Kitle çalışmamızın sorunları üzerine – 2

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Makale
  • |
  • 09 Nisan 2012
  • 13:15

B-Çalışma tarzı üzerine fikirler

Buraya kadar kitle çalışmasının tanımı ve esasları üzerinde durduk. Kitle çalışmasının anlamını oluşturan alt başlıkları tartıştık. Ancak bunların yanında çalışmanın tarzına dair bir açıklığa da kavuşabilmemiz gerekiyor. Burada yapmamız gereken kaba bir biçim tartışması değil, öğrenci kitlelerinin var olduğu alanları tanımlamaya, çalışmamızı bu alanlara taşıyabilmenin ve yine bu alanlar içerisinde somut bir varlık kazanabilmenin yol ve yöntemlerinin tartışması olmalıdır. Yanı sıra, geniş gençlik kitlelerine ulaşmanın olanağı olabilecek türden özgün araçlar tanımlayabilmemiz, bu araçların da kullanımı ile merkezi ve yerel açıdan bütünlük sağlayabildiğimiz bir çalışma tarzına ulaşmamız gerekiyor. Sonuncu olarak da çeper güçlerimizin bir araya getirilmesinin ve bu sayede gençlik örgütümüzü sarmalayabilecek zeminler yaratabilmenin sorunlarını tartışabilmemiz gerekiyor.

Daha açık ifade edecek olursak, bu bölümde ilk olarak kitle çalışmamızı taşıyabileceğimiz en belirgin alanlardan biri olan ve gençlik kitleleri içerisinde önemli bir örgütlenme zemini sunan kulüp ve topluluklarda çalışmayı tartışacağız. Ardından hem yakın ilişkileri toparlayabilmek hem de daha geniş kitlelerle bağ kurabilmek açısından önemli bir olanak olan yerel yayın/bülten başlığını ele alacağız. Üçüncü bir ara başlık olarak tek tek yerellerin çalışmalarının merkezi bir politik önderlik ile olan bağını bilince çıkartabilmenin önemini ve bunun merkezi ve yerel çalışmalar arasında doğurduğu ilişkiyi tartışacağız. Bu bölümün sonuncu ara başlığı olarak da örgütlerimizi sarmalayacak olan ve esasında örgütsel varlığımız kadar çalışmamızın da sürekli ve sistematik bir biçime büründürülmesi açısından önemli bir yer tutan çeper örgütlenmeleri sorununu gündemimize alacağız.

Başlıkları tartışmaya geçmeden önce belirtilmesi gereken bir nokta daha var. Burada tartışacağımız şeyler genel bir yöntem ve yönelim belirlemenin yanında çalışmamızın gerçek anlamda yerelleşebilmesi, yani yerellerde yürüttüğümüz politik çalışmanın kitleler içerisinde somut bir biçime kavuşabilmesinin sağlanabilmesi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Tüm bu tartışmalar yapılırken bu ayrıntıyı bir kenarda tutmak hem tartışmamızın seyri hem de sonucunun daha sağlıklı algılanabilmesi açısından anlamlı olacaktır.

1. Kulüp ve topluluklarda çalışma

Sosyal bir faaliyet alanı olarak kulüp ya da topluluklar öğrenci gençliğin kendini varettiği ortamlardır. Üniversiteye yeni gelen öğrencilerin azımsanmayacak bir kısmı yüzünü bu alanlara dönmekte, kendisini ifade edebileceği bir zemin aramaktadır. Devrimci gençlik gruplarıyla ve politik gençlik örgütleriyle yakınlaşmaktansa daha “zararsız” olarak görülen bu alanlarda yer almak tercih edilmektedir. Bunun böyle olması, “'80 sonrası kuşak” için yaratılan korkulardan, korkularla beraber bu kuşağa sinen gerilik ve politik bilinç eksikliğinden kaynaklanmaktadır elbette.

Tam da burada kulüp ya da toplulukların önemi ortaya çıkmaktadır. Henüz devrimci mücadeleden ve örgütlülükten uzak duran gençlik kitleleri kendine bu toplulukların çatısı altında sosyal ve kültürel bir yaşam alanı açmaktadır. Yalnızca bu sınırlarda kalsa bile topluluklar, “duyarlı insanların bir arada toplanmış olması” açısından özel bir müdahaleyi gerekli kılan ve buna doğal bir zemin de hazırlayan yapılardır.

Öyle ki, aile, çevre ve YÖK gibi kurumlar eliyle yıldırılmış öğrenci kitleleri, üniversite ortamına girer girmez siyasal çevreler yerine kendi bilincine yakın bir yapıya, kulüp veya topluluklara yönelmektedir. Daha somut anlatacak olursak, eğitim sisteminden şu veye bu düzeyde şikayetçi olan, düzen açmazlarını genel anlamıyla görmüş, sol söyleme yakın duran ve kendisini az çok solcu olarak tanımlayan bir öğrenci politik gündemlere devrimci-sol siyasal gruplar ile müdahil olmamaktadır. Ancak bu aynı öğrenci herhangi bir topluluğun yaptığı işsizlik, geleceksizlik vb. gündemli etkinliklere ilgi duyabilmekte ve buradan doğru harekete dahil olabilmektedir.

Kulüp ya da topluluklar genel olarak kültürel bir alan olarak tanımlanmaktadır. Bunun doğruluk payı da vardır. Ancak toplulukları yalnızca kültürel bir alan olarak tanımlamak, bu alanların gençliğin harekete geçirilmesi için sunacağı olanakları olduğundan daha geri sınırlara sıkıştırmak anlamına gelecektir. Evet, kulüpler ve topluluklar esas olarak kültürel yapılardır. Ancak önemli bir bölümünün çoğu zaman bu kültürel sınırları aştığı görülmektedir. Sermayenin üniversitelere yönelik saldırılarının yoğunluğu ve gençlik hareketinin düzeyiyle de yakından ilgili olarak, bir kısım topluluklar bilimsel üretim ve var olana alternatif koyabilme adına ortaya çıkmıştırlar. Kimisi de bölüm özelinde kurulmuş ve bu alanda bir meslek örgütlenmesi gibi iş görebilmektedir. Dahası, çeşitli üniversitelerden bir araya gelen toplulukların “İktisat Eğitimi” gibi konularda yerellerde ve ülke çapında gelenekselleşen kongreler düzenlediği, bu kongrelerde yalnızca akademik tartışmalarla sınırlı kalmadığı, Avrupa Birliği, emek, küreselleşme ve neo-liberalizm gibi alt başlıkları da gündemlerine aldığı yaşanmış örnekler üzerinden görülebilmektedir. Bu kadar da değil. Kimi topluluklar belli siyasal gündemler üzerinden de faaliyet yürütmektedirler. YÖK, eğitimin paralılaştırılması sorunu, ülkenin yakıcı siyasal gündemleri ya da kadın sorunu gibi başlıkları gündemlerine alabilmektedirler.

Kulüp ya da topluluklar için son söylediklerimizin tersi durumlar da olabiliyor. Özellikle “solcuların” olarak bilinen kulüp ya da topluluklar gerçekte soldan, devrim ve sosyalizmden, dahası devrimci örgütten kaçışın aracı olabiliyor. Örneğin, kendisini solcu ya da sosyalist olarak tanımlayan bir öğrenci, devrimci bir örgütte yer almanın yükleyeceği sorumluluklarla ya da örgütlülüğün karşısına çıkaracağı bedellerle karşı karşıya kalmamak için bu türden kulüp ya da toplulukların içerisinde yer alabiliyor. Yine de “solcu” kimliğin getirdiği duyarlılığa rağmen birşeyler yapmıyor olmanın yaratacağı rahatsızlığı bu yolla gideriyor, bir anlamda bu türden kulüp ve topluluklar aracılığıyla kendisini siyasal olarak tatmin ediyor. Bu durumun oluşmasında üniversitelerdeki siyasal öznelerin de payı olduğunu belirtelim. Siyasal özneler yeterince ilgilenmediği için bu alanda bir politik boşluk ortaya çıkıyor, apolitizasyon baskın hale geliyor. Bunun sonucu ise kendisini, az önce söylediğimiz gibi devrimden, sosyalizmden ve devrimci örgütten kaçış olarak gösteriyor.

Burada bizim cephemizden yapılabilecek iki şey var. İlki, elbette ki bu toplulukların içine girmek, buralarda çalışma yürütmek ve devrimci gençlik mücadelesine katkı sunmasını sağlayabilmektir. Bunu yaparken dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var tabi. Eğer topluluklar kitle çalışmamızın özel bir alanı olacaksa, bu alanlar içerisinde gerçek anlamıyla çalışılabilinmelidir. Yani yalnızca gerekli durumlarda kullanılan bir araç olarak değil çalışmanın sürekli yürütüleceği alanlar olarak görülmelidir. Tersi durumda, yani yalnızca gerektiğinde kitle çalışmamızın parçası haline getirildiğinde, o topluluk içerisinde bulunan öğrenci kitlesi nezdinde, istemeden de olsa, samimiyetsiz olduğumuz yönünde bir izlenim yaratabiliriz. Ancak bu alanlarda sürekli var olunduğu koşullarda hem böyle olumsuz bir izlenim ihtimali ortadan kalkacaktır hem de topluluğun ve tek tek öğrencilerin politikleştirilerek taraflaştırılması mümkün olabilecektir.

Bu yapılamadığı koşullarda, yani öznel sorunlarımızdan kaynaklı olarak topluluklar içerisinde sürekli bir çalışma yapamadığımız durumda, ikinci bir müdahale biçimi olarak, belli gündemler üzerinden bile olsa toplulukların desteğini alabilmenin ve/veya onlarla birlikte iş yapabilmenin olanaklarını yaratabilmek gerekir. Bunun nasıl yapılacağı ise söz konusu yerelin nesnel durumunun kaçınılmaz bağlayıcılığı nedeniyle tümüyle yerel güçlerimizin durumuna ve inisiyatifine kalmaktadır.

2. Yerel yayınlar/bültenler

Kitle çalışmamızın özgün araçları olarak yerel yayınları/bültenleri de tartışmak gerekir. Öncelikli olarak da bu araca önem katan ihtiyacı tanımlayabilmek gerekiyor.

Gençlik hareketinin sorunları üzerine yaptığımız hemen her değerlendirmede hareketin darlığı ve siyasal gençlik özneleri ile gençlik kitleleri arasındaki kopukluğa vurgu yapıyoruz. Bunu gidermenin yolunun da etkin bir kitle çalışmasından geçtiğini belirtiyoruz. Sermayenin üniversitelere ve gençliğe yönelik saldırılarının çok yönlülüğü düşünüldüğünde, sözünü ettiğimiz etkin kitle çalışmasının da çok yönlü olarak yürütülmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Buna bağlı olarak da genel olarak kapitalizmin ve sermayenin üniversitelere yönelik saldırılarının teşhirinin aynı biçimde çok yönlü olması kaçınılmaz bir sonuç oluyor.

İşte burada yerel yayınlar/bültenler, gençlik içinde böylesi çok yönlü bir kitle çalışmasında işlevsel araçlardır. Bu kimi zaman herhangi bir gündem üzerinden yürütülen kitle çalışmasının ek bir aracı olarak kendisini ifade eder, kimi zaman dönemsellikten de öte olarak yerelde kurumsallaşmış bir çalışmanın somut göstergesi olma anlamını taşır.

Yerel yayınlar/bültenler gençlik kitleleri ile doğrudan bağ kurabilmek açısından da önemli bir araçtır. Mal edilebildiği ölçüde kitlelerle doğrudan bağ kurabilmenin kanalını açmaktadır ve var olan bağların güçlenmesini sağlamaktadır.

“Her yayın bir örgütsel oluşum ve düzeyin ürünü olduğu gibi, bir örgütlülüğü geliştirmenin de temel araçlarından biridir. Burada karşılıklı bir ilişki, diyalektik bir bağ vardır. Eğer bir yayın tartışılıyorsa, orada bir örgütlenme, örgütlenmenin kucaklayıp harekete geçireceği güçler, örgütsel organizasyona dayalı bir siyasal çalışma, bu çalışmanın hedefleri vb. söz konusudur.” (Gençlik faaliyetinde mahalli bültenler üzerine, Ekim Gençliği, 1 Temmuz '98)

Alıntıda da belirtildiği gibi, yayınlar ile örgütlenmeler arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Söz konusu ilişki yerel yayınlar/bültenler için de geçerlidir. Yerel yayınlar/bültenler esasta örgütlenme ihtiyacını karşılayabilmektedirler. Bunu iki biçim altında tarifleyebiliriz. İlk olarak halihazırda var olan esnek bir örgütlenmenin kendisini geliştirmesi ve yetkinleştirmesi için etkili bir araç olabilirler. İkinci olarak da esnek bir örgütlenme oluşturmaya çabalayan bir yerel çalışmanın, bu konuda adım atabilmesi açısından anlamlı bir araç olmaktadırlar. Dağınık duran, örgütlü bir biçime kavuşturulamayan çeper ilişkilerin politik gündemler ya da kültür-sanat üzerinden bir araya getirilmesi açısından yerel yayınlar/bültenler küçümsenmeyecek olanaklar sağlayabilirler.

Elbette ki yerel yayın/bülten çalışmasında da dikkat edilmesi gereken belli başlı noktalar var. Bunlardan ilki yerel yayının/bültenin içeriği konusudur. Burada karşımıza çıkacak sorun esasında esnek çalışmanın esnekliğinin kavranmasında oluşan sorundan bağımsız değildir. Yerel yayınlar/bültenler çok değişik gündemler üzerinden çıkarılabilir. Çıkış noktası olarak kültür-sanat konuları belirlenebileceği gibi, akademik sorunlara yönelik ya da genel politik gündemlere yönelik olarak yerel yayınlar/bültenler de çıkarılabilir. Tüm bunların esas noktası ise esnek bir örgütsel işleyişe sahip olmaları gerekliliğidir. Ancak bu yerel yayının/bültenin içeriğinde veya söylediği sözde esnemek olarak algılanmamalıdır. Nasıl ki “yerel yayında/bültende sadece düzeni teşhir eden veya sosyalizmi öne çıkaran yazılar olmalıdır” anlayışı tutucu olarak tanımlanacaksa, “yerel yayın/bülten esnek bir araç ve esnek bir örgütlenmesi var. Yazıların içeriği de buna uygun olarak esnek olmalıdır” anlayışı da o denli geri bir tutum olabilir. Yerel yayının/bültenin esnekliği içeriğinden değil, onu çıkaran örgütlenmenin işleyiş yapısı veya taban inisiyatifine açıklığı üzerinden tartışılmalıdır.

İkinci bir önemli nokta ise yerel yayın/bülten faaliyetini örgütleyen güçlerin düzeyleridir. Yerel yayın/bülten hangi gündem üzerinden çıkarılıyorsa, söz konusu faaliyeti örgütleyen güçler o konularda belli bir birikim ve donanıma sahip olmalıdır. Siyasal gündemler üzerinden kurgulanan bir yerel yayında/bültende bu açıdan ciddi bir zorlanma yaşamayabiliriz. Zira merkezi gençlik yayınımız bu konuda var olan açığı kapatabilir. Fakat özellikle kültür-sanat gibi başlıkların işlendiği yerel yayınlarda/bültenlerde belli bir zorlanma yaşanabilir. Çoğu zaman kültür-sanat başlıklarını işleyen bültenlerin çıkarılmasının daha kolay olduğu düşünülür. Film ve kitap tanıtımları, bunların yanına kondurulmuş bir şiir ile yerel yayın/bülten çıkarılabileceği düşünülebilir. Düzenin gençlik kitlelerinin tüm kültür-sanat anlayışını abluka altına aldığı ve ona yön verdiği hesaba katılırsa, düzenin ablukasını bu cepheden boşa düşürebilmek için çok daha güçlü ve nitelikli bir içerik sunabilmenin zorunluluğu kavranabilir. Bunun belli bir birikime yaslanmayan geçiştirme yazılarla yapılamayacağı da açıktır.

Önümüzdeki dönemde, mümkün olan tüm yerellerimiz yerel yayın/bülten faaliyetini hem merkezi politikalarımızı yerelde özgünleştirebilmek için hem esnek örgütleri oluşturabilmek veya var olanları devrimcileştirebilmek için yerel yayın/bülten faaliyeti konusunda somut adımlar atmayı önüne koymalıdır.

3. Merkezi-yerel çalışma ilişkisi

Bugün çubuk bükmemiz gereken diğer bir alan ise politika belirleme eksenine oturan merkezi çalışmamız ile yerel çalışmalarımızın belli bir bütünlüğe kavuşturulabilmesi sorunudur. Öyle ki, biz merkezi olarak süreci tahlil ediyor, hareketin sorunlarını tespit ediyor ve çözüm yolları öneriyoruz. Yalnızca bununla da sınırlı kalmayarak yerellerde izlenmesi gereken yolu genel hatlarıyla ortaya koyuyoruz. Halihazırda bu açıdan da fazlasıyla eksikliğimiz var kuşkusuz. Ancak bugün aradaki ilişkiyi soruna dönüştüren şey, daha çok yerellerin merkezi politikaları hayata geçirip geçirememe sorunudur.

Elbette ki bunun bizi aşan yanları vardır. Yerellerin nesnel durumu, belirlenen merkezi politikaların aynı biçimde hayat bulmasına elverişli olmayabilir. Ancak asıl sorun da merkezi olarak ortaya konulan politikaların yerellerde özgün biçimleriyle hayata geçirilebilmesi sorunudur zaten.

Geride bıraktığımız dönem içinde ortaya konulan “gelecek ve özgürlük” ana temalı kampanya ve bu kampanyanın bir parçası olarak yerel öğrenci kurultayları süreci, konu ile ilgili olarak verilebilecek ve üzerine tartışılması gereken en yakın örnektir. Kampanyanın yerellerde neden merkezi olarak ortaya konulan eksene oturtulamadığı, kampanya sonunda yakın zamanlarda yapılması gerektiği belirtilen öğrenci kurultaylarının neden gerçekleşmediği, gerçekleşenlerin ise dar ve yüzeysel kalmış olması, buranın tartışması ve açığa kavuşturması gereken bir sorundur.

Geride kalan “gelecek ve özgürlük” kampanyası çerçevesinde önümüze öğrenci kurultayları toplamayı koymuş, bu kurultayları da birleşik bir hareketin dayanak noktaları haline gelebilmesi için diğer siyasal gençlik özneleriyle birlikte yapmayı planlamıştık. En azından gençlik örgütleriyle bu yönlü bir tartışma süreci başlatmayı, tartışmaların tıkandığı yerde ise kendi gücümüze dayanarak kurultayları örgütleme iradesi göstereceğimizi ifade etmiştik. Ancak kimi yerellerimiz gençlik örgütlerinden gelecek olası olumsuz tepkileri önden düşünerek daha en başından kendi gücüne dayanan bir süreç yoluna gitmişlerdir. İşte bu durum yukarıda işaret ettiğimiz merkezi-yerel çalışma arasındaki ilişkilerdeki soruna iyi bir örnektir. Zira merkezden birleşik bir çalışmayı hedeflenen kampanyayı yerelde tek başına omuzlama yoluna gitmek üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur.

4. Çeper örgütlenmeleri

Buraya kadar yaptığımız tartışmalardan sonra örgütlenme sorununa da çubuk bükmek gerekmektedir. Burada insanların tek tek nasıl örgütlenebileceği üzerinde durmayacağız. Zira bu konuda somut bir reçete sunmak tümüyle olanaksızdır. Bir insanın örgütlenme süreci ve yöntemleri nesnel duruma, kişilik özelliklerine ve kendisiyle ilgilenen kişinin becerilerine göre değişkenlik göstermektedir. Dolayısıyla da bu ayrı bir tartışmanın konusudur.

Burada esas olarak çeper ilişkilerin örgütsel bir forma kavuşturulabilmesi sorununu tartışmalıyız. Çeper örgütlenmelerinden kastımızın eğitim grupları, yayın tartışma grupları, kültür sanat grupları gibi ilişkilerin bir araya getirildiği ve bir anlamda çalışma açısından üretim sürecine sokulduğu birliktelikler olduğunu belirtelim.

Tüm bunlar devrimci örgütü çevreleyecek, çalışmanın gelişmesi ve yaygınlaşmasında etkili birer araç olacaktır. Açık ki çeper örgütlenmelerinden yoksun bir çalışma, gelişme dinamiği açısından her dönem belli sınırlılıklar yaşayacaktır.

Daha somut anlatacak olursak, gündemimize aldığımız herhangi bir çalışmaya çevre güçlerimizden oluşturulacak bir komite ile başlamak, daha bu başlangıç aşamasında çalışmanın etkili ve güçlü bir çıkış yapmasının dayanağı olacaktır. Ayrıca düzenli periyotlarla geçekleştirilen tartışma toplantıları veya etkinlikler de bu açıdan oldukça önemli bir yerde durmaktadırlar. Ancak buradaki temel nokta, bunların sürekliliğinin sağlanabildiği ölçüde örgütsel bir forma kavuşturulabilmesidir. Bir çok insanın katıldığı toplantılar düzenlemek, film gösterimleri yapmak ne kadar anlamlıysa, tüm bunları bu toplantı ve etkinliklere katılan bileşen ile beraber yapabilmek, bu anlamıyla da yapılan işe örgütsel bir biçim kazandırmak da en az o kadar anlamlı olacaktır. Bugünün gençlik hareketinin sınırlarıyla beraber ilişkilere örgütsel şekil verebilmenin zorlukları düşünüldüğünde, bu konuda atılacak her olumlu adımın esas anlamı ve önemi daha iyi görülebilir.

C-Taşra üniversitelerinde ve Meslek Yüksek Okulları'nda kitle çalışması

Özel bir başlık olarak taşra üniversitelerinde ve Meslek Yüksek Okulları'nda (MYO) yürütülecek kitle çalışmasını tartışmak oldukça önemlidir bugün. Zira çalışmamızın bu alanlara taşınması ya da buralarda doğan imkanların değerlendirilmesi konusunda belli problemler yaşayabiliyoruz.

İlkin taşra üniversiteleri üzerinde duralım. Her şeyden önce taşra üniversitelerinin politik anlamını, gençlik hareketi içerisinde tuttuğu yeri bilince çıkartmak gerekiyor. Açık ki taşra üniversiteleri gençlik hareketine yön verilmesi açısından daha geri bir yerde duruyor. İstanbul ve Ankara gibi şehirlerdeki üniversitelerde yaşanan hareketlenmelerin hızlıca diğer yerlere yayılması ve buralardaki eylemli sürecin hareketin ekseni haline gelmesi anlaşılabilir bir durumdur elbette. Fakat bunun böyle olması taşra üniversitelerine öneminden bir şey kaybettirmiyor.

Eskiden beri üniversite kapılarının işçi ve emekçi çocuklarına kapatıldığından söz ediyoruz. Elbette ki süreç, bu sonucu birden doğurmuyor. Bilindiği gibi üniversite kapılarına dayanan emekçi çocuklarının büyük bir bölümü kendilerini taşra üniversitelerinin içinde buluyor. Her yönüyle ticarileşen eğitim, büyük şehirde yaşamının maddi zorlukları emekçi çocuklarını çoğunlukla taşra üniversitelerine yönlendiriyor. Taşra üniversitelerine dolan bu kitlenin geldiği sınıfsal köken olarak mücadeleye daha yakın olması bile taşra üniversitelerine özel bir anlam yüklüyor. Buradan bakıldığında da taşra üniversitelerinin gelecekte gençlik hareketinde daha belirleyici bir rol oynayacağını söylemek mümkündür.

Buraya kadar kitle çalışmasının araçları ve tarzına dair yaptığımız tartışmanın hemen tümü, belli özgün yanlar içermekle de birlikte, taşra üniversiteleri için de geçerlidir elbette. O zaman burada asıl sorun, taşra üniversitelerinde yürütülecek çalışmanın hangi temeller üzerinden ele alınması gerektiğidir. Tüm üniversite gençliğini kesen paralı eğitim sorunun yanında, özellikle gelecek ve işsizlik kaygısı taşra üniversitelerinde daha yaygın olarak hissedilmektedir. Öte yandan taşra üniversitelerinde gerici baskılar daha ileri boyutlarda yaşanmaktadır. Belki bugün taşra üniversitelerinden doğru bir hareket olmadığı için bu kısım kendisini çok gösteremeyebilir. Ama sözünü ettiğimiz bu gericilik ve baskı ortamı taşra üniversitelerin yapısında vardır.

Anlaşılacağı gibi, taşra üniversitelerinde yürütülen kitle çalışmasında ilk aşamada öne çıkarılacak başlık “gelecek” sorunu olmalıdır. Gelecek sorunu ekseninde bir hareket yaratılabilinirse, yukarıda söz ettiğimiz taşra üniversitelerindeki baskı ortamının kendisini daha somut olarak gösterecek, bu da “özgürlük” sorunun kaçınılmaz olarak gündeme sokacaktır.

Kitle çalışmamızın taşınması gereken başka bir alan olarak MYO'ları da akıldan çıkarmamak gerekmektedir. Bugün liseli gençlik çalışmamız açısından meslek liseleri ne anlama geliyorsa, MYO'lar da üniversite çalışmamız açısından aynı anlama gelmektedir. Buralar işçi ve emekçi kökenli gençliğin yaygın olarak bulunduğu yerlerdir ve buradaki öğrencilerin geleceğin işçileri olmaları diğer öğrenci kitlesine göre çok daha kesindir. Zira onlar bunun için, yani nitelikli işçi olabilmeleri için “yetiştiriliyorlar”.

MYO'larda yürütülecek çalışma bu okulların kendi özgün sorunlarını eksen almalıdır. Teknik eğitim sorunlarının yanında, “staj sömürüsü” gibi alana özel konular etkili bir çalışmaya konu edilebilmelidir.

Sonuç yerine

Kitle çalışmasının sorunlarını hemen tüm yönleriyle tartışmış bulunuyoruz. Ancak tartışmış olmamız sorunu çözdüğümüz anlamına gelmiyor. Tersine, asıl mesele buradan sonra başlıyor. Buradan alanlarımıza döndüğümüzde, ilgili platformlar, çok geçmeden, buradaki tartışmalara da yaslanarak, konuyu kendi yerel özgünlüğünde bir kez daha tartışabilmeli, önümüzdeki döneme çalışmanın yol, yöntem ve hedefleri bakımından hazırlıklı girebilmelidir. Bu yapılabildiği takdirde yeni dönemi kazanmamızın ve yine bu dönemden güçlenerek çıkmamızın tek koşulu, yapılan planlamaları hayata geçirebilmek için gösterilecek iradi çabanın kendisidir. “Genç komünist” kimliğinin getirdiği irade ve sorumluluk bu son koşulun da yerine getirilmesine yeterince olanak sağlamaktadır.

(3. Ümit Altıntaş Gençlik Kampı'nda “kitle çalışmasının sorunları” başlığıyla düzenlenen oturumda yapılan sunumdur...)

(Ekim Gençliği, sayı: 136, 15 Şubat / 15 Mart 2012)