MEPA işçileri: “İşçilerin çaresiz olmadığını göstermek için direniyoruz!”

  • Arşiv
  • |
  • Sınıf Hareketi
  • |
  • Röportaj
  • |
  • 17 Mart 2012
  • 16:30

­­(17.03.12) - Esenyurt-Kıraç-Çakmaklı bölgesinde sömürü ve kölelik koşullarına karşı direnişe başlayan MEPA Mobilya işçileri bölgedeki işçilere mücadele ve örgütlenme çağrısı yapıyorlar. Metal İşçileri Birliği çalışanı devrimci işçiler MEPA’daki sömürü koşullarını ve bölgedeki tabloyu anlattılar...

“Çalışma saatleri çok uzun”

- MEPA Mobilya’daki çalışma koşulları nasıl, hangi sorunlar yaşanıyor?

Sabit Yıldırım: MEPA’da plastik ve metal sürgü elemanları, kapı-kapak mekanizmaları üretiliyor. Yoğunluklu olarak metal üretimi yapılıyor. 120 ülkeye ihracat yapan MEPA’nın Türkiye ekonomisinde de geniş bir pazarı var. Zaten fabrikaya giren TIR’ların, arabaların haddi hesabı yok. MEPA yıllık cirosu sürekli artan bir firmadır. 08.00-19.00 arası uzun çalışma saatleri var. Haftalık 55 saat çalışma süresi var. Yarım saat yemek molası, 15’er dakikalık çay molaları dışında bir şey yok! Herkesin maaşı neredeyse aynı. Asgari ücret tutarında maaş uygulaması var. Önce Bayrampaşa’da bulunan fabrika ardından İkitelli’ye ve Kıraç’a geliyor. Eski işçilerin maaşları bu yüzden 1000 TL’den fazla. Diğer işçilerin maaşları ise 650-700 TL arasında. MEPA’da çalışma saatleri çok uzun. Diğer yandan Cuma ve Pazar günleri işe izinli veya izinsiz, raporlu veya raporsuz gelmediğinde “3 gün tatil yapıyorsun” diye 3 günlük ücretini kesiyorlar. Biz hiç tam maaş alamadık. Hep keyfi kesintilere uğradık. Ayrıca bordrolar resmi değil. Normalde fabrikada bordronun iki örneği çıkartılır ve ne alıp almadığın yazar. Burada verilen bordrolarda hiçbir şey yazmıyor.

“Önlem alınmıyor”

- Fabrikada kaç işçi çalışıyor, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınıyor mu?

- Sabit Yıldırım: Fabrikada 150’den fazla işçi çalışıyor. Normalde fabrikanın kapısında “eleman aranıyor” diye yazar ama bizim direnişimizden beri bu yazıyı kaldırdılar. MEPA işçi sirkülasyonunun da yaşandığı bir fabrika. İnsanlar buraya geliyorlar, çalışma koşullarını beğenmeyip çıkıp gidiyorlar. Patron işçilere pervasız davranıyor. İşler yetişmediğinde ya da yetiştirilmesi gereken bir iş olduğunda işçilerin yanına inerek küfürler ediyor. Bu fabrikada oldukça fazla iş kazası yaşanıyor. Ben şimdiye kadar 6-7 kere elimi kestim. İçeride işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili önlemler alınmıyor. Sadece yılda bir kez “İş Güvenliği Uzmanı” sıfatıyla birini getirtip seminer verdirtiyorlar. Seminerlerin çoğu da patronu övmekle geçiyor. Şubat ayında ise bir gün işe gelmezsen maaşından 3 günlük ücretin kesiliyor.

İş kazası nedeniyle elini kaynak makinesine kaptıran bir kadın işçi vardı ve iş kazası raporu istedi. Fabrika yönetimi bu kişiyi, anlaşmalı olduğu bir hastaneye götürdü. Kadın işçiye rapor vermemişler ve fabrikada patronla anlaşması gerektiğini söylemişler. Patron da bu kişiye, “sen ne kadar istiyorsun” diyerek yanıt veriyor. Raporu alıyor ama işten çıkartıyorlar.

- İşten atılma süreciniz nasıl gelişti?

http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Isci_sinifi/sinif-hareketi-2012/MEPA_direnisi/mepa-direnis__807_c__807_i-2.jpg- Sabit Yıldırım: Son süreçte, çalışan arkadaşlarımızla molalarda konuşup sohbet etmemiz patronun gözüne battı. Bundan sonra her yeri talimatlarla doldurdular. Çalışma alanının her yerine uyarılar astılar. Örneğin işe gidemediğim ve rapor aldığım bir günün ertesinde işe geldiğimde beni çağırdılar. “Biz senle anlaşamayacağız, işten çıkartacağız” dediler. Ben de “beni işten çıkaramazsınız” dedim. Tekrar işimin başına döndüm ve o arada patronla tekrar tartıştım. Böyle diyerek, bizi sendikal meseleden dolayı işten çıkarttıklarının mesajını veriyorlardı.

Ayrıca türlü baskılar uyguladılar. Çeşitli bahanelerle işten çıkartmak istedikleri arkadaşları tehdit ettiler. Fabrikaya polisi sokarak emniyetten de destek aldılar.

- Ahmet Akgül: İşten atılmamızdan önce içerideki işçilerle bağ kurmuştuk. Çalışma koşullarına karşı örgütlenmek ve bir araya gelmek gerektiğini işçilerle tartışmıştık. Bu tartışmalar sırasında fabrikada iyi bir hava yakaladık ve komiteyi de oluşturduk. Komiteyi oluşturduktan sonra, komiteye katılan, bizimle yol yürüyeceğini söyleyen arkadaşlardan bazıları vazgeçtiler. Bu arkadaşlar aramızdan ayrıldılar. Biz de bu durumu sağduyuyla karşılaştık. Fabrikadaki çalışmamızı sürdürdük.

Sendikalaşma ve örgütlenme meselesini paylaştığımız ve tartıştığımız 10 kişilik bir ekip oluştu. Bu süre zarfında içimize girip, çalışmalarımıza katılıp sonra vazgeçen iki arkadaş yönetime, fabrikadaki sendikal çalışmayı anlatmış. Bu olayın ardından fabrikada muazzam bir baskı oluştu. Normalde patron günde bir veya iki kez fabrikayı dolaşıyorsa akşama kadar müdürler, ustabaşları, özellikle de sendika çalışması yürüten arkadaşlara baskı yaptılar. “Sakal kes, kılık kıyafetini düzelt” vb. söylemlerle baskı yaptılar. Kısacası, sendikalaşmayı duyunca fabrikada terör estirdiler. Bu baskıların ardından fabrika yönetimine tepki de oluştu. Sonrasında ilk gün Sabit’i ve bir başka arkadaşı çıkardılar. Kimseyi, sendika veya örgütlenme nedeniyle işten çıkarttıklarını söylemediler. Sadece, kılık-kıyafet konusunda fabrika disiplinine uymadığı için çıkartmak zorunda kaldıklarını söylediler. Çıkartılan işçiler içerisinde 6 aylık, 1 yıllık, 4 yıllık işçiler var. 5-6 ay boyunca kılık kıyafete uymuyor da bu işçiler niye çıkarılmadı. Ancak bunu açık biçimde dillendirmediler.

“Polislerle beraber geldiler”

- Ne gibi baskılarla karşılaştınız?

- Ahmet Akgül: Bizi işten çıkartacaklarını söylediklerinde sanki mahkum gibi http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Isci_sinifi/sinif-hareketi-2012/MEPA_direnisi/mepa-direnis__807_c__807_i-1.jpguygulama vardı. Sivil polislerle beraber gelmişlerdi ve bizi tehdit ediyorlardı. Filiz (fabrikanın müdürü), “sizi tekme tokat attırmasını da biliriz” dedi. “Bizi zor kullanmaya mecbur etmeyin” diyerek işten atmak istediler. Üstümüzü değiştirirken bile soyunma odalarına polislerle gidip geldik. Bunun böyle olmayacağını, işten atmanın bu kadar basit olmayacağını söyledik. Fabrikada direniş sürecinin başlamasıyla birlikte baskı daha da arttı. Direnişin ilk gününde işçilerle konuşan patron “bu fabrikayı kapatırım, yakarım ve kimseye parasını vermem” demiş. “Benim gözümde hiçbir şey yok, o insanlarla görüşmeyeceksiniz” diyerek işçilerin bizimle olan ilişkisini koparmaya çalıştı. Biz de fabrikadaki işçilerle konuşmaya devam ettik. Fabrikada yönetime karşı da duyarlı işçilerin tepkisi var. Toplantı sırasında bunu kimse dile getirmemiş. Patron, “sendika için uğraşanların isimlerini biliyorum. Bu fabrikada hala birileri var ve onları da işten atacağım” demiş. Toplantı yapmasının bir nedeni de fabrikanın çeşitli bölümlerine, kapılarına “çözüm sendikada, çözüm birlik olmakta, çözüm sendika” diye yazılar yazılması. Bunun sonrasında ise direniş süreci başladı. Direniş çadırımızı kurduk ve kararlıyız.

- Direnişinizle neyi hedefliyorsunuz?

- Ahmet Akgül: Esenyurt bölgesi işçiler için cehennem, patronlar için muazzam bir cennet. Çalışma saatleri, keyfi uygulamalar almış başını gitmiş. Esenyurt’ta güçlü bir örgütlenme olmadığı için patronlar işlerini daha rahat yapıyorlar. İşten atmalar, taşeronlaştırma, Esenyurt’ta 11 işçinin çadırda yanarak can vermesi gibi uygulamalara karşı emekçileri, işçileri örgütlenmeye ve dayanışmaya çağırıyoruz.   

- Talepleriniz neler?

http://www.kizilbayrak.net/fileadmin/images/Isci_sinifi/sinif-hareketi-2012/MEPA_direnisi/mepa-direnis__807_c__807_i-3.jpg- Ali Haydar Karaçam: İçeride 15 günlük ihbar tazminatlarımız var ve bunların karşılanmasını istiyoruz. 7 saat fazla çalıştırılıyorduk. Mesai ücretlerinin brüt ücret ödenmesini talep ediyoruz. 1 yılı doldurmadığımız için işe geri dönüşle ilgili hakkımız da bulunmuyor.

- Bölgede kölelik koşulları ve kuralsızlık açısından nasıl bir tablo var, örgütlenme ne düzeyde?

- Ali Haydar Karaçam: Direniş çadırını kurduğumuz bölge; Hadımköy, Kıraç, Çakmaklı Sanayi’nin olduğu bir bölge. Burada ağırlıklı olarak tekstil, plastik ve metal sektörü var. Burada binlerce işçi gerçekten kölelik koşullarında çalışıyor. İşçiler 12 saat çalıştırılıyor, mesai ücretleri ödenmiyor, aylardır maaş alamayan işçiler var. Direnişimizi kurgularken sömürü koşullarına karşı işçilerin çaresiz olmadığını, karşı durduklarında, direndiklerinde sonuç alabileceklerini göstermek için çadır kurduk. Hadımköy-Çakmaklı bölgesi sömürünün yoğun olduğu bir bölge olmasına rağmen işçilerin bilinci oldukça geri durumda. Bu direniş sürecinde de burayı bir faaliyet alanı olarak görüp direnişçi işçiler olarak buradaki sorunlara müdahil olacağız. Uzun çalışma saatlerine, işten atmalara, düşük ücretlere vb. karşı bir direniş cephe yaratma hedefiyle hareket ediyoruz. Direnişimizde bunu ön plana çıkaracağız. Direnişimize işçilerin verdiği tepkilere de baktığımızda olumlu tepkiler alıyoruz. Böyle bir sömürü cehenneminde ilk defa 3 işçi çıkıp patronun karşısına dikilmiş ve haklarını istiyorlar. Bu sömürü koşullarına katlanmadıklarını ifade ediyorlar. Bu durum, sömürü tablosuna karşı bir alternatif yaratıldığını gösteriyor. Yeter ki direniş bayrağını daha ileri durumlara sıçratabilelim.

“Örgütlülük ve örgülenme deneyimi az”

- Bölgedeki sendikal örgütlülük düzeyine baktığımızda örgütlenme deneyiminin de az olduğunu görüyoruz. Birleşik Metal’in Gimsan ve Konvekta’da örgütlülüğü bulunuyor. Gimsan 3 yıldır iflas bekleyen ve TMSF’ye teslim edilmiş bir fabrika. Kriz sürecinde işten atmaların yaşandığı Konvekta’da ise sendikal örgütlülüğe yönelik saldırılar var. Plastik sektöründe örgütlü bir fabrikanın yanısıra Teksif’te örgütlü Vakko var. Sendikal örgütlülüğün zayıf olduğu bir yer. Burada ayrıca sendikal örgütlülük deneyiminin yaşandığı birkaç fabrika da var. Colins, Castle&Blair ve BJ Tekstil direnişleri yaşandı ama başarı sağlanamadı. Bu açıdan da bölgede bu tür faaliyetleri arttırabilmek gerekiyor. Bu açıdan örgütlenmeye açık bir bölge.

- Dayanışma nasıl?

- Ali Haydar Karaçam: Direnişteki bir haftalık sürece baktığımızda içerideki işçilerden olumlu bir destek var ama bunu devrimci, ilerici kamuoyunun daha fazla sahiplenmesi gerekiyor. Demokratik kitle örgütleri, sendikaların buradaki direnişi mevzi olarak görüp, bölgedeki sorunlara müdahalenin bir aracı olarak görüp sahiplenmeleri gerekiyor. Bu açıdan sınıf dayanışması önemli. 

- Direniş sürecini nasıl ilerleteceksiniz?

- Ali Haydar Karaçam: Direniş çadırını mevzi olarak görüyoruz ve bu bölgeyi, sömürü koşullarını işçi ve emekçilere anlatabilmek için mevzi olarak kullanacağız. Biz burada faaliyet yürüten devrimci işçileriz. Metal İşçileri Birliği çalışanı devrimci işçiler olarak fabrikada çalışma yürütüyorduk. Burayı çalışma alanı olarak görüyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul