Müslüman Kardeşler’in milyon dolarlarla sınavı / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 21 Temmuz 2012
  • 10:44

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, Mısır ve İsrail’e yaptığı ziyaretler emperyalizmin Ortadoğu’daki planlarında yeni bir adım niteliğini taşıyor. Clinton’ın bu ülkelere yaptığı ziyaretlerin en temel ayağını siyonist devletin rahatlatılması oluşturuyor. Bu yüzden Clinton yüzmilyonlarca dolarlık kredi garantileri ile ilk önce Mısır’a giderek yeni yönetimin, İsrail’e karşı alacağı tutumu öğrenmek istedi. Ardından da siyonistler ile yeni planlar yapmak için masaya oturdu.

Clinton’ın Mısır ziyareti ordu ile Müslüman Kardeşler arasında yaşanan gerilimlerin ortasına denk geldi. Cumhurbaşkanı Mursi ve Mareşal Tantavi ile ayrı ayrı görüşen Clinton iki tarafı da memnun etmeye çalıştı. Yakın bir zamana kadar sadık köpeği Mübarek’in tasmasını tutan ABD Mısır’daki klik çatışmasına dair diplomatik zırvalar hariç pek söz söylememeyi tercih etti. Her ne kadar sivil ve demokratik bir rejime geçilmesini arzu ettiklerini söyleseler de bölgedeki güvenilir  ortakları Mübarek’in kaybı Washington ve İsrail’i korkuttu. Şimdilik ordu tarafından engellenen Müslüman Kardeşler’in iktidara geleceği kesindi ve acilen “mali yardımlar”la dizginlenmesi gerekiyordu. İhvan’ın Gazze’deki müslüman kardeşlerine karşı sorumluluğu, Arap onuru, din kardeşliği gibi idealler toplam 310 milyon doları bulan yardım fonlarına takıldı.

1979 yılında Camp David’i imzalayan ve emperyalizmin Ortadoğu’daki temel dayanaklarından birine dönüşen Mübarek yönetimi şimdiye kadar siyonizme hiçbir sorun yaratmamamış, tersine çok büyük yardımlarda bulunmuştu. İsrail tek başına Gazze’ye abluka uygulayarak yüzbinlerce insanı açlıkla terbiye edemezdi. Çünkü Gazze’nin bir ülkeyle daha sınırları bulunuyordu. Mübarek yönetimi de siyonistlerle işbirliği yaparak aynı insanlık suçuna ortak oldu ve o da Gazze’ye abluka uyguladı. Örneği kolay kolay görülemeyecek bu rejim İsrail’e doğalgazını bile büyük indirimlerle satıyordu. Mübarek’in birdenbire iktidarından olması bu derece güvenilir bir dostu kaybeden İsrail ve ABD’de büyük endişeler yaratttı. Çünkü iktidar adayı olan islamcıların  mevcut statükoyu bozma ihtimali bulunuyordu. ABD’nin Mısır ordusunu elini hala iktidardan çekmemesine dair sessiz kalması, İhvan’ı büyük ölçüde iktidarda görmek istememesinden, ona güvenememesinden doğuyor. 

Mısır’da daha ayaklanmalar yeni başlamışken birçok kesimin aklına İsrail’le ilişkiler ne olacağı sorusu geldi. Ayaklanan emekçiler İsrail’le yapılan yüz kızartıcı barış anlaşmasına ve Gazze’deki ablukaya da karşı çıkıyorlardı. Doğalında Müslüman Kardeşler anti-siyonist bir dil kullanmak zorundaydı. Mursi, Camp David’i referanduma götüreceğini söyledi. Ayrıca Mısır Meclisi’nin aldığı ilk kararda İsrail’in düşman ilan edilmesi oldu. Bu söylemlerin içinin boş olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıktı. Ancak yine de Mısır’da kurulacak yönetim siyonizme karşı  pek de rahat tavır alamayacak. İleride tabandan gelebilecek baskılar Müslüman Kardeşleri en azından sivri bir dil kullanmaya itecektir. Bu sivri dili kullanacak yöneticilerin aklına tam o anda ABD fonları da gelecek ve ikilem altında kalacaklar. Yine de Ortadoğu’da arasıra  bir “one minute” diyebilmenin popülarite yarattığı kesin. Müslüman Kardeşler daha yerleşemedikleri iktidar koltuğunu kaybetmemek için anti-siyonist dili kulanmayı tercih edecekler, hatta bununla kalmayıp Gazze ablukasını dahi kaldırabilirler ve bu hanelerine kazanım olarak yazılabilir. İç politikada sadece ordu ile mücadele etmiyorlar. Eski rejimin artığı Ahmet Şefik’in oyları da İhvan ile başabaş gidiyor. Birçok olasılık Mısır’da yeni bunalımların ve patlamaların yaşanabileceğini gösteriyor.

Clinton’ın Mursi’den İsrail ile ilişkilerin bozmaması dahası Camp David’in referanduma sunmayacağına dair söz aldığına kesin gözüyle bakılabilir. Aksi takdirde ABD’nin ekonomik yardım sunması mantığa aykırı olurdu. Clinton bu garantiyle birlikte İsrail’e geçerek, siyonistlere Mısır’a dair bilgi verdi. Mısır’dan gelen güzel haberden sonra İran, Filistin ve Suriye’ye dair değerlendirmeler ve kirli planlar yaptılar.

Emperyalist diplomasi sahnesine yeni çıkan Mısır Cumhurbaşkanı Mursi, Clinton sınavından önce Tunuslu mevkidaşı Marzuki ile görüştü. Diktatörlerin ardından iktidar koltuğuna oturan iki “demokrat” lider, ortak açıklamalarında Suriye’ye dış müdaheleye karşı olduklarını ancak birçoğu emperyalizmin kuklası olan Suriye muhalefetini desteklediklerini açıkladılar. Tunus aylar önce Suriye muhalefetinin toplantısına ev sahipliği de yapmıştı.

Müslüman Kardeşler iktidarının ikiyüzlülüğünü gösteren bir diğer görüşme ise Suudi Arabistan’da yaşandı. Mursi ilk dış gezisini Suudi Arabistan’a düzenledi. Suudi Arabistan’da, Suriye konusuna dair değerlendirmeler yapıldığından kuşku yok ancak bu “demokrat” liderin maskesi Suudi paralarını görünce de düştü. Medyadaki bazı bilgilerle beraber kirli burjuva siyasetinin yasaları pek kuşkuya bırakmayacak iddiaları doğruluyor. Suudi Kralı’nın “demokrat” Mursi’den Bahreyn ve Arabistan’daki muhalefete dair sessiz kalmasını istediği söyleniyor.

Tüm bunlar acı bir gerçeği gösteriyor. Mısır’da yüzlerce kişinin yaşamını yitirerek ekmeği ve onuru için ayağa kalkan emekçiler otuz yıllık Mübarek’i, yerine yeni bir işbirlikçi uşağın geçmesi için devirmedi. Ancak devrimci alternatifin eksik olduğu yerde görünüm değiştirmiş işbirlikçi diktatörlükler varlığını koruyabiliyor. Hatta bu yeni islamcı partiler daha ilk adımlarını dahi dolar pazarlıkları ile atıyor. Temel hedefleri neoliberal politikaları derinleştirmek ve emperyalizmle bağları sağlamlaştırmak oluyor. Yeni oluşan bu koşullarda yeni isyanların da tohumları atılıyor. Mısırlı emekçiler kendi devrimci alternatifini yaratacak ve işte o zaman işbirlikçi diktatörlüğü yıkacaklardır. Bunu yaratamayan Mısır emekçileri Mübarek dönemini dahi aratan bir karanlığa da çekilebilirler.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 20 Temmuz 2012, Sayı 29)