Yeni-sömürgeci dönem trendlerini yakından takip eden Türkiye, 'tarımda-liberalizasyon' politikalarıyla 2.3 milyon hektar toprağında tarımı tasfiye ederken Sudan'dan 5 milyon dönüm araziyi 99 yıllığına kiralamıştı.
5 milyon kişinin açlıktan kıvrandığı Sudan'ın 900 bin hektar satılık topraklarına müşteri çıkan ABD, Katar, Kuveyt'e Türkiye de katılarak 'dünyayı doyuran açların kıtası' Afrika'da kendine 'gıda rezervi' oluşturacaktı.
IMF ve Dünya Bankası patentli küreselleşme dinamiklerinin yılmaz tatbikatçısı Türkiye, kendi topraklarını sorgusuz sualsiz 'yerli-yabancı finanslaşmaya' açarken, son yıllarda geliştirdiği orta ölçekli emperyal kimliğiyle Afrika'ya yeniden talan hücumuna katılıyordu. Zamanın 'her şey metadır-spekülatif ranttır' mottosunu ülke sınırları içinde kalan kıymetli tarım arazileri 'inşaat-maden-enerji sektörü' kullanımına bırakıyor ve hektarı birkaç dolarlık Sudan toprağını görünce '5 milyon dönümünü kapatarak' küresel kapitalist lige çıkıyorduk.
Küresel spekülatörlerin, zengin devletlerin yüzyıllığına 40 milyon hektar tarım arazisini çitleyip çevirdiği Afrika'da çekilmiş açlığın müstehcen fotoğraflarıyla Somali'de hümanizm PR'ı yapan Türkiye'nin yoluna Mali ve Mozambik'le devam edeceği haberlerini okuyorduk.
Sol Gazetesi'nin 'Hükümet Sudan'da arazi kapıyor' manşetinden sonra AKŞAM Gazetesi'nden Aslı Işık'ın haberinde TİGEM (Tarım İşletmeleri Geliştirme Merkezi) adına kiralanan 5 milyon dönümlük arazide özel sektörün üretim yapacağını öğreniyorduk.
Ve köylerinden sökülerek mülksüzleştirilen Sudanlıların Türk özel sektörünün devlet hibeli tarımsal çiftliklerindeki 'üretimde' köle ücretli işçi olarak çalışacakları da kesindi. İşte bu model Türkiye devletinin Afrika coğrafyasındaki emperyal-kapitalist hamlelerini anlamak adına tam teşekküllü bir şablondu...
Verimli tarım arazilerini korumaktansa...
Yani Türkiye küçük üreticisini toprağından bezdirerek şehirlere yedek işsiz ordusuna çevirip 'tarladan sofraya' kapitalist üretim zincirinin müşterisi kimliği dağıtırken, Sudan'da kamu parasıyla toprak kiralayıp özel sektörün 'sermayesine sermaye' katıyordu. Tarım arazileri, mera, zeytinlik, orman alan ne varsa rantlı 'yapılaşmaya' izin veren bütün yasalar çıkmış, en son Büyükşehir Yasası'yla 18.200 bin köyü ve köy kültürünü tarlalarıyla dahil herhalde 'tarihsel' olarak beceremedik bari 'köylülüğü' yasayla 'tasfiye edelim' denmişti. Köyler sosyal donatı alanı, turistik ticari tesislerle 'betonlaşma operasyonuna' alınmış, yabancı ortaklı bankalara yaklaşık 500 milyon dolarlık kredi borcu olan çiftçilerin toprakları hacizle mülkiyet değiştiriyor, mesela bir yabancı banka 31 köyün arazisine tık diye el koyuyordu.
Ziraat Mühendisleri Odası üreticinin tarladaki ürünüyle market arasındaki farkın yüzde 400'e çıktığını ve buğday üretiminin 12 milyon dekar azaldığını açıklarken, 2023 yılında üç çocuk ortalamasıyla 100 milyonu geçecek nüfusa Sudan topraklarından gelen endüstriyel meyve mi yetecekti.
Veya şöyle mi düşünmeliydik? Türkiye, Sudan'da 1.000 futbol sahası kadar arazi kapatır, özel sektöre ticari tarım yaptırır, Sudan halkının toprak ve emek kaynaklarını sömürür. Bu esnada küresel tarım ve gıda tekellerinin mal sahibi gibi yerleştirildiği gıda ithalatı bağımlısı Türkiye'nin topraklarında işçileşmiş köylüler, Sudan'dan biraz fazla ücretle başka ülkelerin yiyeceğini yetiştirir, bereketli toprak ve ucuz iş gücü bizden, küresel piyasaları beslerdik.
Böylece 'büyük balık küçük balığı yer sonra onu da doyurulamayan açgözlü sistem yutar' ve kapitalist habitatta 40 yıl önce kendi yiyeceğini üreten Somali'den farkımız kalmazdı...
Akşam / 12.02.13