NATO’nun kanlı Yugoslavya operasyonu... / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 15 Aralık 2012
  • 11:39

Yugoslavya, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında gerçekleşen halk devrimi öncesinde burjuva toprak sahipleri egemenliği altında sömürülen, Sırp gericiliğinin etkili olduğu bir halklar hapishanesiydi. Yugoslavya halkları uzun yıllar boyunca Balkanlar’a hakim olan karışıklıkları, çatışmaları, baskı, acı, sömürü, katliamları yeniden yaşamamak ve tüm bu zorbalığın sorumlusu olan kapitalist barbarlıktan nihai olarak kurtulmak için birleşmiştir. Savaş sırasında komünistlerin önderlik ettiği direniş ve SSCB’nin desteği halk devriminin zafere ulaşmasını sağlamıştır.

Yugoslavya, daha önce birbirleriyle ihtilaflı pek çok halkın devrimci kaynaşmasıyla kuruldu. Bu zeminde daha önce birbirine düşman olan halklar kardeşleştiler, ulusal baskı ve eşitsizliğe son verildi. Yugoslavya halkları bu sayede on yıllar boyunca özgürlük ve kardeşlik içinde yaşamayı başardılar. Tersinden ise devrimin yozlaşmasının doğrudan bir sonucu olarak burjuva sınıf egemenliğinin kurulması ile halklar arasında gerici çatışmalar kendini göstermiş, ulusal baskı ve eşitsizlik kendini burjuva ilişkiler zemininde üretmeye başlamıştır.

Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun dağılmasıyla bir dönem kapanırken, kapitalist sistemin iç çelişkilerinin ürünü olan saldırgan politikaların önü açılmıştır. Çünkü ‘soğuk savaş’ döneminde ortaya çıkan hassas dengeler emperyalistlerin saldırgan eğilimlerini dizginlemiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte emperyalizmin saldırı ve savaş politikasını açık bir şekilde uygulamasının önünde hiçbir engel kalmamıştır. NATO da emperyalizmin dünya jandarması olarak yeni bir konseptle savaş ve saldırı örgütü olarak tahkim edilmiştir. Yugoslavya, NATO’nun bu kirli yeni misyonunun ilk hedefi olmuştur.

ABD emperyalizmi, Yugoslavya’da bizzat kışkırttığı halklar arası düşmanlıkları kullanarak NATO’yu bir dünya jandarması olarak tüm dünyaya dayatmıştır. ABD emperyalizmi iki kutuplu dünya sonrasında değişen dengelerin ardından tüm dünyanın tek egemen emperyalist gücü olarak kendini kanıtlamak için Yugoslav halklarına barbarca saldırarak ölüm kusmuştur. Yugoslavya’ya emperyalist saldırıda NATO yıkıcı bir savaş aygıtı olarak kullanılmıştır. Emperyalistlerin planlı kışkırtmasıyla Yugoslavya’da halklar arası çatışma boğazlaşma aşamasına vardığında, NATO arsızca ‘kurtarıcı’ yaftasıyla sahneye çıkmıştır.

Emperyalist güçler arası egemenlik mücadelesinde Yugoslavya önemli bir hedefti. Bir taraftan Alman emperyalizmi Yugoslavya’nın federal birlik bağını kırarak parçalamak ve kendi hegemonyası altına almak için çok yönlü bir müdahalede bulunuyordu. Bu müdahaleleriyle de Hırvatistan ve Slovenya’yı kendi güdümünde ‘bağımsız’ devletler haline getirmeyi başardı. Bu durum ABD’nin saldırgan politikasını hızlandırmasına neden oldu. Tüm Yugoslavya 90’yılların son dönemeci boyunca savaş alanına çevrildi. Etnik ve dini ayrımlar en kaba biçimde körüklendi ve emperyalist müdahalenin dolgu malzemesi haline getirildi. Ülke NATO tarafından havadan bombalandı. Makedonya, Bosna Hersek, Kosova, NATO üyesi ülkelerin orduları tarafından işgal edildi. Türk sermaye devleti de, ABD ile tarihsel uşaklık ilişkisi gereği Yugoslavya’nın işgalinde suç ortaklığı yapmıştır.

Emperyalistler, kendi organize ettikleri iç savaşta hem ‘kurtarıcı’ hem ‘hakem’ kılığına bürünerek güçsüz ve iradesiz bırakılmış halklara ‘barış gücü’ olarak destek olma aldatmacası eşliğinde yıllarca ölüm kustular.

Gerici burjuva Sırp yönetimi 80’li yıllardan itibaren büyük Sırbistan üzerine şovenist histeriyi örgütlemiş, bu milliyetçi saldırı Yugoslav halklarına karşı baskıcı bir tehdit olarak kullanılmıştır. böylece emperyalistler, ‘böl ve yönet’ politikalarını, gerici Sırp burjuva milliyetçiliği ve Hırvat-Sloven milliyetçiliğinin yarattığı uygun zemini kendilerine dayanak yaparak uygulamayı başarmışlardır. Yugoslavya halkı iç karışıklığın sorumlusu olan ABD’nin savaş makinesi olan NATO’ya sığınmak, emperyalist müdahaleye boyun eğmek zorunda bırakılmışlardır.

Tarih Yugoslavya’da iki farklı gerçekliğe, madalyonun iki farklı yüzüne bir arada tanık eder. Bunlardan ilki öncesinde bir halklar hapishanesi iken 2. Dünya Savaşı sonrası emperyalist işgalcilere ve onların burjuva-faşist işbirlikçilerine karşı, komünistler önderliğinde omuz omuza savaşmış halkların onyıllarca kardeşçe yaşamayı başarmasıdır. İkincisi ise işçi ve emekçi iktidarının kurulmadığı koşullarda emperyalistler ve onların yerli burjuva-milliyetçi payandaları tarafından halklar arasında düşmanlık tohumları ekilmiş ve büyük insani yıkımlar ortaya çıkmıştır.

NATO’nun kanlı geçmişi içerisinde özel bir yere sahip olan Yugoslavya deneyimi, hem bu kanlı emperyalist savaş örgütünün tarihini ve misyonunu anlamak, hem de bugün yaşananları kavramak ve geleceğe hazırlanmak bakımından önemlidir.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 14 Aralık 2012, Sayı 16-49)