Soruşturma-ceza terörüne karşı mücadeleden başka yol yok!

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Makale
  • |
  • 09 Nisan 2012
  • 11:52

Üniversiteler yeni döneme soruşturma-ceza terörü ile girdi. Geçtiğimiz dönem açılan soruşturmalar yeni dönem de uzaklaştırma cezalarına çevrildi. Ara tatilde açılan soruşturmalara dönemin ilk günlerinde eklenen yeni soruşturmalarla, üniversite yönetimleri öğrenciler üzerinde Demokles’in kılıcını sallamaya devam edeceklerini gösterdiler. Öğrenciler ve akademisyenler tarafından üniversite içinde veya dışında yapılan her eylem, etkinlik; dağıtılan bildiri, asılan afişler, yazılan bilimsel makaleler ve TV'lerde yapılan konuşmalar soruşturma konusu olurken, sermayedarlar tarafından yapılan etkinlikler, seminerler, üniversitenin her yanını işgal eden reklam panoları, bilboardlar ve standlar ise üniversite yönetimlerince övünç ve onur kaynağı olabilmektedir.

Kuşkusuz bu tablo şaşırtıcı değildir. Üniversiteler ile ilgili tüm konularda sermayenin doğrudan söz sahibi olduğu aşikardır. Birer işletmeye çevrilen ünivesitelerde öğrenci kartlarının bankalar tarafından verilmesi, derslere akademisyenler yerine şirket temsilcilerinin gelmesi, aslında üniversitelerin bilimle ne kadar ilgisinin olduğunu göstermektedir.

Soruşturmaların sebebi: Kapitalizm!

Fabrikalarda, işyerlerinde işçilere kölelik yasaları dayatılırken, öğrenim gören çocuklarına da üniversite kapıları kapanmakta, bir şans açılırsa da, öğrenim süresi boyunca yüksek miktarlardaki harç paraları, yurt, barınma masrafları derken ağır bir ekonomik fatura kesilmektedir. Zorlu öğrenim hayatını atlatabilenler ise gelecekleri ellerinden alınmış birer diplomalı işsiz olmaktadırlar.

Tablo böyle iken, emek-sermaye çelişkisi yeterince billurlaşmışken korku içindeki sermayedarlar durumu sezip, oluşabilecek bir devrimci kalkışma için önlemlerini almaktadır. Düzen, başta Kürt halkı olmak üzere binlerce devrimci, ilerici ve yurtseveri “terör örgütü üyesi” diye gözaltına alıp tutuklarken, düzenin üniversiteler cephesindeki önlemleri ise soruşturma-ceza terörü ve son dönemdeki tutuklama saldırısı olmaktadır. Soruşturmalar devrimci, ilerici ve yurtsever gençliğe yönelik bir yıldırma, kitlelerden soyutlama politikası olarak ele alınırken, diğer yandan geniş gençlik kesimlerini mücadeleden uzak tutma amacı gütmektedir.

Soruşturmaların sonucu: Düşün(e)meyen (ifade edemeyen) bir gençlik!

Yaşama hakkı kadar doğal, korunması gereken bir hak olan “düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü” sözle olabildiği kadar, yazılı araçlarla da ifade edilebilmelidir. Bu durum bazen bildiri olabilirken, bazen de afiş olabilmektedir. En az bunlar kadar önemli, propaganda işlevi taşıyan etkinlikler de diğer ifade etme araçlarıdır. Saydıklarımızın tamamı, üniversite yönetimlerince “izinsiz” olunca suç sayılmaktadır.

Son dönemde açılan soruşturmalara göz atacak olursak düşünceyi ifade etme özgürlüğüne doğrudan bir saldırı olduğu görülecektir.

- Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, TV ve Sinema Bölümü 4. sınıf öğrencisi Mikail Boz, fakültenin dekanı Prof. Dr. Yusuf Devran'ın ataması hakkında “www.eksisözlük.com” adlı sitede yazdıklarından dolayı bir dönem okuldan uzaklaştırıldı.

- Evrensel Genç Hayat adlı gazetedeki “Yakarım KTÜ'yü de yakarım” başlıklı köşe yazısında KTÜ tarafından bağış adı altında toplanan paralarla ilgili düşüncelerini ifade eden Orman Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Gizem Görnaz, 11 ay hapis cezasının yanı sıra üniversite yönetimi tarafından bir dönem uzaklaştırma cezası verildi.

-Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Özgür Gündem, Azadiya Welat gazetelerinin satışını yapmak 30 öğrenci için soruşturma konusu oldu.

Halbuki düşünce ve ifade özgürlüğünün “izin”lere tabi olduğunu söylemek kadar abes bir söz olamaz. Hangi insan hangi insandan fikirlerini açıklamak için izin isteyebilir ki?

Soruşturmalarla mücadele: Devrimci bir gençlik yaratır!

Gençliğe yönelik baskı aygıtlarından soruşturma saldırısına karşı gençliğin vereceği cevapların önümüzdeki süreç açısından gençlik mücadelesinin nasıl bir seyir izleyeceğine dair veri sunacağı bellidir. Eğer “soruşturma almamak” ya da “öğrencilerin korkmaması” gibi kaygılarla cevap diye “izinli mücadele” gibi iğreti duran bir yol gösterilecekse, bu yolun gençliği düzenin çizdiği sınırlara hapsetmekten öteye bir anlamı olmayacaktır. Yer yer muhalif bir takım güçler tarafından da dile getirilen bu tür geri tutumlar ise düzenle anlaşmaya varan bir gençlik yaratmaktan öteye geçmemektedir.

Soruşturma saldırısını sıradan bir gündem olarak ele almak, mücadelenin her alanında karşımıza çıkabilecek bir politikayı küçümsemek anlamına gelecektir. Soruşturma saldırısını, yalnızca maruz kalmış öğrencinin sorunu olarak görmek de bir sorumsuzluk örneği olacağı kadar, saldırıyla devrimci gençlik üzerinden gençliğin tümünün karşı karşıya kalabileceği gerçeğini gözden kaçırmasına sebep olacaktır.

Mücadeleyi hukuksal bir çerçeveye sıkıştırmak ise başta üniversite yönetimleri olmak üzere düzenin tam da istediği bir hareket olacak ki bu tuzağa düşmemek gerekir. Yalnızca hukuksal çerçevede “ilerleyen” bir soruşturma süreci üniversite içerisinde yapılan politik faaliyetin kesintiye uğraması olur ki, bu da mücadelenin gerilemesinin ifadesi, öğrencilerle olan ilişkilerin zayıflaması anlamına gelecektir.

Soruşturma-ceza terörüne karşı verilecek mücadelede üniversitelerdeki taleplerimizle sıkı sıkıya bir bağ kurabilmek gerekmektedir. Çünkü parasız, anadilde eğitim istediğimizde, söz-yetki-karar hakkı, örgütlenme hakkı talep ettiğimizde, ücretsiz ulaşım, ücretsiz barınma haklarımızı talep ettiğimizde soruşturmalara maruz bırakılmaktayız. O zaman demokratik taleplerimizi, soruşturma-ceza aldıktan sonra da net bir biçimde savunabilmeliyiz ki tutarlı bir mücadele sergilediğimiz görülebilsin.

Soruşturmalara karşı verilecek mücadele, gençliğin üniversitelerde var olma mücadelesi olacaktır. Soruşturmalarla, üniversitelerde söz söyleyemez hale getirilmek istenen gençlik, bir an önce tüm güç ve olanakları kullanarak bu saldırıyı püskürtebilmelidir. Hükümetin açıkladığı “dindar gençlik” projesiyle sorgulayamayan, gerici-ırkçı bir gençlik yaratılmasının önüne geçilmelidir.

Soruşturma-ceza saldırısına karşı birleşik ve devrimci tarzda bir mücadele yürütme ihtiyacı yakıcılığını döne döne hissettirmektedir. Üniversitelerde devrimci faaliyete dönük her türlü saldırıya karşı birleşik, devrimci bir gençlik hareketi yaratma çabamız devam etmekle beraber, soruşturma-ceza saldırısına maruz bırakılan arkadaşlarımız tek başına da olsa üniversite kapılarını devrimci politikamızın ihtiyaçları doğrultusunda direniş alanına çevirmesini bilecektir. Eğitim hakkımıza sahip çıkarken, diğer yandan üniversite kapılarında devrimci faaliyeti sürdüreceğimize dair ısrar ve kararlılığımız ortaya konacaktır.

(Ekim Gençliği, sayı: 137, Nisan 2012)