Kısaca 'Hartz IV’ saldırısının kapsamı

  • Arşiv
  • |
  • Dünya
  • |
  • Avrupa
  • |
  • Sosyal mücadele
  • |
  • 05 Ekim 2012
  • 11:31

(05.10.12) - 1998 yılında hükümete gelen Schröder-Fischer (SPD-Yeşil) Koalisyonu, finans kapitalin istekleri doğrultusunda köklü gerici reformları hayata geçirdi. VW tekelinin o zamanki yönetim kurulu başkanı Peter Hartz, patronların isteklerini programlaştırarak SPD’li Başbakan Gerhard Schröder’e iletti. Schröder-Fischer hükümeti, gelen istekleri yasalaştırarak finans kapitale tarihi bir hizmet sundu. ''Bu reformları sosyal demokratların dışında, başkaları yapsaydı yer yerinden oynardı'' diyen burjuvazi, reformlar için sırtına bindikleri atın, gerici saldırılar için ne kadar uygun olduğunu açıklıyordu.

Yapılan gerici ve saldırgan yasalar, dönemin VW Yönetim Kurulu Başkanı P. Hartz’ın adıyla ''Hartz1-2-3-4'' diye yasalaştırıldılar. Tek başına bu isimlendirmeler bile, yapılan yasaların sınıfsal karakterini açıklamaya yetiyor.

'Hartz I', kiralık firmaların hareket sahasını genişletti, taşeronlaştırmalar katlanarak arttı. 'Hartz II', kapitalistlere hiçbir yükümlülük getirmeyen ucuz Minijob (küçük işler) uygulamasını yasallaştırdı. 'Hartz III', işten çıkartmaları kolaylaştırdı. 'Hartz IV', işsizlik yardımıyla sosyal yardımı birleştirdi. İşsizleri, 'ölmek için çok, yaşamak için az' olan 374 Euro’yla açlığa mahkum etti. Bu 'yardımı' alabilmek için, işsizlere, Minijob denilen ve saati 1 Euro olan işlerde çalışma mecburiyeti getirildi. O zamana kadar üç yıl olan işsizlik parası alma hakkı da, bir yıla düşürüldü. İşsizlere mesleklerinin dışında işlerde ve daha düşük ücretle çalışma zorunluluğu getirildi vb... 'Hartz IV', birden üçe kadar olan yasaların tamamlayıcısı olarak, çok yönlü saldırıların tamamlayıcısı oldu.

İşçi sınıfının emeğini sömürerek büyüyen, Euro Bölgesi'ndeki emperyalist rekabette başa baş güreşen, dünya pazarlarının paylaşılmasından daha çok pay isteyen, daha saldırgan bir emperyalist politika izleyen Alman emperyalizminin büyümesinin arkasında bu gerçekler yatmaktadır.

2004 yılının Ağustos ve Eylül aylarında, bu saldırgan politikalara karşı 250 bin insan her pazartesi sokaklara çıktılar. Pazartesi eylemleri (Montagsdemo), sayısal katılımdaki düşüşe rağmen bugüne kadar varlığını sürdürdü. Bu eylemlerin deneyimlerini, başından beri eylemlerin içerisinde yer alan Stuttgart'taki Bosch işletmelerinde çalışan Jörg Zimerman'la yaptığımız röportajda konuştuk...


Montagsdemo eylemcileri Türkiye işçi sınıfına dayanışma selamlarını yolluyorlar


- Türkiye'de haftalık yayın yapan Kızıl Bayrak gazetesi olarak sizinle montagsdemo eylemleri üzerine konuşmak istiyoruz. Öncelikle okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?

- Benim adım Jörg Zimerman. Montagsdemo’da başından beri, yani 2004 yılından beri yer alıyorum. Bosch firmasında çalışıyorum.

- Montagsdemo ne zaman ve hangi nedenlerle başladı? Önündeki hedefler neydi?

- Schröder-Fischer hükümeti, VW Yönetim Kurulu Başkanı Hartz'ın hazırlayıp İşverenler Birliği ile hükümete sundukları 'Hartz IV' tasarısını yasalaştırdılar. Bu “yasal” saldırı, ülkenin batısında büyük tepki ve protestolara yol açtı. 'Hartz IV' yasası, çalışma yaşamına ve sosyal yaşama yönelik büyük bir saldırıyı amaçlıyordu. Montagsdemo, bu hareket içerisinde, 2004 yılı yazında başladı. DDR halkının bürokratik diktatörlüğe karşı direnişinde gelenekselleşen “Biz halkız, çözüm burada!” şiarını temel aldı. Birçok şehirde yapılan montagsdemolara, aylarca 200 binin üzerinde insan katıldı. Güçlü bir kitlesel hareket ortaya çıktı.

- Montagsdemo nasıl bir başarı elde etti?

- Gerçeği söylemek gerekirse, 'Hartz IV' yasası hala duruyor. Ancak bu hareket büyük bir politik başarı sağlayarak politik krizi aştı, insanlara kendi amaçları için mücadele etmenin anlamını yeniden hatırlattı.

8 yıldan fazla bir zamandır süren montagsdemoların, katılımdaki düşüşe rağmen devam ediyor olması büyük bir başarıdır. Almanya'daki en uzun soluklu eylemdir. Bu eylemler, devletin önümüze çıkardığı engel ve zorluklara karşın sürdürülmüştür. Yerel ve merkezi hükümetler, bu eylemlerin son bulması için çok yönlü bir baskı politikası hayata geçirdiler. Hala da geçiriyorlar. Ancak bunda başarılı olamadılar.

- Kaç şehirde montagsdemo eylemleri yapıldı?

- Başta da söylediğim gibi, ilk yıllarda eylemlere büyük ilgi ve destek vardı. 200 binden fazla insan aynı gün aynı saatte ülkenin değişik merkezlerinde ortak talepler için eyleme çıkıyorlardı. Bu önemliydi. Şimdi yapılan eylemlere katılımda düşüş var. Yüzbinlerden binlere bir düşüş yaşandı. Ancak buna karşın, eylemlerde yer alan insanların bu mevziye sıkı sıkı tutunarak istikrarlı bir eylem ortaya koyuyor olmaları da şimdiki hareketin üstünlüğüdür. Montagsdemo’nun başlangıcındaki gibi yüzden fazla merkezde aynı gün ve saatte yüzden fazla merkezde ortak talepler için yapılıyor olması da bu hareketin üstünlüklerindendir.

Bu harekette yaşanan kitlesel düşüşe karşın hareketin kendisi örgütlülüğü ve istikrarlılığıyla üstünlüğünü ortaya koyuyor. Montagsdemolarda açık mikrofon ve demokratik tartışmalar yapılarak ortak iş yapma alışkanlıkları oluşuyor. Gözlemlediğimiz başka bir gerçek de, Montagsdemolar son bir yıldır insanların ilgisini yeniden çekmeye başladı. Eylemlerde aktif olarak yer almasalar da dinleyici ve tartışmacı sayısında fark edilir bir yükseliş yaşanıyor. Bu da bize ilginin arttığını gösteriyor.

- Devletin Montagsdemoya karşı reaksiyonu nasıl oldu?

- Başlangıçta devlet bu eylemlere şiddetle karşı çıktı. Büyük merkezlerdeki eylemleri takip ederek, bu eylemlerin nasıl sonlandırılabileceği yönünde taktik oluşturmaya çalıştı. Hükümet, burjuva basın ve gerici-bürokratik sendikaların yönetimleri ile eylemlere karşı karalama kampanyası yürüttü. Eylemleri bölerek parçalamaya çalıştılar. Sendikaların gerici yönetimlerini ve kimi örgütleri de bu gerici amacın hayata geçirilmesinde kullandılar.

Devletin bu çok yönlü saldırısı eylemlerin zayıflamasında önemli bir başarı elde etti. Devlet, medya aracılığıyla işsizlere karşı da karalama kampanyası yürüterek işsizliğin gerçek nedenlerini gizlemeye çalıştı. İşsizlerde suçluluk ve aşağılık kompleksi yaratmaya çalıştılar. 1 Euro'luk İş (1 Euro Job) yasasını hayata geçirerek, işsizlerin beceriksiz ve değerlerinin ancak 1 Euro edebileceği yanılsamasını yaratarak işsizleri kendilerine karşı yabancılaştırmayı önemli oranda başardılar. Burjuva medya bu saldırıda önemli ve sınırsız bir rol üstlenerek görevini yerine getirdi.

Diğer yandan, devlet ceza davaları açarak montagsdemo eylemcilerini yıldırmaya çalıştı. Yerel ve merkezi yönetimler, belediyeler, çıkardıkları zorluklarla montagsdemoyu maddi ve manevi olarak çökertmeye, bitirmeye çalışıyorlar. Tek başına Stuttgart'ta montagsdemo eylemcilerine karşı 6 değişik dava açıldı. Bu davalar oldukça komik gerekçelere dayanıyor. Yardım toplanması, ses cihazlarının belirlenen ses yüksekliğini aşması veya cihazların yönünün 10 derece yanlış konumlandırılması gibi sudan bahanelerle davalar açılıyor. Bu davaların çoğunu kaybetseler de dava açmakta geri kalmıyorlar. Amaçları bizleri yıldırmak.

- Bundan sonra montagsdemoyu nasıl sürdürmeyi planlıyorsunuz?

- Her yıl olduğu gibi, bu yıl da 6 Ekim'de Berlin'de büyük bir yürüyüş yapılacak. Biz eylemlerimize devam edeceğiz. Krizin yüklerini çalışanların omuzlarına yıkma saldırısına karşı bu mevziyi elde tutarak karşı duracağız. Buradaki deneyimlerimizden yeni bir mücadelenin başlatılmasında yararlanacağız.

- Türkiye'deki işçilere ve işsizlere ne söylemek istersiniz?

- Montagsdemonun enternasyonalist karakteri vardır. İşçi ve emekçilerin ortak düşmanı bir ve aynıdır; uluslararası finans kapital ve kapitalizmdir. Biz onlara karşı mücadele ediyoruz. Büyük TEKEL Direnişi'yle dayanışma içinde olmuştuk. Onların direnişini burada tanıtarak dayanışma çalışması içerisinde yer aldık. Büyük işletmelerde çalışan Türkiyeli göçmen işçilerle de ortak çalışmayı çok önemsiyoruz. Kapitalist sistemin krizi öncelikle göçmenleri etkiledi. İşsizlik, kiralık firmalarda çalıştırılma er çok onların payına düşüyor.

Türkiyeli göçmen işçilerin sınıf mücadelesinde direk ve aktif rol üstlenmeleri çok önemli. Gelecek büyük ve çok yönlü saldırıları ancak ortak mücadeleyle göğüsleyebiliriz.

- Siz de BOSCH'ta çalışıyorsunuz. Bursa'daki BOSCH işletmelerinde çalışan arkadaşlarınız Türk Metal sarı sendikasının egemenliğine son verdiler. Bundan haberiniz var mı? Ne söylemek istersiniz?

- Bu önemli bir sendikal başarıdır. Buradan Bursa'da olan bitenleri izliyoruz ve haberimiz var. İşverenin yeni sendika Birleşik Metal-İş üzerinde yoğun baskılarının olduğunu da biliyoruz ve bu baskıyı BOSCH çalışanlarına ileterek sendikal baskıya karşı mücadeleye çağırıyoruz. Bursa'da olup bitenleri takip etmekle görevli bir grup oluşturuldu. Onlar aracılığıyla da bilgi sahibi oluyoruz. Ayrıca BİR-KAR'dan arkadaşlar da bizleri bilgilendiriyorlar. Burada, 'sosyal' BOSCH olarak kendisini pazarlayan BOSCH tekeli yalnız Bursa'daki sendika üzerinde baskı yapmıyor. Aynı zamanda Süd-Kore'deki sendikalara da baskı yapıyorlar. Bosch'un bu saldırılarına gerek sendikal temelde gerekse tabandan ortak mücadeleyle karşı durmalıyız.

- Zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Mücadelenizde başarılar diliyoruz...

- Ben de teşekkür ederim. Türkiye'deki sınıf kardeşlerime, öncelikle de BOSCH'taki çalışma arkadaşlarıma dayanışma selamlarımı yolluyorum. Ortak mücadelemizle kazanacağız.

Kızıl Bayrak / Stuttgart