Sansürcülerden özgürlük nutukları

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • 24 Temmuz 2012
  • 13:38

(24.07.12) - '24 Temmuz Basın Bayramı' kutlamaları başladı. 1908'de Abdülhamid'in sansür uygulamasının kaldırılmasıyla başlayan bayram bugün sansürün savunulduğu düzen şovundan ibarettir. Esasta 1902'den bugüne kaldırılmış bir sansür zaten olmadı. Sansürün adı yasalarda değiştirilerek uygulamaları bir yerden esnetilip diğer yandan sıkılarak bugüne süregeldi.

24 Temmuz'un yıldönümü vesilesiyle konuşan sermaye devletinin sözcüleri işçi ve emekçiler karşısında “demokrasi”, “özgürlük” gibi tanımlara sarılarak göz boyamaya çalışarak sermaye düzenine güzellemeler yapıyorlar. 24 Temmuz vesilesiyle yapılan birkaç açıklama bile 100'ün üzerinde tutuklu gazetecinin bulunduğu bir ülkede sermaye sözcülerinin ikiyüzlülüğünü resmediyor.

Sermaye sözcülerinden 'basına özgürlük' incileri

Dinci-gerici AKP'nin kurmayları basın özgürlüğünü dillerine doladılar. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “Basın, demokrasinin en önemli kurumlarından biridir ve vatandaşlar ile yöneticiler arasındaki iletişimin köprüsüdür” dedi.

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “Çağdaş toplum için hayati bir vazifeyi ifade eden basın mensuplarının görevlerini layıkıyla yapabilmeleri için can ve mal güvenliklerinin sağlanmış olması büyük önem taşımaktadır. Nitekim basın özgürlüğünün temeli, basın mensuplarının özgürlüğüdür.”

İlkeli, tarafsız ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bilgiyi doğru bir şekilde aktarma görevi üstlenen “dördüncü kuvvet”in çağdaşlığın itici gücü olduğunu belirten Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,...

Sermaye hükümeti AKP'nin, şoven-milliyetçi üslubuyla bilinen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bile özgürlükten bahsetmek zorunda kalabildi. 1950'li yıllarda gazetecilerin buluşma noktası olarak bilinen kıraathanenin temsili olarak yeniden açılışında konuşan Şahin özgürlüğü dolaysız olarak güvenliğe tabi tutarak savunuyor. Yani Şahin'in bahsettiği basın özgürlüğü, bahşedilen kadarına rıza gösterilmesine dayanıyor.

Aynı konu hakkında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise başka bir misyona dikkat çekerek şunları ifade etti: “Üstlendiği çok önemli görev, basının sansür ve benzeri sınırlamalara maruz kalmadan sorumluluklarını yerine getirebilmesini, basın özgürlüğünün her şart altında gözetilmesini gerektirmektedir. Sansürün kaldırılması, Türk basınının gelişmesi bakımından en önemli dönüm noktasıdır. Farklı görüşlerin seslendirilebildiği, tartışılabildiği sağlıklı toplumların temeli, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğüdür”

Gül'ün de ifade ettiği sorumluluklar, düzene uygun yayın çizgisidir. Basın üzerinde baskı ve saldırı politikalarına ek olarak devreye sokulan uygulamalarla burjuva medya bu konuda tek parça hareket etmektedir. Roboski Katliam'ından Suriye'de düşen savaş uçağına, işçi sınıfına dönük saldırı yasalarından devrimcileri hedef alan polis kaynaklı haberlere kadar burjuva basın “özgürce” düzen için haber yapmaktadır.

Sansür uygulamaları yargı terörüyle sürdürülüyor

İşçi ve emekçilerin yaşamlarını köleleştirenlere karşı gerçeği aktaranlarsa 1908'in sansür yasalarına rahmet okutturacak uygulamalarla engellenmeye çalışılmaktadır. Sol, sosyalist basının her adımı “yasadışı terör örgütü” iddiasıyla yargı terörüne konu edilirken yazı işleri müdürlerine hapis cezaları, yayınlarına toplatma ve kapatma gibi çok yönlü saldırılar uygulanmaktadır.

Sermaye hükümetinin açıklamalarında, her ne kadar gazetecilikten kaynaklı tutuklu olmadıkları iddia edilse de savcı iddianamelerinde başka hiçbir delil sunulmayan onlarca gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Ahmet Şık'ın basılmamış kitabı bile saldırının hedefi olup tutuklanmasına gerekçe yapılabilmektedir.