Katılmak mı boykot etmek mi? 2013 seçimlerinin zorlukları ve İran muhalefeti - Muhammed Ali Kadivar

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • Değerlendirme
  • |
  • 20 Eylül 2012
  • 10:29

4 Eylül 2012

İran'da yaklaşan 2013 devlet başkanlığı seçimleri, İran muhalefeti içinde çatlakları harekete geçirecek ve derinleştirecek gibi görünüyor. Muhalefetin bir kesimi seçime katılma üzerinde düşünüp taşınmaya ve tartışmaya başlarken, diğer kesimleri ise ilkesel olarak katılmaya karşı çıkıyor. Örneğin ünlü bir reformcu stratejist, seçimin “örgütlenme ve eylem için bir fırsat olduğunu” ileri sürdü. Bu sırada bir başka ünlü aktivist gazeteci 2013'te tek olası seçimin, rejim “içindekilerin” katılımıyla olacağını ve demokrasi yanlısı güçlerin seçime girme şansının olmadığını yazdı. 2013 seçimlerinin olanakları ve kısıtları üzerine tartışmalar, yönetimi biçimini dönüştürmek ve gelecekte demokratik bir rejim kurmak için en etkin stratejiler üzerine İran muhalefetindeki daha derin bölünmeyi yansıtıyor.

İktidarlarını demokratik diye meşrulaştırmak için manipüle edilen seçimler düzenleyen otoriter rejimlerde katılım ya da boykot sorunu, muhalefet için genel bir ikilem olmuştur. Bu rejimler aynı zamanda muhalefeti bölmek ve zapt etmek için bir teknik olarak seçimlerden istifade ediyorlar. Rusya, Malezya ve Gana, yarışma dayanan ve otoriter olarak adlandırılan diğerleri arasından böyle rejimlere örnektirler.

İran'da son yirmi yıldır devlet başkanlığı seçimleri, mevcut ittifaklar için baskı ve rejimdeki siyasi güçler arasında yeni koalisyonlar için olanaklar yaratmıştır.1997 seçimlerinde eski devlet başkanı Ali Ekber Rafsancani ve adamları tarafından temsil edilen Modern Sağ, Geneleksel Sağ'dan koptu ve başkanlık yarışında Muhammed Hatemi'yi destekleyen İran'ın o zamanki sol kanadı ile ittifak kurdu. Hatemi'nin kampanyası ve sivil toplum, hukukun üstünlüğü ve özgürlük hakkındaki sloganları, yeni ortaya çıkan orta sınıfın yanı sıra gençlerin ve kadınların talepleri ve arzularında yankı uyandırdı. Hatemi ve müttefikleri ezici bir zafer kazandı ve daha sonra Reform Hareketi olarak adlandırılan şeyin başlangıcı oldu.

2005 yılında seçimlerde üç adayı destekleyen reformcular ve Hatemi'nin 1997 kampanyasının önemli bir sacayağı olan öğrenci hareketi seçimi boykot ettiği için bu büyük ittifak dağıldı. 1997 ittifakının dağılması, İran rejimindeki tutucuların 2000 yılından itibaren reformcular üzerindeki baskıyı artırması ve değişik reformcu fraksiyonların tutucuların bastırmasıyla baş etmek için farklı karşı stratejileri savunması sonucu meydana geldi. 2005 yılındaki yenilgileri üzerine kafa yoran çeşitli reformcu analist ve gazeteciler, eğer değişik reformcu fraksiyonlar koalisyonlarını korumuş olsalardı, reformcu adaylardan ikisinin, üçüncü reformcu adaydan ya da seçimi boykot edenlerden bir milyondan daha az oy gelse Ahmedinecad'ı sandığa gömeceklerini öne sürdü.

Ancak 2009 yılında, Mahmud Ahmedinecad'ın dört yıllık korkunç başkanlığı, farklı siyasi güçleri başka bir siyasetçiyi başkanlık sarayına gönderme aciliyetine ikna ettiği için seçime girme ya da boykot etme üzerine tartışma 2005'teki gibi derin değildi. Muhalefetin 2009 yılında iki adayla seçime girmesine karşın seçime girme stratejisini sorgulamadılar.

2013 seçimlerinin yakın zamanın reformcu ittifakları üzerindeki etkisi, daha çok iktidardaki tutucuların seçimde ne kadar rekabete izin vereceğine bağlıdır. Eğer iktidardakiler, Hatemi'nin ikinci döneminde başkan yardımcısı olan ve Yeşil Hareket ile asla ilişkilenmemiş Muhammed Rıza Arif gibi eski reformcuların bazısını cesaretlendirir ve nüfuz ederse, reformcular ve Yeşil Hareketin seçimde birleşik bir şekilde hareket etmelerine büyük bir zorluk yaratacaklardır. Böyle bir strateji, birkaç adayı destekleme üzerine muhalefeti bölebilir ve aynı zamanda rejim tarafından düzenlenen seçimlere katılmak ya da katılmamak üzerine hareketteki önceki bölünmeleri yeniden harekete geçirebilir.

Bu yüzden eski devlet başkanı Muhammed Hatemi gibi reformcu siyasetçiler, tutucuların seçim stratejisinin nabzını yokluyor görünüyorlar. Hatemi, kamuya açık toplantılarının birinde popüler bir seçim yapmak için öncelikle siyasi atmosferin müsait olması gerektiğini ifade etti.

Muhalefetin özellikle kendini reformcu kamptan ziyade Yeşil Hareket ile ilişkilendiren daha genç ve daha radikal üyelerinin forum ve toplantılarından yansıyan resmi olmayan haberler, seçimlere katılmaya pek de hevesli olmadıklarını akla getiriyor. Bunlardan bazısı en azından seçimlere katılmayı değerlendirmeden önce Yeşil Hareketin liderleri Musavi ve Kerrubi'nin serbest bırakılması gerektiğini inanıyor. Diğerleri ise 2009 yılındaki sahtekarlık ve bastırmadan sonra herhangi bir seçime katılmanın anlamsız olacağı ve halk hareketine zarar vereceği fikrindeler. Bu doğrultuda Yeşil Hareketin belli başlı web sitelerinden biri olan Jaras'taki bir yazı, gerçek bir seçimin yapılması için mücadele veren bir sosyal hareket olarak Yeşil Hareketin varlığını ve yapısını yadsıyan “düzmece” 2013 seçimlerine katılma çağrılarını eleştirdi.

İç tartışma, 1997-2005 reformizmi ile 2009 seçiminden sonra ortaya çıkan Yeşil Hareket arasındaki büyük stratejik farklılıklardan birine ışık tutuyor: birincisi, kitle hareketliliğinin yaşayabilirliği noktasında karamsar ve mevcut siyasi kurumlar içerisinde çalışmaya daha eğilimliyken, ikincisi İran halkının demokratik özlemlerini ilerletecek en iyi yolun kitle hareketliliği olduğu fikrindeydi. Yeşil Hareketin yüz binlerce insanı Tahran sokaklarına döken şaşırtıcı kapasitesi, önceki reformcu stratejileri gölgede bıraktı ve onları bir süreliğine marjinalleştirdi. Hükümetin Yeşil Hareketi görece başarılı baskılaması ve hareketin 2010 yılından beri adım adım çekilmesi, kurumsal siyasete katılmayı vurgulayan marjinalleşen reformcu stratejilerin tekrar sahneye dönmesini mümkün kıldı.

Reformcu liderler muhalefet içindeki bu çatlakların farkında ve bundan endişe duyuyor görünüyor. Bu endişelere karşılık olarak, önde gelen bir reformcu siyasetçi olan Abdullah Nuri, reformcu hareket ile Yeşil Hareket arasındaki ayrımı reddetti ve reformcu kamp içindeki tüm farklılaşan eğilimleri temsil eden bir düşünce kuruluşu (think tank) kurulmasını önerdi. Abdullah Nuri, Hatemi'nin kabinesinin o zamanki muhafazakar meclis tarafından yüce divanda itham edilen ve gazetelerinde yazdığı eleştiren ve ilerici yazıları nedeniyle hapsedilen içişleri bakanıydı. Nuri'nin siyasi geçmişi, yorumlarının Yeşil Hareketin radikal mensuplarına hitap etmesine izin veriyor.

2009 seçimlerindeki yüksek katılım oranı, resmi raporlara göre yüzde seksen beşti, İran toplumunda daha fazla siyasi özgürlük, ekonomik refah ve sosyal özgürlükler taleplerinin birikimini gösterir. 2009'dan itibaren siyasi bastırma, ekonomik yaptırımlar ve yüksek enflasyon oranı ile birlikte bu talepleri 2009'dan beri dikkat çekecek derecede şiddetlendirdi. Bu yükselen itirazlar rejim için ciddi bir sorun gibi görünürken muhalefetin de aynı şekilde İran toplumundaki bu talepleri temsil edebilmesi için yankı uyandıran söylemleri ve stratejiyi ustalıkla işlemesi gerekiyor. Bu stratejinin bir parçasının seçimlere katılmak mı yoksa seçimleri boykot etmek mi olacağı, muhalefetin gelecek aylarda tartışacağı bir sorundur. Ancak herhangi bir stratejiyi – ister boykot ister katılım olsun – uygulamak için muhalefetin öncelikle saflarını birleşik ve uyum içinde tutması gerekiyor, bu koşulu yerine getirmek önümüzdeki aylarda yorucu ve zor olacak gibi görünüyor.

Jadaliyya sitesinden kizilbayrak.net tarafından çevrilmiştir.