Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) Rojava’da yani ‘Batı Kürdistan’da PKK’nın izdüşümü olarak gören ezberci ve resmi bakış açısı Suriyeli Kürtlerin bütün manevralarını İmralı ya da Şam’dan biliyor. Kürtlerin stratejisi şimdiye dek ‘Ne rejimden yana ne de Özgür Suriye Ordusu’ndan (ÖSO)’ şeklinde yürüdü. Bu taktik de Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla verdiği “Kürtler rejimden de ÖSO’dan da uzak dursunlar, birlikte yaşadıkları Arap, Ermeni ve Süryani halklarla ittifaklarını geliştirsinler” mesajına dayandırılıyor. Ancak bu, PYD’nin dışındaki Kürt grupların da benimsediği bir strateji. Kuşkusuz ‘Batı Kürdistan’da Öcalan ‘ulusal önder’ muamelesi görüyor ve sözleri karşılık buluyor. Ancak sahadaki gelişmelerin rolü ve PYD’nin geçirdiği süreçler göz ardı ediliyor.
PYD’nin zorlandığı yer
‘Ne rejim ne ÖSO’ mantığıyla kendi bölgelerinde kontrolü ele alan Kürtlerin hafta sonu ÖSO ile anlaşmaları da İmralı sürecine bağlanıyor. İmralı’da barış müzakere edilirken PKK-Suriye ve PYD-PKK ilişkilerinin gündeme gelmesi kaçınılmaz. İmralı sürecinin başlamasında ‘Batı Kürdistan’daki gelişmeler önemli bir etken. Bu durumu göz ardı etmeden bir de sahanın vaziyetine bakalım:
PYD temmuzdan itibaren Afrin, Kobani, Derik, Dirbesiye, Til Temir, Amude ve Girke Lege’nin yanı sıra Halep’te Eşrefiye ve Şeyh Maksud, Şam’da Zorava mahallelerinin kontrolü ele alarak Kürt halkı arasında büyük bir itibar kazandı. Kürt bölgelerinin iç savaştan uzak tutulması, buraların idaresindeki organizasyon yeteneği ve PKK’nın Suriye tabanından güç alan Halk Koruma Komiteleri (YPG) de bu prestijin kaynağıydı. Ancak YPG, Ceylanpınar üzerinden Rasulayn’a (Serekaniye) giren silahlı grupları çok kere geri püskürtse de yerel Arap unsurların da çatışmaya karışması nedeniyle ilçede mutlak hâkimiyet kuramadı. Ve sonunda Rasulayn’ın yönetimini ÖSO ile paylaşmaya ikna olması YPG’ye dolayısıyla PYD’ye olan inancı sarstı.
Savaş riski korkutuyor
Asıl önemlisi çatışmaların Kürtlerin yüzde 15-20’lik oranla azınlık olduğu Haseke’ye sıçrayarak bir Kürt-Arap savaşına dönüşmesi riski arttı. Rasulayn’da ölenlerin bir kısmının Haseki’den gelen aşiret üyeleri olması kenti geriyor. Arap-Kürt savaşı Kürtlerin ‘çatışmasız özgürleşme’ stratejisini yok edebilecek ve rejimin işine yarayacak bir gelişme. Şam’ın nüfus kaydırma politikasıyla şekillenmiş coğrafya Kürt-Arap çatışması için elverişli. Haseke bir yana mesela Rasulayn ile Dirbesiye arasında köyler bir Arap bir Kürt şeklinde dizili. Birine bir alev düşmeyegörsün, sonu gelmez düşmanlıklar alıp başını gider.
Kuşatılmışlık hali
PYD’yi uzlaşmaya zorlayan birkaç gelişme Cezire bölgesi dışında yaşandı. Bir tarafta rejim güçleri Kürtlerin hâkim olduğu alanlara saldırılar başlatırken diğer tarafta doğudan kopuk olan ve ÖSO’nun çevrelediği yerler üzerindeki baskı arttı. Suriyeli gazeteci Barzan İso’ya göre, rejim güçleri son haftalarda Halep’teki Eşrefiye’nin yanı sıra kentin dışında gözden ırak kalan Tel Hasıl ve Tel Aran beldelerini bombaladı. İki belde de PYD’nin elinde. Buradaki ailelerden bir kısmı 160 km ötedeki Kobani’ye sığındı. Beri tarafta ‘Kürt adası’ diyebileceğimiz Afrin ya da karışık nüfus nedeniyle Kürtlerin denge gözetmek zorunda kaldığı bölgeler PYD’ye karşı ÖSO’nun elinde koza dönüştü. Civardaki çatışmalardan kaçanlarla nüfusu 700 binden 1 milyona çıkan Afrin, Rasulayn’daki savaştan sonra ekmeksiz kaldı. İddia o ki yolları tutan ÖSO Kamışlı gibi yerlerden Afrin’e buğday gönderilmesini engellemek suretiyle PYD’ye gözdağı veriyor.
ÖSO ile anlaşmanın Öcalan’ın talimatıyla olup olmadığı tartışmasına Suriye cephesinin yanıtına gelince; anlaşmaya ÖSO’nun Haseke Devrimci Askeri Konseyi Başkanı Hasan Abdullah ve YPG temsilcisi Jovan İbrahim ile birlikte imza atan Demokratik Toplum Hareketi (TEVDEM) yöneticisi Dr. Nasır Hac Mansur’un bana söylediği şu:
‘Öcalan’dan talimat yok’
“Ben müzakere sürecinin birinci dereceden sorumlusuyum. Öcalan ile hiç bağımız yok dersek doğru olmaz. Çünkü biz o ideolojiyle büyüdük. Ama talimat aldığımız iddiası doğru değil. YPG’nin özgür iradesiyle bu anlaşma sağlandı. Bizim ne Öcalan’la ne de avukatlarıyla bir ilişkimiz oldu. Bizi bu anlaşmaya zorlayan savaş riskidir. Arap-Kürt savaşını istemiyoruz.” Mansur, ‘Anlaşma Türkiye-Barzani koalisyonuna bir darbe’ yorumlarıyla ilgili de “Bu bir yorum ama Barzani’den tavır görmedik. Sonuçta Kürt Yüksek Konseyi meselenin içindeydi, gelişmelerden Barzaniyi haberdar etmişlerdir” diyor.
Olumlu ama kırılgan
Anlaşma yine de Kürtlerin ÖSO’ya, ÖSO’nun da PYD’ye güvendiği anlamına gelmiyor. Nitekim ‘ÖSO Birleşik Komutanlığı Genelkurmay’ Başkanı Selim İdris’in ardından Urfa’da örgütlenen Cizre-Fırat Kurtuluş Cephesi de PYD’ye ‘şebbiha’ deyip anlaşmayı reddetti. Yine de anlaşma bir yere kadar Kürt ve Arapları savaştan uzak tutmaya yarayabilir. Tabii belli gruplar sabotajlara son verirse… Anlaşmanın Kürtlerin Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na (SMDK) katılımına faydası olur mu, kestirmek zor. Çünkü Kürtlerin talepleri konusunda SMDK içindeki direnç hâlâ sürüyor.
Radikal / 22.02.13