Onlar insanın, emeğin ve umudun düşmanıdır! / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 15 Aralık 2012
  • 11:42

10 Aralık, yani Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edildiği günün yıldönümü Dünya İnsan Hakları Günü, 10-17 Aralık günleri de insan hakları haftası olarak bilinmektedir.

Bildirgenin 3. maddesi, “Herkesin yaşam hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır” der.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün ise, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye’de insan hakları bilincinin gelişmeye başladığını anlatmaktadır. Komisyon olarak insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak istediklerini belirten Üstün, bu anlamda son 10 yılda önemli çalışmalar yapıldığını söylemektedir.

Ancak onu yine kendi belgeleri yalanlıyor. Zira TBMM Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla, 81 il ve 892 ilçede yapılan hak ihlalleri başvuruları sonucu hazırladığı rapora göre, hak ihlallerinde altı yılda tam 10 kat artış yaşandığı kabul edilmektedir.

AKP’ye göre son 10 yılda önemli değişiklikler yapılarak “ileri demokrasiye” geçilmiştir. Oysa sadece 2012 rakamları bile hazretlerinin “ileri demokrasinin” ne manaya geldiğini göstermeye fazlasıyla yetmektedir. Resmi olarak bilinenlere göre hapishanelerde son 11 ayda 60 kişi yaşamını yitirmiş, 11 tutuklu ve hükümlü cinsel taciz ve tecavüze uğramıştır. Pozantı hapishanesinde Kürt çocuk tutsaklarının yaşadığı insanlık dışı işkenceler ve tecavüz burjuva demokrasisinin ne anlama geldiğini fazlasıyla göstermektedir. Tespit edilen faili meçhul ölüm 9, toplantı ve gösteri yürüyüşleri nedeniyle gözaltına alınan 46 bin kişi olurken, bin 831 kişi tutuklanmıştır. 555 kişi ise toplantı ve gösterilerde güvenlik kuvvetleri tarafından yaralanmıştır. Yine geçen 11 ayda, yargısız infazlarda 35, kara mayınlarda 14, faili meçhul cinayetlerde 19 kişi yaşamını yitirmiştir.

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) hazırladığı 2012 yılının ilk 6 ayını kapsayan raporda ise Kürt illerinde çoğunluğu devlet kurumlarında olmak üzere 15 bin 109 hak ihlali yaşandı. Rapora göre, 6 aylık sürede 16 sivil yaşamını yitirdi, 75 sivil yaralandı, 398 kişi de kötü muameleye maruz kaldı. Yine 6 aylık sürede KCK adı altında düzenlenen operasyonlarda bin 386 kişi soruşturmaya maruz kaldı, bin 6 kişi de tutuklanarak cezaevine gönderildi. Kürtlere yönelik ırkçı saldırılarda da artış yaşanırken, onlarca Kürt bu saldırılarda ağır yaralandı. 2012 yılının ilk 9 ayında sadece Kürt illerinde 3 bin 177 kişi gözaltına alınırken, bin 162 kişi de tutuklanmıştır.

Esasında bu liste daha da uzayabilir ve ayrıntılara girilirse rakamlar daha da artabilir. AKP 10 yıllık hükümeti boyunca çıraklık döneminden kalfalığa, oradan da ustalığa terfi edinceye kadar hak ihlallerinde kendinden öncekileri aratmayan bir üstün başarıya sahiptir. Sermayeye hizmetteki meziyetleriyle birlikte geride kalan 10 yıl ve bundan sonraki yıllar, uluslararası sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin AKP’ye lütfudur.

AKP hükümeti tarafından PVSK’nın değiştirilerek, polise “vur” yetkisinin verilmesiyle, ölenlerin sayısı 100’ü çoktan aştı. Bir araştırmaya göre 2007’den bu yana polis kurşunlarıyla ölenlerin sayısı 123... İHD’nin verilerine göre ise; son 21 yıl içinde polisin, rastgele ateş açması, yargısız infazlar ve “dur ihtarına uymadı” bahanesiyle öldürdüklerinin sayısı 2 bine yakındır.

AKP’nin hizmet aşkı sokakları gaza boğsa da artan sadece polis şiddeti değildir. AKP hükümetiyle birlikte oranı yüzde 1400 artan kadın ölümleri bu gericiliğin eseridir. Kadın-erkek eşitliğinde Türkiye, 135 ülke arasında 122. sırada yer alırken, kadın hakları konusunda da 132 ülke arasında 87. sırada bulunmaktadır. Son 11 ay içinde tam 148 kadın öldürülmüş, 209 kadın yaralanmış, 129 kadın tecavüze uğramış, 124 kadın da cinsel tacize maruz kalmıştır.

Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) hazırladığı rapora göre dünyada, en çok gazeteciyi hapse atma konusunda rekor kıran ilk üç ülke başta Türkiye olmak üzere yanısıra İran ve Çin’dir.

1988 yılından günümüze yani 25 yıl içerisinde 567 çocuk öldürülmüştür. Sadece AKP iktidarı döneminde 189 çocuk yaşamını yitirirken, 2012 yılının ilk 9 ayında 14 çocuk katledilmiştir. Yani çocuk öldürmeyi en az Siyonist İsrail devleti kadar iyi bilmektedirler.

En temel insan haklarına yönelik saldırıların bu derece arttığı bir yerde elbette sınıfa yönelik saldırıları da bununla birlikte ele almak gerekmektedir. İşçi sınıfı ve emekçiler kazanılmış haklarını peşisıra kaybederken geleceklerini tehdit eden yeni saldırılarla da karşı karşıya bulunmaktadırlar. Kıdem tazminatının kaldırılması, bölgesel asgari ücret, Özel İstihdam Büroları, kayıt dışı çalışma, taşeron çalıştırma, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması vb. saldırılarla birlikte son olarak çalışma yaşamında yapılan yeni düzenlemeyle örgütlenme ve sendikal haklar da işçi ve emekçilerin elinden alınmak istenmektedir. Sermaye sınıfı ve AKP hükümeti bu saldırganlıkta öylesine pervasızlaşmıştır ki TÜMTİS üye ve yöneticileri hakkında onlarca yıla varan bir mahkumiyet kararı verilebilmiştir.

Yanısıra iş cinayetlerine kurban giden işçilerin bu ölümleri; “kaderinde var”, “işin doğası gereği”, “güzel öldüler” resmi açıklamaları ile toplu cinayetlere dönmüştür. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, konu ile ilgili soru önergesine verdiği yanıta göre, son 10 yılda 10 binin üzerinde işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Son 11 ay içinde ise bu rakam 802’dir.

Baraj sularında, maden ocaklarında, tersanelerde hala daha cesetleri bulunamayan işçilerin gerçekliği, devlet güçleri tarafından kaybedilip bir daha kendilerinden haber alınamayanları da anlatmaktadır.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün’ün de söylediği üzere bir sermaye hükümeti olan AKP, yaşamını köleleştirdiği işçi ve emekçilerin hak ve özgürlükleri alanında da pek “faydalı” icraatlar yapmıştır. Uludere katliamından sorumlu Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten’e madalya verilmesi… AİHM’de işkence ve tecavüzden mahkûm olan işkenceci Sedat Selim Ay’ın, Terörle Mücadeleden Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na atanması… Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi’ne göre 1997-2012 yılları arasında 158 başvuru yapılması, ancak bunların hiçbirinden hüküm çıkmaması… Yargısız infazlardan sorumlu polislerin terfi ettirilmesi, hiçbir cezai işleme tabi tutulmaması…Yakup Kurtaran, Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Muammer Güler, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler’in de olduğu bazı isimlerin Hrant Dink’in katlinde sorumlulukları bulunmalarına rağmen sistematik bir biçimde terfi ettirilmesi ya da siyaseten ödüllendirilmesi… Hrant Dink davasında, davalının kim olduğunu bile bilmeden karar veren ve verdiği mahkumiyet kararıyla Dink’in hedef haline gelmesinde sorumluluğu bulunan Nihat Ömeroğlu’nun Türkiye’nin ilk ombudsmanı (kamu denetçisi) yapılması… (Nihat Ömeroğlu’nun oğlunun nikah şahidinin de başbakan olması ne tasadüf!) Roboski Katliamı’nda devletin bombalarıyla katledilen 34 kişinin katillerinin, sorumlularının yargı önüne bile çıkarılmaması, “gizlilik” adı altında yürütülen bir dava ile gerçeklerin gizlenmeye çalışılması... 2 Temmuz Sivas Katliamı’nın zaman aşımına uğratılması, Ulucanlar, 19-22 Aralık ve diğer hapishane katliamlarının da sonuçsuzluğa itilmesi… 1996 Diyarbakır hapishanesinde 10 yurtsever Kürt tutsağın çivili sopalarla vahşice öldürülmesinden sonra katillerin zaman aşımıyla ödüllendirilmesi… Hergün onlarca insanın gözaltına alınması, tutuklanması… Türkiye’nin en çok çocuk tutukluyla, bu çocukların önemli bir bölümünün politik nedenlerle tutuklu olmasıyla dünya sıralamasında ilk başlarda olması… Yine Türkiye’nin en fazla politik tutsağı hapseden ülkelerin başında olması… Çocuk emeği sömürüsünde de kendine ilklerde yer açması…

Tüm bunlar ve daha sayılamayanlar tek bir gerçeği göstermektedir. Hak ve özgürlükleri kendi sömürücü sınıfının tekelinde tutan burjuvazi, işçi ve emekçilere baskı ve zulüm reva görmekte, çıkarını tehdit eden her gelişme karşısında devlet terörünü devreye sokmaktadır. Adalet ve hukuk sermaye sınıfına hizmet etmekte, sivilinden askerisine düzen yargısı aynı gerici sınıfın elinde bir kırbaca dönüşmektedir. Hapishaneleriyle, işkencahane ve işkencecileriyle, darağaçlarıyla, yargısız infazlarıyla, infaz mangaları ve çeşitli adlarla kodlanan kontrgerillasıyla, kitlesel katliamlarıyla, ölüm üçgenleri, asit kuyuları ve garnizon bahçeleriyle, mezarı olmayan binlerce kayıpla, hapishane katliamlarıyla, yasaklarıyla, TMY, PVSK ve özel yetkili mahkemeleriyle hüküm süren sermaye diktatörlüğüdür. Vitrinler değişir, yüzler yenilenir ancak icraat değişmez. Bir avuç asalağı daha da zenginleştirip on milyonlarca işçi ve emekçiyi daha da yoksullaştıran bu sömürü düzeninin, bekası için ihtiyaç duyduğu en “ileri demokrasi” tam da yaşandığı gibidir.

“Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyen Demireller, “asmayıp da besleyelim mi” diyen Evrenler, “kurşun atan da yiyen de” diyen Çillerler, 1000 operasyonla övünüp işkenceyi sadece “sert bir sorgu yöntemi” olarak olağanlaştıran Ağarlar, kontrgerilla elemanları için “tanırım iyi çocukturlar” diyen Büyükanıtlar, ve daha niceleri bu tablonun birer küçük parçasıdırlar. Yeri gelir bu tabloya işkenceci Sedat Ay’ı terfi ettiren İstanbul Valisi Mutlu, “ben atadım, sicili temiz, sicili, bizde, vereceğimiz görevi hakkıyla yerine getireceği kanaati oluşturmuştur” diyerek eklenir. Yeri gelir bu tabloya, tarihi Kara Murat filmlerinden öğrenip her fırsatta “ecdadına sahip çıkan” Erdoğan da, işkencesine “bazı medya grupları, bazı köşe yazarları yazdı diye bu arkadaşımızı yedirtmeyiz” diye sahip çıkarak eklenir.

Bu yaşananlar henüz bir tuale değil ama hayata resmedilmiş olan Türkiye’nin Guernicası’dır. Bu tablo, gelmiş geçmiş tüm sömürücülerin ve onların hizmetkarlarının ortak eseridir. Bu resim kan kırmızı rengiyle, yarınlara kalacak, unutulmayacak ve unutturulmayacaktır. Bu kanlı eserin sahipleriyse hakkettikleri mükafatı alacak, hesabını işçi sınıfı ve emekçilere mutlaka vereceklerdir.

Yarınlarda bitecek olan gerçek “mutluluğun resmi” ise dünden çizilmeye başlanmıştır, sosyalizmle tamamlanacaktır.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 14 Aralık 2012, Sayı 16-49)