Öcalan duygusunu anlamak – Ezgi Başaran

  • Arşiv
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 16 Ekim 2012
  • 04:50

Öcalan'ın 'irade' olarak kabul görmesini, BDP'nin Abdullah Öcalan posterini asmasını, birer siyasi ifade olarak eleştirebilirsiniz ama duygusal tarihini anlamak zorundasınız.

Ankara Balgat’taki Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’na arka kapıdan girdiğinizde karşı duvarın yarısından fazlasını kaplayan bir posterle karşılaşırdınız. Geçtiğimiz Pazar günü gitseydiniz, o spor salonunda, gülümseyerek güvercin uçuran bir Abdullah Öcalan fotoğrafını ve “Ji Bo Öcalan Azadi – Öcalan’a Özgürlük” ifadesini görürdünüz.

Görmekle kalmazdınız aslında. Pazar günü, BDP’nin Olağanüstü Kongresi için o spor salonunda bulunuyor olsaydınız, 10 dakikada bir “Biji Serok Apo – Yaşasın Başkan Apo” sloganlarını, Öcalan’ın kardeşleri Mehmet, Havva ve Fatma Öcalan’ın nasıl alkışlandığını duyardınız. İster istemez.

Elbette… Öcalan’ın o posterdeki haliyle, ‘güvercin uçuran demokrasi ve sivillik timsali sevimli insan’ olduğunu düşünmek bir çeşit körlük, bir çeşit sağırlıktır.

Ve fakat onun Kürt halkı için ne ifade ettiğini hala katiyen anlamamak hem gözü, hem kulağı hem de düşünmeyi yöneten beden merkezinin esaretine alamettir.

O posteri görüp de, “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan kongre tertip komitesi hakkında soruşturma açmak, bana kalırsa, bu beyin esaretinin bir sonucudur. E tabii.

Yoksa… O soruşturmayı açtın, vatanını müdafaa ettin, ülkenin bölünmez bütünlüğünü korudun. Öyle mi? İşte bu öyle bir esarettir ki, böyle soruşturmaların, kınamaların aslında vatanını sevenler tarafından yapılmayacağını, ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atan şeylerin o poster değil, bu tür müdahaleler olduğunu anlamaya engeldir.

* * *

Nasıl anlatsam… Bakın, kongrenin ortalarına doğru, Başkan Selahattin Demirtaş sahnede konuşmasını yapıyordu. Yüzünü sadece gözleri görünecek biçimde poşuyla kapatmış bir genç, salonda benim oturduğum taraftan sahneye fırladı. Görevliler kolundan tutup indirmeye çalışıyor, çocuk direniyor. Sahnedeki Demirtaş dahil, herkes durdu bekliyor.

Ne yapacak çocuk? Cebinden sarı bir kumaş parçası çıkardı. A4 kağıt boyutlarında. Üstünde Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı var. Açtı, onu gösteriyor. Sanki o küçük kumaşın yüz katı büyüklüğünde bir poster karşısında durmuyor, tüm salon çeşitli aralıklarla Öcalan diye bağırmıyor…

Demirtaş kürsüdeki su bardağından bir yudum aldı ve şöyle dedi: “Gençler bunları yapmanıza gerek yok. Bakın orada koskocaman poster duruyor. Biz de BDP olarak o posterin arkasında duruyoruz.”

BDP vekilleri ve Kürt siyasi hareketinin akil isimleri son birkaç yıldır, Türkiye kamuoyuna defalarca anlatmaya çalıştı: ‘Savaşın içinde büyümüş çok öfkeli bir gençlik geliyor. O gençlik, BDP’yi bile ‘light’ buluyor. Anne babaları tarafından kontrol edilemiyor. Bu Kürt sorunu çözülecekse, müzakere edebileceğiniz son nesil bizleriz.’

İşte soruşturma açtığınız o Öcalan posteridir, yüzünü bir suçlu gibi saklayan genci sahneden indiren ve sıradaki muhtemel gençlerin sahneye çıkmasını engelleyen. Bunu anlayın artık.

* *

Diyarbakır Cezaevi’nden son günlerde onlarca mektup geliyor. Ne mi diyorlar?

Seve D. : “12 Eylül 2012 tarihinden itibaren süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde bulunmaktayız. Çünkü binlerce insanın iradem dediği Sayın Abdullah Öcalan şahsında bir halk bir kez daha yok sayılmaktadır. Bu ülkede toplumsal barış onun üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla mümkün olacaktır.”

Mikail Ç. : “Kürt halkının kırmızı çizgisi olan PKK önderi ve anadilde eğitim hakkı devlet tarafından görmezden gelinmektedir. Bu sebeple tüm cezaevlerinden bir çok arkadaşım açlık grevine girmiştir. Onlara bir zarar gelirse sorumlusu devlettir.”

Mefahir E. : “Açlık grevimiz mevcut sürece ve gidişata karşı topluma bir insanlık çağrısıdır. Bu sadece Kürt halkı için değil Türk halkı için de önemlidir. Bu sorumluluğu bir haykırış olarak yerine getirmeye çalışıyoruz.”

* * *

Öcalan’ın ‘irade’ olarak kabul görmesini, BDP’nin Abdullah Öcalan posterini asmasını, o gencin sahneye fırlamasını, bu tutuklu insanların kendilerini ölüme bırakmalarını birer siyasi eylem ve ifade olarak eleştirebilirsiniz.

Stratejik açıdan sorgulayabilirsiniz. Ama bu meselenin duygusal yükünü ve tarihini anlamak zorundasınız. Beyin esaretinden bir özgür an bulup, Allahaşkına, anlamalısınız.

Yoksa olmaz. Valla olmaz.

Radikal / 16.10.12