Mehmet barışı seviyor! - Özlem Akarsu Çelik

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 22 Temmuz 2012
  • 04:33

Dünya olası bir savaşı konuşuyor. AK Parti Hükümeti'nin tarafı belli. Suriye ile ilgili savaş kokan açıklamalara, 'Savaşa hayır!' cevabını verenler hemencecik 'BAAS'çı' olmakla suçlanıyor. Savaş naralarının atıldığı bu günlerde önemli bir karar verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Vicdani retçi Mehmet Tarhan'ın(*) açtığı davada Türkiye'yi mahkum etti. (Bu, Türkiye'nin 6'ncı 'vicdani ret' mahkumiyti) Devletlerin ve bir takım çıkar gruplarının hesapları için insanların birbirini öldürmesinin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı bu günlerde vicdani reddin daha da bir anlam kazandığını düşünerek Mehmet Tarhan'ı aradım. Kendisinden, bu köşe için bir yazı kaleme almasını rica ettim. Kırmadı, yazdı. Öyle güzel anlatmış ki, savaşın korkunçluğunu ve kendi yaşadıklarını... Sizi onun yazısıyla baş başa bırakıyorum.

DÜŞÜNÜN SAVAŞ VAR VE KİMSE GİTMİYOR!

2001 yılında 11 Eylül'ün hemen sonrasında açıklamıştım vicdani reddimi. Yıllarca Lice'de savaşı yakından görmek savaşın dışında bir taraf olmak gerektirdiği konusunda ikna etmişti beni. Ama açıkçası cesaret de edemiyordum.
Memuriyetten ayrıldıktan sonra yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışırken 11 Eylül oldu. İtiraf etmeliyim, ilk hissettiğim dehşetti ama bunun nedeni 'hiçbir yer güvenli değil' fikriydi. Hemen üzerine koca dünya ikiye ayrıldı; Küçük Bush 'ya bizimlesiniz ya düşman, ya bizdensiniz ya terörist' diyordu. Nitekim hemen ardından Afganistan işgali başladı. Şiddet karşıtı bir insan olarak Taliban rejiminin tarafında olmak mümkün değildi ama emperyalist/işgalci egemenlerin yanında da olunmazdı ki! Dışında kalmak, kenara çekilmek yeterli değildi artık, çünkü bu durumda her iki taraf için de öteki taraf halindesin. Reddimi açıklayarak aslında başka taraflar da olabileceğini, bu ikiliğin dışında bir tutum da geliştirilebileceğini sadece örneklemekti niyetim. Daha da önemlisi o iklimde o taraflardan biri olmamayı insanlar önünde taahhüt etmeliydim ki kendime ihanet etmeyeyim.
Vicdani ret hikayem öyle başladı. 2005 Nisan ile 2006 Mart arasındaki 11 ay hapislik ve 6 yıldır bana yakıştırılan 'firari' statüsüyle yaşamdan sonra 17 Temmuz'da AİHM Türkiye'yi vicdani ret hakkını tanımadığı için mahkum etti. Hakkımdaki davalar halen Askeri Yargıtay'da sürüyor, 'firari' statümde de bir değişiklik söz konusu değil; ancak nihayet yasalarda karşılığı olan bir şekilde (Bknz. Anayasa'nın 90'ıncı maddesi) haklı bulunmak insanı rahatlatıyor. Bu yazıda davalar ve hukuki tartışmaları dışarda bırakıyorum. Şu kadarı yeterli, Türkiye vicdani retten 6'ncı kez mahkum oldu ve mahkeme Türkiye'nin vicdani retçilere yönelik uygulamalarını işkence olarak tanımlayarak vicdani retçilerle şu ünlü 'kamu yararı' arasında bir denge kurmak konusundaki pozitif yükümlülüklerini hatırlattı. Osman Murat Ülke hakkında AİHM'in 2006 yılında verdiği karardan bu yana bir ilerleme görmesek de Hükümetin başının biraz daha ağrıyacağı kesin.
14 Temmuz'da Diyarbakır'da yapılmak istenen mitingi yasaklayıp Kürt sorununda savaş dışında bir çözüm yolu öngörmediğini yedi düvele ilan eden Hükümet, Suriye'yle de savaşa koşuyor. Küçük Bush 11 Eylül sonrası yarattığı ikilikle Afganistan ve Irak işgallerine girişmişti. Bizim büyük Başbakanımız da kendi yarattığı ikilikle (ya bizdensin ya terörist/ya bizdensin ya BAAS'çı) Kürdistan'ı işgal bölgesine çevirirken, 2 yıl önceki kankalığını unutup 'babasını da sevmezdim'e gelen konuşmalarla Suriye'nin kurtarıcılığına soyunuyor. Bush da Afganistan'ı ve Irak'ı kurtarıyordu, halen kurtarıyor.
Bütün bu çılgınlığın içinde 11 yıl sonra tekrar etmek istiyorum: Üçüncü bir tutum geliştirilebilir! Dördüncü, beşinci bir tutum da. Kürt sorunu için barışçıl çözüm isteyenler de savaşların yıkımıyla kurtarılmanın olmayacağına inananları askere gitmeyi reddetmeye çağırıyorum. Dilimize pelesenk olmuş bir slogan var; ret deklarasyonum da o cümleyle bitiyordu, 'Savaşları durdurmanın yolu onun insan kaynağını kurutmaktır!' Savaş çığırtkanlarının kabusu da barış yanlılarının rüyası olmalı ve becerebiliriz. 'Düşünün, bir savaş var ve kimse gitmiyor!'

- Vicdani retçi ve LGBT hakları aktivisti Mehmet Tarhan, SPoD (Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği)'un hukuk koordinatörüdür.

Akşam / 22.07.12