Süresiz ve dönüşümsüz körlük – Pınar Öğünç

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 15 Ekim 2012
  • 05:11

Son bir ayın gazetelerine göz attım. İçinde ‘açlık grevi’, ‘ölüm orucu’ geçen haberlere. Hangisinde ne ve nasıl bir dil bulacağınız o kadar net ki. Ama iki istisnaya neredeyse şaşıracaktım.

İlki, Polat Alemdar-Necati Şaşmaz’ın kardeşi, ‘Kurtlar Vadisi Filistin’in de yönetmeni Zübeyr Şaşmaz’ın yeni filmi ‘Açlığa Doymak’la ilgiliydi. Şaşmaz, ‘ölüm orucu’nun o gazetelere yegane giriş nedeni olan haberde senaryo sürecini anlatıyor. Zayıflamak için bedenine işkence eden Burcu ile ölüm orucuna başlayan Sena adlı karaktarler anılmış. Böyle...

Şaşırdığım ikinci haberin içindense şu çıktı: “Sabri, Mehtap’ın gönlünü kazanmak için girdiği açlık grevini sürdürmektedir. Bu konuda İnci ve Mehtap’ın yanı sıra bütün site sakinleri endişelenmektedir.” Bir dizinin varlığını, TV sayfasındaki özetle, böyle sancılı biçimde öğrendim.

Sadece musluk suyu

Başka bir özet vereyim. 12 Eylül’de sekiz cezaevinde, 70 siyasi tutuklu/hükümlüyle başlayan süresiz, dönüşümsüz açlık grevi, şu anda 39 cezaevinde dün eklenenlerle 400’e yakın kişi tarafından sürdürülüyor. 15 Ekim’de muhtemelen bu rakamın arttığını duyacağız.

Ne istiyorlar: “Öcalan üzerindeki ağır tecrit koşullarının ortadan kaldırılarak özgür hareket edebilme koşullarının yaratılması, anadilde eğitim ve savunma taleplerini kamuoyuna duyurmak.” ‘Koster çalışsın’la başlayan, bugün konuşulabilen mevzulara dair istekler bunlar. Görülmek, duyulmak istiyorlar.

33. günde haberler beklenenden ağır. Açlık grevindekilerin bir kısmı uzun süredir cezaevinde olduğundan, koşullar nedeniyle bağışıklık sistemleri zaten zayıf düşmüş. Kaldı ki daha önce yaptıkları açlık grevinin arazlarını bedenlerinde taşıyanlar var. Kimi cezaevlerinde bilhassa tecritte tutuldukları, gerekli takviyelerin verilmediği iddia ediliyor. Bu da tek başına, sadece musluk suyuyla 33 gün demek. Ölüm yakın demek.

En zor insanlık mesaisi

Sadece çaresi kalmadığını düşünenler açlık grevini seçer. İnşaat Mühendisleri Odası’dan (İMO) ‘performans yetersizliği’ gerekçesiyle atılan Cansel Malatyalı 20 Şubat’tan beri İMO önünde oturuyor. O inatçı bir kadın ama karşısındaki de öyle. Malatyalı, 14 Eylül’den beri süresiz açlık grevinde.

Kardeşi Ali Ekber Yürek’in 1981’de Maraş’ta işkenceyle öldürüldüğünü söyleyen Mehmet Yürek, 12 Eylül davası içinde tıkanan soruşturmalarında 30 Ekim’e kadar ilerleme olmazsa 87 yaşındaki annesiyle birlikte açlık grevine başlayacaklarını duyurdu. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Yeni Camii güvercinlerine benzettiği ataması yapılmayan öğretmenlerden bir grup, 24 Kasım’da miting ve gerekirse açlık grevi yapacaklarını açıkladı.

İsrail cezaevleri açlık grevindeki Filistinlilerle dolu. Şu anda Mısır’da iktidarın devrimin taleplerini karşılamadığını söyleyen ulaştırma işçileri ve Sırbistan’da paralarını isteyen inşaat işçileri açlık grevinde. Siyasi tutukluların serbest sırakılması için bir grup Suriyeli kadın aktivist eylülden beri açlık grevini sürdürüyor.

Bir siyasi eylem biçimi olarak açlık grevini, ölüm orucunu tartışabiliriz, onaylamayabiliriz. Peki yöntemi eleştirmek için o insanları ‘gözden çıkarmanın’ mesuliyetini alabilir miyiz? En kolayı ‘birileri tarafından zorlandıklarını’ düşünmek değil mi? Aksine, hayattaki en büyük ahlaki, felsefi meselelerden biri bu; bir insanın neden isteyerek, bir talep uğruna canından vazgeçebildiğini anlayabilmek. Bu çok zor bir insanlık mesaisi.

Radikal / 15.10.12