlerini sergilemeye yoğunlaştı. Önce de taraftı, artık açık bir taraf haline geldi. Kanlı bir cinayet örgütü olan El Kaide örgütünden, İngiliz ajanlarına, sermaye devletinin istihbarat elemanlarından CIA elemanlarına, gerici-dinci çetelerden Esad’tan kopan istihbarat elemanlarına kadar, tümünün içinde olduğu bir kanlı iç savaşı körükledi. Kendisine yakın çeteleri bizzat eğitti, silahlandırdı, emperyalistlerden aldığı desteklerle onları besledi, kirli savaşı finanse etti. Bu durum hala sürmektedir.

Günümüzde, savaştan kaçan halk yalanı ile Türkiye toprakları bu çetelere açılmış bulunuyor. Örneğin, Hatay tam bir kirli savaş üssü haline getirilmiştir. Burada Suriye’ye ve ilk durak olarak da Batı Kürdistan’a ve buradaki fiili özerk yönetime karşı hummalı bir hazırlık yapılmaktadır. Sermaye devleti ne yapıp edip, gitgide meşrulaşan bu yönetimi tasfiye etmek istemektedir.

Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesi engellenemeyecektir

Güney Kürdistan’ın ardından, Batı Kürdistan’da da fiili bir yönetimin oluşmuş olması, sömürgeci sermaye devletini iyiden iyiye sıkıntıya sokmuş bulunuyor. Şüphesiz ki gelişme önemlidir ve sermaye devletinin telaşı boşuna değil. Sermaye devleti bu gelişmenin, “An azadi an azadi!” şiarı ile her dört parçada da ayağa kalkan Kürt halkına ve özellikle Kuzey Kürdistan’daki Kürt hareketine büyük bir moral kazandırdığını çok iyi biliyor. Gerçek şu ki, bu durum, sermaye devletinin uykularını kaçırıyor.

Sermaye devleti, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırabilmek için her türlü çareye başvurmaktadır. Her gün yeni bir kanlı plan üzerinde çalışmakta, bölgede sürekli kirli ilişkiler kovalamakta, kirli ittifaklar geliştirmektedir. O kadar ki, emperyalist doğrudan bir müdahale, bu çerçevede savaş ve cinayet aygıtı NATO’yu Suriye ve dolayısıyla Batı Kürdistan’a saldırtmak için her türlü tavize hazırdır. Her türlü provokasyona başvurarak kanlı ve kirli planları için sürekli zemin döşemektedir. Gaziantep’te, Hatay’da ve sınırda sürekli provokasyonlar tezgahlamakta, eğittiği paramiliter güçlerini bu amaç çerçevesinde kullanmaktadır. Bu çeteler sınır ötesinde ve sınırdaki kasabalarda kanlı saldırılarda bulunmaktadırlar. Buradan Suriye’ye ve Batı Kürdistan’a dönük, provakatif saldırıların yegane amacı bir Arap-Kürt savaşı körüklemektir. Özellikle belli bir nüfusun bulunduğu Batı Kürdistan’daki kimi kentlerde başvurulan provokasyonlar tümüyle bu amaçla yapılmaktadır. Son dönemlerde adından sık sık söz ettiren Ceylanpınar’da yaşananlar, karşılıklı fırlatılan bomba ve havan topları da bunun göstergesidir. Sömürgeci sermaye devleti, bir kez daha, kendisine yakışanı yapıyor. Kirli savaş hileleriyle iki kardeş halkı birbirine kırdırtmak için yoğun çaba sarf ediyor.

Bu arada, sözde Özgür Suriye Ordusu’nu, emperyalistlerin ve sermaye devletinin himayesi ve hizmetindeki bu kanlı cinayet örgütünü Suriye’nin yanı sıra, Batı Kürdistan’a saldırtan da sermaye devletidir. Nedir ki, bu saldırı da Batı Kürdistan halkının özgürlük yürüyüşünü durduramamış, PYD ile Kürt halkı kendilerini savunmuş ve saldırı gerisin geri püskürtülmüştür. Şimdi, tam olarak uygulanmasa da bir ateşkes vardır.

Sonuç olarak, emperyalizm ve sömürgeci sermaye devletinin tüm saldırılarına karşın, Kürt halkının özgürlük mücadelesi durdurulamamaktadır.

Kürt halkının kazanımlarını destekliyoruz

Sömürgeci sermaye devleti, başta ABD olmak üzere emperyalizmin tam desteğini de arkasına alarak sürdürdüğü kanlı ve kirli savaşa rağmen Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini bastıramıyor. Tam tersine, emperyalist devletlerin siyasi, askeri ve diplomatik aktif yardımlarıyla gündeme soktuğu dur durak bilmeyen saldırılara, her gün bir yenisi inşa edilen kanlı ve kirli ittifaklara rağmen, Kürt sorunu daha da öne çıkmakta, daha etkin bir konum kazanmakta, Kürt hareketi daha etkin bir güç haline gelmektedir.

Güney’deki Kürt yönetimi, Batı Kürdistan’daki fiili özerklik ve Kuzey Kürdistan’da kazanılan her mevzi bu durumun ifadesidir. Açıkçası, sermaye devleti sürekli kaybetmektedir. Kürt açmazı derinleşmektedir. Onun, çılgınlık derecesindeki saldırganlığının gerisinde de bu yatmaktadır.

Kürt halkı haklıdır. Gerçek bir özgürlük ve eşitlik her halk gibi Kürt halkının da en doğal ve en meşru hakkıdır. Doğuda, batıda, güneyde ve kuzeyde, Kürt halkının dört parçasında yürütülen özgürlük ve eşitlik mücadelesi de, haklı ve meşru bir mücadeledir.

Komünistler olarak, Kürt halkının tüm kazanımlarını destekliyoruz. Bunlara dönük emperyalist-sömürgeci tüm saldırılara ya da bunları sınırlamaya dönük kirli çabalara karşı, Kürt halkıyla açıktan ve omuz omuza mücadele edeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.

Son söz yerine

Kürt halkı bundan böyle kendisine kurulan tuzaklara karşı daha uyanık olmalıdır. Özellikle unutmamalıdır ki, dönem anti-emperyalist olma dönemidir. Dönem emperyalizme karşı kesin ve kararlı mücadele dönemidir. Türkiye işçi sınıfı ve çeşitli milliyetlerden emekçilerle samimi ve candan bir ittifak, bunun ifadesi birleşik devrimci bir mücadele, kurtuluşun ve zaferin anahtarı budur. Kürt sorununda gerçek açılım bununla yapılabilir, çözümün kilidini de bu açar.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 14 Aralık 2012, Sayı 16-49)