Ölüm orucu gazisi Haydar Baran ile 19 Aralık katliamı ve direnişini konuştuk...

  • Arşiv
  • |
  • Sol Hareket
  • |
  • Devrimciler
  • |
  • 18 Aralık 2012
  • 13:33

“Katliamın gerisinde devrim korkusu var...”


- 19 Aralık katliamına giden süreç nasıl yaşandı?

- O süreçte Bartın Cezaevi’nde bulunuyordum. Ölüm Orucu sürecinin öznesi olan yüzlerce tutsaktan biriydim. Özellikle katliama birkaç gün kala tablo artık netleşmişti. Dışarıda, sorunun çözüleceğine dair verilen izlenim etkiliydi. Ama biz tutsaklar için durum öyle değildi. Her şeyin bir manevra olduğunu, operasyon ihtimalinin güçlendiğinin farkındaydık.

19 Aralık operasyonu Bartın cezaevinde sabaha doğru başladı. Operasyon sırasında yoğun bir devlet terörü uygulandı. Operasyonu direnişle yanıtladık. Daha sonra 20 cezaevinde de operasyonun başlatıldığını ve aynı terörün uygulandığını öğrendik. Tabi ki tüm cezaevlerinde devrimci tutsaklar teslimiyeti reddetmiş, direniş bayrağını yükseltmişlerdi. 19 Aralık operasyonunun bilançosu sermayenin katliamcı kimliğinin fotoğrafını tüm çıplaklığı ile gösterdi. Katliamda 30 devrimci ölümsüzleşirken yüzlerce devrimci tutsak da yaralandı.

Bu düzenin belli bir katliam kapasitesi olduğunu, harcının yalanla karıldığını anlamak özel bir uğraşı gerektirmiyor. Düzenin hizmetkarlarının yaptıkları açıklamalar ortada… 19 Aralık katliamı sonrası gelişmeler bu durumun en açık kanıtıdır. Örneğin Adalet Bakanı 9 Aralık günü F tipi cezaevlerinin açılmasının ertelendiğini dile getirmişti. Açıklamalardan on gün sonra F tipi cezaevlerine nakiller başladı.

- Katliam sırasında pek çok yalan işittik...

- Bu yalanlar kısa sürede açığa çıktı. 19 Aralık operasyonu sırasında feda eylemlerinin yanı sıra bazı tutsakların vahşice yakıldığı ortaya çıkmasına rağmen, ortaya çıkan tablo ile ilgili olarak Adalet Bakanı tutsakları suçlamıştı. Ama Bayrampaşa’dan yanık şekilde hastaneye götürülen kadın tutsak; “6 bayan tutukluyu diri diri yaktılar” sözleri ile Adalet Bakanı ve medyayı yalanlamıştı.

Adalet Bakanı Türk, Ümraniye Cezaevi operasyonu sırasında Jandarma Uzman Çavuş Nurettin Kurt’un kalaşnikof silah kullanılarak öldürüldüğünü söylemişti. Nurettin Kurt’un kurşunla değil, kafa travması sonucu öldüğü Adli Tıp tarafından yapılan otopside anlaşıldı.

İçişleri Bakanı Tantan ile Sağlık Bakanı Durmuş, ölüm orucunda kimsenin olmadığını iddia etmiş, Adana Cumhuriyet Başsavcısı Gürçay da, “Bunlar benden sağlam” diyerek, tutukluları “sahtekârlıkla” suçlamıştı. TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri, uzman heyetlerce 10 cezaevinde 135 kişinin muayene edildiğini ve hazırlanan raporların açlık grevi ve ölüm oruçlarının olduğunu gösterdiğini açıklayarak devletlilerin yalanlarına ışık tuttular.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, operasyonun başka çare kalmayınca gündeme geldiğini, ölüm oruçlarında uzlaşma arayışı sonuç vermeyince başlatıldığını söylemişti. Başbakan Ecevit de “hayata dönüş” denilen operasyon için benzer açıklamalar yapmıştı. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, cezaevi operasyonları için bir yıldır hazırlık yapıldığını açıklayarak yalanları gün yüzüne çıkarmıştı. Görüşme heyetinden Mehmet Bekaroğlu, “Tutuklular görüşme istedi. Türk kabul etmedi” deyip, operasyonun önceden planlandığını, görüşme heyetinin kandırıldığını söylemişti.

Başbakan Bülent Ecevit, Adalet Bakanı ve yetkililer, “9 yıldır cezaevlerine giremiyoruz. Cezaevleri örgütlerin kalesi gibi” açıklamalar yapmışlardı. 1994’te açılan Ümraniye de dahil, cezaevlerine 9 yıldır girilemediği savına sermaye medyası da destek vermişti. Bunların da yalan olduğu ortaya çıktı.

Bizce bilinen bu gerçekler 19 Aralık katliamında yer alan Binbaşı Zeki Bingöl tarafından da itiraf edildi. Zeki Bingöl operasyonun kararının MGK’da alındığını, operasyonun emir komuta zincirine uygun olarak gerçekleştirildiğini, kimyasal silah kullanıldığını, Bayrampaşa’da yanan devrimci tutsakların üzerine gazyağı ile ıslatılmış battaniye atıldığını ifade etti.

- 19 Aralık katliamının politik bir arka planı sizce nedir?

- Öncelikle hedefte devrimci tutsaklar vardı. Çünkü devrimci tutsaklar bilinçleri ve kararlılıklarıyla öncü güçlerdi. Ekonomik ve sosyal yıkımın, demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğun kitleler içinde devrim davasını güçlendirmesi düzenin, sermaye devletinin korkulu rüyasıdır. Bu korku onları her zaman tetikte olmaya zorluyor. Kitlelerin ne pahasına olursa olsun devrimcilerle buluşmaması, onların en büyük hedeflerinden biridir.

Onyıllardan bu yana yaşananlar düzenin yaşadığı devrim korkusu nedeniyle ortaya çıkan saldırganlığın yeni bir örneğidir. Tarihte de benzer örnekler çoktur. Bunun için kısa bir tarihsel gezinti yapmak yeterlidir. 30’lu yıllarda “TKP Tevkifatları”nın amacı ne ise özelde 19 Aralık’ta, genelde son kırk yılda devrimcilere uygulanan da odur. Tüm bu katliamlar ABD emperyalizmi ve işbirlikçi Türk burjuvazisi için Türkiye’yi dikensiz gül bahçesi haline getirmek için yapılıyor.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?

- Tüm katliamların kaynağı sermaye düzenidir. Bu kokuşmuş kapitalizmin egemen olduğu Türkiye tablosunda yeni katliamların boy vermesi kaçınılmazdır. Devrimci tutsaklar özelde 19 Aralık operasyonunda, gerekse tüm cezaevi operasyonlarında “teslimiyet asla” şiarını haykırmış, bu tutumlarıyla katliamcıları rezil rüsva etmişlerdir. Katliamların olmadığı, katliamların hesabının sorulduğu bir Türkiye için yapılması gereken devrimci sınıf mücadelesini güçlendirmek, devrim yürüyüşüne hız kazandırmaktır.

Kızıl Bayrak / Kayseri