İzmir'de “Dinsel gericilik ve devrimci politika” semineri

  • Arşiv
  • |
  • Sol Hareket
  • |
  • Eylem ve etkinlikler
  • |
  • 16 Temmuz 2012
  • 12:52

(16.07.12) - Yaz dönemi boyunca İzmir'de devam edecek olan sınıf seminerleri kapsamında üçüncü seminer 15 Temmuz Pazar günü Çiğli Alevi Yol Derneği'nde gerçekleştirildi.

“Yükselen Dinsel Gericilik ve Devrimci Politika” konulu seminer öncesinde yapılan konuşmada, içinden geçilen çağın buhranlar, savaşlar ve devrimler çağı olduğu ve sınıf devrimcilerinin de bu süreçte devrime Marksizm-Leninizm silahını kuşanarak hazırlanması gerektiği belirtildi.

“Marksistler din olgusuna nasıl bakar?”

BDSP temsilcisi tarafından gerçekleştirilen seminer, din olgusunun Marksistler tarafından nasıl ele alınması gerektiği açıklanarak başladı. Dinlerin ortaya çıkış koşulları ve bunun tarihsel materyalist bir okuması ustalardan alıntılar yapılarak aktarıldı. Dinin idealist felsefenin dayandığı en köklü temel olduğu ve diyalektik materyalizmin savunucusu komünistlerin bu anlamda din ile felsefi-politik anlamda uzlaşmasının mümkün olmadığı fakat dine karşı mücadelede Marksistlerin politik mücadelesinin burjuva aydınlanmacığının pozitivist yaklaşımından kesinlikle farklı bir biçimde ele alınması gerektiği vurgulandı. Marks’ın “gerekli olan dinleri insanlık için vazgeçilmez kılan insani koşullar ile ilişkilerin çözümlenmesidir” önermesinden yola çıkılarak sınıflı toplumlarda dini var eden iktisadi-toplumsal koşulların analizi yapıldı. Dinlerin kendinde bir şey olarak algılanmaması gerektiği, dinin de tıpkı felsefe, ideoloji, kültür gibi sınıf mücadelelerinin kendini var ettiği üretim ilişkilerinin üst yapıdaki yansımaları olduğu belirtildikten sonra Avrupa ve Türkiye’deki toplumsal mücadeleler ışığında din-devlet-sınıf ilişkileri incelendi.

Dinin “halk dini” ve “devlet dini” olarak ikili durumundan bahsedilen sunumda, “halk dini”nin sömürü ve baskı içerisinde ezilen ve kendisine yabancılaşmış, üretim ilişkileri karşısında korku ve çaresizlik hisseden ezilen sınıfların sığınacakları bir liman olduğu tespitinde bulunuldu. Tarihte Thomas Münzer’den, Pugaçocular’a kadar birçok sınıfsal başkaldırıda da ezilen kitlelerin mevcut sömürüye karşı protestosunu ifade etme biçimi olarak kendini var eden bir din olgusu olduğu ifade edildi.

“Devlet dini”nin ise egemen sınıfların emekçi sınıfların kendilerini hedef alacak başkaldırılarının dalga kıranı ve manipülasyon aracı olarak tam anlamıyla gerici bir rol oynadığı ifade edilerek dinsel gericilik olarak ele alınacak güncel olayların bu ikincisinin somut yansımaları olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.

Türkiye ve dünyada dinsel gericiliğin yükselişi; Truman Doktrini, onun devamı niteliğindeki “Yeşil Kuşak” projesi ve devamında da “Ilımlı İslam” projesi üzerinden tarihselliği içerisinde anlatıldı. Türkiye’de emekçi kitleler içerisinde de yaygın bir biçimde dinsel gericilik denince akla sadece AKP’nin gelmesinin yanlış olduğu bunun kökenlerinin çok daha öncesine dayandığı ama özellikle 12 Eylül askeri faşist darbesinin düzlediği yolda serpilip geliştiği vurgulandı.

AKP’nin dinsel gericiliğin dozunu giderek arttırdığının fakat bunu yaparken aslında tüm icraatlarının arkasında dinsel gericilikle malul tekelci büyük burjuvazinin ve uluslararası finans kapitalin dolaysız çıkarları olduğu belirtildi. 4+4+4, kürtaj, üç çocuk doğurun feryatları vb. tüm politikaların dinsel gericilik sosuna bandırılmış sermaye politikaları olduğu ifade edilirken bazı siyasi hareketlerin bu politikaları salt dinsel gericilik üzerinden algılamalarının ve buradan politika yapmalarının düzen tarafından emekçileri “dinci-laik” karşıtlığı üzerinden kutuplaştırarak asıl düşmanı perdelemelerini kolaylaştırabilecek ve sınıfın birliğini alt kimlikler üzerinden parçalayacak sonuçlar doğuracağı vurgulandı.

Komünistlerin, yükselen dinsel gericiliğe karşı amansız bir mücadele vermeleri gerektiği fakat bunu işçi sınıfının devrimci politikasının gereklerine uygun bir biçimde yapmaları gerektiği belirtildi. Modern kapitalist toplumlarda tüm gericiliğin kaynağının burjuva sınıf iktidarı olduğunun hatırlatıldığı seminerde, dinsel gericiliğin arkasında da bu asalak sınıfın ve onun siyasi temsilcilerinin olduğu belirtilerek dinsel gericiliğin geriletilmesinin tek yolunun işçi sınıfının örgütlülüğünü arttırmak, mücadele araçlarını geliştirmek ve kapitalizmin kalelerine saldırmak ile mümkün olacağı, aksi takdirde salt AKP karşıtlığı üzerinden geliştirilecek politikaların dinsel gericiliği zayıflatmak bir yana güçlendireceği vurgulandı.

“İnsanlar ezilenler ve ezenler diye ayrılır”

Dinsel gericiliğin panzehirinin sınıf mücadelesi olduğu, mücadelenin ateşinin işçi ve emekçilerin zihinlerini zehirleyen tüm ön yargıları ve dogmaları hızla küle çevirecek potansiyeli bağrında taşıdığı ifade edilirken TEKEL işçilerinin tüm alt kimliklerinden sıyrılıp 3 ay içerisinde sınıf kardeşliğinin zemininin nasıl kurulacağını somutta gösterdiği vurgulandı. BDSP temsilcisi sözlerini “İnsanlar inananlar ve inanmayanlar diye değil ezilenler ve ezenler diye ayrılır” alıntısıyla tamamladı.

Yaklaşık 3 saat süren seminer soru-cevap bölümüyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir