Özgür Gelecek Gazetesi'nin “HDK” tavrı - Sinan Çakıroğlu

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler
  • |
  • Sol Basın
  • |
  • 14 Mart 2012
  • 19:14

Özgür Gelecek’in 26. sayısında, Özgür Gelecek’ten köşesinde, ‘Halkların Demokratik Kongresi’ üzerine, kısa bir değerlendirme yazısı çıktı. Partizan dergisinin sistematiğine uygun olarak ele alınan bu yazı, ulusal sorun ve sınıf mücadelesine dair birçok proble- matiği içerisinde barındırdığı için, kısa da olsa bir değerlendirme yapmayı zorunlu gördük. Özgür Gelecek’in içerisine düştüğü en önemli hatalardan bir tanesi, somut maddi gerçekliği, diyalektik materyalist bilime tabi tutamamaktır. Bir sorunu çözmek için atılması gereken ilk somut adım, sorunun ne olduğunu bilince çıkarmaktır. 26. sayıdaki makale, HDK’yi ‘toplumsal muhalefet bağlamında’ ele alarak, muhalif sınırları çizmekte ve bir eylem birlikteliği nitelendirmesi sonucuna varmaktadır. Hâlbuki HDK, muhalefet ol- manın ötesinde, eylem birliği olgusunun da ötesinde ulusal hareketin gelecek projesinin cephe siyasetidir. Gerek Öcalan’ın yazılarını gerekse düşünce ve kuram dergisi olarak çıkartılan Demokratik Modernite’yi düzenli olarak takip eden herkes, HDK’nin üzerinden şekillendiği, radikal demokrasi, demokratik ulus ve demokratik özerklik tartışmalarını gayet iyi bilmektedir.

Çerçevesi Öcalan tarafından çizilen ve Ulusal Hareketin bütünü tarafından sa-vunulan bu kapsamlı proje, Marksist devlet anlayışını reddetmekte ve doğal olarak Marksist devlet anlayışının sonucu olan iktidar ve iktidar mücadelesini ötelemektedir. Tüm Marksist anlayışın ‘reel sosyalizmle yıkıldığını’ savunan Öcalan ‘iki farklı ve çelişkili Modernite arasında hep savaş veya barış olacağını söylemek doğru bir yaklaşım değildir. Devrim ve reformlar karşıt hamleler birlikte savaşlı ve çatışmalı gelişeceği gibi, barış içinde, uzlaşmalar biçiminde de gelişme sürdürebilir’ önermesiyle kaşımıza çıkmaktadır. Devamında ise, ‘ demokratik ulusal çözüm sadece Kürdistan’a ve Kürt Halkına özgü bir çözüm olasılığı olarak önerilmiyor. Başta Ortadoğu toplumları olmak üzere, tüm toplumlar için bir çözüm sunuyor’ diyerek, HDK’ni var eden siyasal çizginin kapsamını ortaya koymaktadır. Burada belirtilen siyasal çizgi, Özgür Gelecek’in iddia ettiği gibi salt ‘muhalefet’ boyutuyla ele alınamaz. Özgür Gelecek’in de savunduğu, Marksist-Leninist-Maoist çizgiye alternatif olarak ortaya atılan bir gelecek projesidir.

Özgür Gelecek’in 26. Sayıda çıkan yazısı sadece eylem birliği hatalı tespitinden ibaret değildir. Aynı zamanda Ulusal Sorunda, Kaypakkayacı söylemlerden ziyade, reformistlerin söylemlerini de bayrak edinmiştir. Bilindiği üzere, siyasal çizgisi silikleşmiş reformist hareketin kendi varlığını, ulusal hareketin varlığı üzerinden devam ettirdiği ve hatta bu siyasal atmosfere irili ufaklı devrimci yapılanmalarında katıldığı görülmektedir. Genel ola- rak bu hareketlerin ortak kanısı, ‘diri dinamiklere’ sarılarak gericiliğin karşısında direniş odakları yaratmaktır. Direniş odakları yaratmak için dinamiklere sarılmak konusunda bir sorun görmediğimizi peşinen belirtelim. Ama direniş odağı olabilmek ve var olan bir siyasal yapılanmalın sınırları dahilinde hareket etmenin bir ve aynı şey olmadığını belirtmek gerekir. Ne yazık ki Kaypakkaya’yı “temsilen”, Öz- gür Gelecek’te, diğer devrimci ve reformist yapılanmalarla aynı hataya düşmüştür. ‘Kongre sarı-kırmızı-yeşilin tonlarını, zulme, sömürü ve adaletsizliğe karşı mücadele eden diğer direniş güçlerinin renkleriyle birleştirebilecek bir zemin üzerinde durmaktadır’ açıklamasında da görüleceği gibi, Özgür Gelecek açısından, HDK artık bir direniş odağına dönüşmüştür. Üstelik öyle bir direniştir ki bu, ulusal çıkarlar ile sınıfsal çıkarları gözetenleri birleştirebilecek bir odaktır. O yüzden, Kaypakkaya’nın Şafak Revizyonizmi ile tartışmalarında ön plana çıkardığı ‘bilinçli proletaryanın denenmiş olan kendi bayrağı vardır ve onun burjuvazinin bayrağı altında safa girmesinin gereği yok’ bilimsel tespiti, sarı-kırmızı-yeşilin kapsayıcılığına bırakmıştır. Daha da ötesi, kendi siyasal iktidar mücadelesini, kendi siyasal gerekliliğini o denli göz ardı etmiştir ki, ‘KCK adı altında yurtsever güçlere yönelen ve giderek diğer direniş güçlerine yayılan saldırı dalgası böylesi bir çıkışı daha gerekli ve anlamlı kılmaktadır’ diyerek, faşist devlet aygıtının topyekûn saldırılarını DTK ile aşabileceklerini işaret etmektedir.

Özgür Gelecek, diğer reformist ve devrimci yapılarla arasına ayrım koyabilmek için, DTK içerisinde farklı bir tavır belirlemektedir. Ama belirlediği tavır, aslında onu diğerlerinden ayrıştırmamakta, aksine izlemiş olduğu çizgiye göre trajik-komik bir duruma düşürmektedir. Bağımsız çizgisini ‘teslim etmeme’ babında, kendisinin ‘önceki örneklere göre kıyasla görece daha esnek olan’ olan DTK’nin ‘yönetici komite ve meclislerde yer almama ancak kongreye bağlı komisyonlarda ve yerel konseyler-meclisler aracılığıyla yürütülecek mücadeleye’ katılma kararı alınmıştır. Bizim açımızdan yeni olmayan Özgür Gelecek çizgisinin eklektizmi bir kere daha boy vermektedir. Hem merkezi anlamda katılmayacaksın ama merkezi anlamda kendisi var eden üçüncü alancı, sivil toplumcu, eski devlet mekanizmasını parçalamadan aşma teorilerinin odak merkezine dönüşmüş HDK’nin ‘yerel konseyler-meclisler’ mücadelesinde yer ala- caksın. Merkezi olarak yer almama, hala HDK’ne katılıp katılmama sürecinde net olmamalarının ürünü olduğu açık.

Özgür Gelecek’in izlediği dönem siyaseti oportünist bir seyir izlemekte, devrimci alandaki tasfiyecilik sürecine cevap olamamakta ve reformizmin bel kemiğini oluşturduğu platformu, bir direniş mevzisi olarak görmektedir. Kürt ulusal hareketinin dinamikleri devrimci bir nitelikte olup ama önderliğinin reformist bir hatta seyrettiği iki ayrı gerçekliktir. Bu iki ayrı gerçekliğin arasındaki kırmızı çizgileri ayırt etmeme, kendi siyasal çizgisinin kırılıp yedeklenmesine vesile olabilir. HDK’nin demokratik talepleri için mücadele yürütmekle, HDK’nin siyasal çizgisi altında mücadele yürütmek iyi ayırt edil- melidir. Ulusal hareketin demokratik talepleri, ulusal önderlik ister olsun ister olmasın, komünistlerin başarıya ulaştırmaları gereken sorumluluklarıdır. Bunun için, Yoldaş KAYPAKKAYA’nın ‘bilinçli proletaryanın denenmiş bayrağı’ daha fazla ilerlemek zorundadır. Kendi sorumluluklarını unutarak, ‘sarı, kırmızı, yeşil’ bezenmesi, alternatifimiz olamaz.

Halkın Günlüğü / Sayı: 32, 01-10 Mart 2012