‘Saidi Nursi’li anayasa taslağı - Nilgün Cerrahoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 05 Nisan 2012
  • 07:37

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na “Genç Hukukçular Topluluğu” takıyyesiyle giren bir grup Nurcu genç, Saidi Nursi referanslı anayasa taslağı sunmuş…

Sunumu yapan gençler Galatasaray, Bilkent ve Marmara Üniversitesi öğrencileri…

Saidi Nursi fotoğrafı ile sunulan ve “Bediüzzaman Saidi Nursi’nin Görüşleri Çerçevesinde Talep ve Temenniler” başlığı taşıyan taslakta özetle, “Özgürlüklerin sınırsızlığı anarşizmdir” deniyor. “Özgürlük anarşizmini” engellemek adına, internetin sınırlandırılmasından içkinin, zinanın yasaklanmasına (suç sayılmasına) dek bir dizi “yasak” isteniyor.

Başörtüsünün kamuya girmesi, mesai saatlerinin namaza göre düzenlenmesi vs.. savunuluyor.

Özetle yeni “demokratik anayasanın” din kuralları çerçevesinde belirlenmesi hedefleniyor…

Eskiden olsa buna “şeriat istemek” denirdi…

Bugün bu istekler, “demokrasi/demokratik anayasa talebi” şeklinde gündeme geliyor.

Zurnanın zırt dediği yer burası…

Din temelleri üzerinde yükselen rejime “demokrasi” denir mi?

Eskiden denmezdi. Bugün deniyor.

Demokrasi ve ABD jeopolitiği

Yanı başımızdaki “ABD yapımı” Irak Anayasası’nda rejimin adı örneğin “demokratik, parlamenter cumhuriyet”. Ama yasalarının kaynağı “şeriat”.

Mısır’da Mübarek sonrası dönemin geçici anayasası da keza rejimi “demokrasi” olarak tanımlıyor. Ancak orada da yasanın kaynağı gene “şeriat” oluyor.

“Müslüman demokrasi” dediniz mi bitti!

“ABD küreselleşmesine” dahil olan ülkeler için bir “şeriat demokrasisi” icat edildi…

Eski Doğu Bloku ülkeleri iyi kötü demokrasiye devşireli beri; demokrasi kavramı ABD için illaki olmazsa olmaz “jeopolitik bir markaya” dönüştü...

ABD etkisi altında olup da doğrudan “diktatörlük/şeriat” damgasıyla anılan ülke kalmadı gibi…

“Şeriatın” hafif yumuşatıldığı, rötuşlandığı “soft şeriat” ülkeleri, “Müslüman demokrasi” olarak anılıyor. Bu ülkelerde seçimlerin düzenli yapılması; “demokrasi” sayılmalarına yeterli sayılıyor.

Yeter ki “Pax Americana” ve kapitalist sistem içinde kalsınlar….

Türkiye, ABD’nin allayıp, pulladığı bir numaralı “Müslüman demokrasi” olunca iş işte böyle, “Saidi Nursi” damgalı din referanslı bir anayasa tartışmasına kadar geldi.

Evrensel demokrasi ‘duvar’ arkasında

“Demokrasiler” ABD eliyle dünya yüzünde böyle (“Batı demokrasileri” ile “Müslüman demokrasiler” şeklinde) ikiye ayrılmadan önce, aslında bizim “evrensel demokrasi modeli” olarak bildiğimiz tek bir demokrasi çeşidi vardı.

“Evrensel” bellediğimiz “liberal demokrasilerin” bir numaralı ereği, -bugün anayasa uzlaşma komisyonuna katılan Nurcu öğrencilerin “anarşizm getirir!” diye karşı çıktığı- “özgürlüklerin” güvence altına alınmasıydı…

Evrensel anlamda bir “demokrasi” için “seçimler” yeterli değildi.

Demokrasiyi evrensel -yani “gerçek”- yapan unsurlar; seçimle birlikte “güçler ayırımı”nın sağlanması, “kutsal” addedilen bireysel özgürlüklerin temini, “fikir ifade özgürlüklerinin” tanınması gibi bir dizi karmaşık, ince “özgürlük”, “denge inşasından” geçiyordu..

Dogmaya dayanan “dini” inançların referans alındığı yerde bu özgürlükler ve dengeler inşa edilemeyeceğinden, “laiklik” pratiği, evrensel demokrasilerin vazgeçilmez koşulu olarak karşımıza çıkıyordu…

“Laiklik” ile beraberinde gelen “bireysel özgürlükler” bu nedenle “evrensel demokrasi”nin olmazsa olmaz sacayaklarıydı...

Türkiye’nin önünde artık böyle bir “evrensel demokrasi” modeli yok.

Bu “evrensel demokrasi” modeli, Yunanistan sınırında yükselmesi beklenen fiziki “duvar” dan sonra artık sadece “Batı”da kalacak.

Üzerimize biçilen “Müslüman demokrasi” modeli içinde biz, 80 yıllık laik geçmiş kazanımlarımızın bundan böyle ne kadarını koruyabilirsek, o ölçüde özgürlükler muhafaza edilecek…

“4+4+4” miladından sonra hele bu ay ve gün gibi net görülüyor…

Geçmiş bile “yasaklı”

“Müslüman demokrasilerin”, birinci özelliği hep geriye doğru yürümek olarak karşımıza çıkıyor.

“Arap Baharı’nı” gerçekleştiren “Müslüman demokrasi” coğrafyasında Mısır’da şu son olanlara bakın!

“Müslüman Kardeşler”, Arap dünyasının en görkemli film endüstrisi “Mısır sinemasına” bile savaş açtı.

Arşivdeki eski filmleri bile artık denetimden geçiriyorlar.

Göbek dansı, öpüşme, koklaşma, kadın erkek yakınlaşması içeren ve “gayri ahlaki” aşk ilişkilerini konu alan tüm eski filmler makaslanıyor. Yıllarca sinemalarda oynayan filmler budanıyor.

Yalnız gelecek değil “geçmiş” dahi, soluk aldırmayan “yasaklar” kıskacına giriyor…

Sahip olduğumuz özgürlüklerin değerini bilmediğimiz sürece, bizim de bir gün başımıza gelecek olan bu.

Cumhuriyet / 05.04.12