Karayılan: 4+4+4 Kürtlerle ilgili bir tartışma değil

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 14 Mart 2012
  • 14:42

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, AKP iktidarının Türk eğitim sistemi için getirdiği 4+4+4 formülünün Kürtlerle ilgili bir tartışma olmadığını belirterek, “Peki bu durumda Kürt çocuklarının durumu ne olacak?” diye sordu. Karayılan ayrıca, AKP’nin tüm çözüm kapılarını kapattığını belirterek, devletle mevcut durumda hiçbir görüşme olmadığını vurguladı ve bunların Kürt halkını beklentiye sokma amaçlı iddialar olduğunu söyledi.


ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türkiye’de eğitim 4+4+4 formülü ekseninde gelişen tartışmalar konusunda görüşlerini dile getirdi. Karayılan şunları ifade etti:

AKP VE GÜLEN KOALİSYONU TÜRKİYE’Yİ YENİDEN BİÇİMLENDİRİYOR

“Şimdi Türkiye temel eğitim konusunu çok önemle ele alıyor, bu doğrudur da. Bugün AKP ve Fethullah koalisyonunun iktidarı Türkiye’yi kendi anlayışına göre yeniden biçimlendirmektedir. Cumhuriyet adeta yeniden oluşturulmaya çalışılıyor. Bu nedenle kendileri açısından eğitimi bu anlayışa göre biçimlendirmek de önemli olmaktadır. Bu yüzden kendileri iktidar olarak önemle ele almaktadırlar. Bunun karşısında eski sistemi savunan kesim de tüm gücünü ortaya koymuş bulunuyor.

PEKİ YA KÜRT ÇOCUKLARININ DURUMU?

Şimdi bizim açımızdan sorun şudur; mademki 4+4+4 konusu yani temel eğitim konusu bu kadar önemliyse peki Kürtlere ve Kürt çocuklarının eğitimine aynı önem verilmemektedir? Bu temel eğitim kendileri için o kadar önemli de, Kürtler için neden önemli değildir? Onlar kendi çocuklarının eğitimine bu kadar önem veriyorlarsa, peki bu durumda Kürt çocuklarının durumu ne olacak? Bu çocukların kendi ana dili dışında başka bir dille eğitim görmesi, bunu ana-babalarının iradelerine rağmen zorla dayatmak ne anlama geliyor?

ÜÇ-DÖRT SENEDE ZOR BELA TÜRKÇEYİ ÇÖZEBİLDİM

Ben de ilkokula gittim ama ben üç-dört seneye kadar da zor bela Türkçeyi çözebildim. Şimdi bu konuda Kürt çocukları çok büyük bir dezavantaj konumdadırlar. İlk üç-dört yılı bir kere ancak Türkçeyi öğrenmekle geçirmekte, bu konuda ciddi bir zorlanmayı yaşamaktadırlar.

4+4+4 KÜRTLERLE İLGİLİ BİR TARTIŞMA DEĞİL

Biz bu tartışmalar açısından şunu söylüyoruz; bu yürüttükleri 4+4+4 tartışması Kürtlerle ilgili bir tartışma değildir. Onların kendi çocuklarının eğitimine çok önem verdikleri fakat konu Kürtlerin ana dilde eğitim hakkına geldi mi bunu es geçtikleri görülmektedir. Bu konuda Kürt halkına dayatılan asimilasyon işte buradan başlıyor. Şimdi Erdoğan bazen asimilasyonun ortadan kalktığını söylüyor. Asimilasyonun başladığı yer, beş yaşındaki çocuğa zorla dayatılan yabancı bir dille okutulan yerdir. Bu açıdan halkımız bu tartışmalardan kendisi için sonuç çıkarmalıdır. Sizin için bu kadar önemliyse bizim için de bu kadar önemlidir. Soruna bu eksende yaklaşmak gerekiyor.

KÜRTÇENİN NE EKSİĞİ VAR Kİ SEÇMELİ OLSUN?

En son ilgili Milli Eğitim bakanı “Kürtçenin seçmeli dil olmasının ne mahsuru var” dedi. Kürtçenin ne gibi bir eksiği var ki, seçmeli bir ders olsun? Kürtçe bir ana dil değil midir? Bir halkın, bir toplumun ana dili değil midir? Anadilde eğitim hakkı doğuştan gelen bir halk değil midir? Bu bir insanlık hakkı değil midir? Neden seçmeli ders olacakmış? Kürt dili Kürdistan’da temel eğitim dili olmak zorundadır. Bu hak tartışılmamalıdır bile. Sömürgecilik zorla dayatılacaksa o ayrı bir şeydir. “Kürtçe bir medeniyet dili değilmiş” ya da “Kürtçe seçmeli ders olursa ne olacak ki” deniliyor.

KÜRT HALKINI OYALAMAYA ÇALIŞIYORLAR

Bunlarla Kürt halkını oyalamaya çalışıyorlar. Bir taraftan çeşitli vaatlerle Kürt toplumunu bekletmeye dönük bazı girişimler var. İşte en son dün Abant platformunda da bazı hususlar tartışıldı. Peki bunun pratiği nerededir? Bir taraftan öyle tartışılıyor ama öbür taraftan da Yargıtay mahkemesi Kürtçe ana diliyle savunma hakkını reddeden bir karar alıyor. Kürt halkı şimdiye kadar birçok dönemde hep avutuldu, hep yanıltıldı.

KÜRT SİYASETÇİSİ BIRAKMADIN Kİ, HANGİSİNE SESLENİYORSUN?

Bir bakan da “ben Kürt siyasetçilerine, Kürt annelerine sesleniyorum” diyor. Sen Kürt siyasetçisi bırakmadın ki, hangi siyasetçiden bahsediyorsun? Sen Kürt siyasetçilerini kanadı kırpılmış kuşa çevirmek istiyorsun. Yedi bine yakın çalışanını, kadrosunu içeri atmışsın. Teslim almak, iradelerini kırmak istiyorsun. Bu ne seslenmedir, sen kime sesleniyorsun? Önce bu sömürgeci zihniyetten, baskıdan, insanları çağdışı, ilkel bir biçimde sopayla yola getirmekten vazgeçmelisiniz.

HİÇ BİR GÖRÜŞME DURUMU YOK

Kürt halkını beklentiye sokarak, işte bahar aylarıdır, mücadele dönemi gelmiştir. Tüm çabaları nasıl mücadeleyi gevşetirim, noktasına yöneliktir. Kimisi “görüşmeler oldu, olacak” kimisi anayasa şöyle olacak, böyle olacak, demektedir. Tüm halkımıza, tüm ilgili yurtsever çevrelere buradan açıkça şunu söylüyorum; bir, hiçbir görüşme durumu yoktur, mevcut koşullarda da olması mümkün değildir. Bunun tek bir yolu vardır o da Önder Apo’nun özgürleştirilmesi, Önder Apo’nun görüşmeleri dışarıda başlatmasıdır. Görüşmelerin başka da başarıya gitme şansı yok, gelişme durumu ve ortamı da yoktur. İkincisi, mevcut AKP zihniyetiyle Kürt sorununu çözecek bir anayasanın geliştirilmesi mümkün değildir. Bu kadar Kürt siyasetine karşı siyasi soykırımı geliştiren bir zihniyetten demokratik bir anayasa, Kürt sorununu çözen bir anayasanın çıkması mümkün müdür? Mümkün değildir.

KİMİ KANDIRACAKSINIZ?

Ama şu var, biz halk olarak gücümüzü ortaya koyar, bu zihniyeti işlemez kılarsak, gereken cevabı verir ve kendimizi yanıltmazsak, doğru bir yöntemle mücadeleyi geliştirirsek, derinleştirirsek, direniş temelinde gücümüzü ortaya koyarsak, o zaman çözüm noktasına gelebilirler. Ama şimdi tüm çabaları bölgede kaynayan süreçten Kürtlerin etkilenmemesidir. Herkes özgürlük diye sokağa çıkıyor, acaba Kürtler de çıkacak mı, çıkmayacak mı diyerek, her gün Kürdistan sokaklarında insan avlıyor, bir faşizm ve bir zulüm uygulanıyor. Bu zulmün uygulandığı bir ortamda demokratik anayasanın oluşturulması mümkün mü? Kimi kandıracaksınız? Böyle bir şey mümkün değildir. Bir oyalama ve kandırma taktiği var. Psikolojik savaşın bu biçimde yürütülmesi söz konusudur.

KİMSE KENDİSİNİ KANDIRMAMALI, ORTADA BİR SÖMÜRGECİLİK VAR

En son başbakanın Mardin’de yaptığı konuşma aslında Kürt halkının iradesine ve değerlerine hakaret anlamına gelmektedir. Mardin’de, Kürt halkının yurtsever, özgürlükçü çizgisine karşı resmen bir savaş ilanı ve mücadele başlatılması anlamına gelen bir start vermiştir. Bu nedenle kimse kendisini bu konuda yanıltmamalı, kimse kendisini saf hayallerle kandırmamalıdır. Ortada bir sömürgecilik durumu var. Bu sömürgecilik Kürt toplumunu bastırmak, Kürt siyasetini teslim almak istiyor. Böylelikle bazı işbirlikçiler de yaratarak ve onlara rol biçerek, farklı bir yapılanma geliştirme temelinde Kürt halkının Ortadoğu bölgesindeki bu hareketlenmeden istifade etmemesi için elinden ne geliyorsa onu yapmak istiyor. Bir taraftan Kuzeyde bu kadar baskı ve şiddet uygularken, öbür taraftan da Güney siyaseti yoluyla acaba ben Güney Kürdistan, Batı ve Doğu Kürdistan’ı da kontrol altına alabilir miyim, alamaz mıyım, hesaplarını yapıyor. Yani böylece Kürt halkını kıskaca alma politikası söz konusudur.

KÜRT SORUNUNU ÇÖZME GİBİ BİR POLİTİKA YOK

Ortada Kürt sorununu çözme politikası yoktur. Böyle bir durum söz konusu değildir. Bu açıdan kimsenin Kürt halkını yeni beklentilere sokmasına gerek yoktur. Kürt halkı da bu tür şeylere artık aldanmamalı, mücadelesine yönelmeli, halk ve toplum olarak haklı davasına sahip çıkmalıdır. Halkımızın her zeminde ve her platformda gücünü ortaya koyarak, gerek yurtdışında ve gerekse de yurtiçinde mücadelesini yükselterek, Kürt sorununun çözümünü dayatması temelinde ancak bir çözüm gelişebilir. Türkiye yeni bir karar alırsa sorun o temelde çözülür. Yeni bir karar almadan mevcut karar Kürt halkının dinamiklerini tasfiye etme kararıdır. Sindirme kararıdır. AKP devleti bu kararından vazgeçerse ve yeni bir karar alırsa o vakit Kürt sorununun çözümü söz konusu olabilir. Yoksa bu ortamda bütün ulusal ve uluslar arası hukuku ayaklar altına alarak, İmralı işkence sistemini sürdürmesi, Kürt siyasetine karşı ağır bir uygulamanın yapılması ortamında çözümden bahsetmek kendini kandırmaktan başka bir şey değildir.

AKP ÇÖZÜM KAPILARININ TÜMÜNÜ KAPATTI

Biz neden “Edi Bes e” diyoruz? Çünkü biz zulüm altındayız; büyük bir zulüm vardır. Taş olsa bu zulüm altında çatlayacaktır. Bu nedenle halkımızın gücünü birleştirmesi, daha yetkin bir tarzda mücadelesine yönelmesi, kendine güvenmesi, hem gerillası hem serhildanı hem de diplomasisiyle aktif bir biçimde devreye girmesi temelinde Kürt sorununu dayatarak ve yeni bir karara zorlayarak, çözüm sürecini geliştirebilir. AKP mevcut durumda çözüm kapılarının tümünü kapatmıştır. Bu kapıyı açmak için güçlü bir birliğe, güçlü bir irade ve direnişe ihtiyaç vardır. Kesin olan şey bu gerçekliktir. Başka biçimde yaşanan süreci ele almak kesinlikle yanlıştır. Bu açıdan özellikle içine girmekte olduğumuz bu Newroz süreciyle beraber tüm halkımızın gerçekleri daha doğru görmesi, kendi öz gücüyle mücadelesini yürüterek, çözümü dayatması, kendi çözümünü bu biçimde yaratması gerektiğini önemle vurgulamak istiyorum. Tüm halkımızın bu tarihsel süreçte yurtseverlik görevlerine sahip çıkması ve mücadelesini yükseltmesiyle sonuç alacağına inanıyor, bu temelde herkesi bu tarihi süreçte demokrasi ve özgürlük mücadelesine daha güçlü katılmaya çağırıyorum."

Gülistan Tara - ANF / 14.03.12