Saray rejimi ve cihatçı çeteler Siyonistlerin hizmetinde

İsrail bombardımanları, ABD işgali ve ekonomik ambargosu, TSK’nin işgali ve İdlib’deki terör emirliğinin saldırıları altında bulunan Suriye, bir kez daha kan gölüne çevrilmek isteniyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 30 Kasım 2024
  • 16:30

Lübnan’ı işgal saldırısında hezimete uğrayan soykırımcı Siyonistler, Hizbullah’la ateşkes imzalamak zorunda kalınca Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı küstahça tehdit etmişti. Netanyahu’nun o tiksinti verici sömürgeci üslubuyla tehditler savurmasından hemen sonra İdlib ve çevresinde bulunan IŞİD artığı cihatçı terör örgütleri Suriye ordusu ve halkına karşı saldırı başlattı.

Saldırıda başı çeken HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) Türk devletinin koruması altında bulunan İdlib’deki cihatçı terör emirliğini yönetiyor. Bu örgüt İsrail’e karşı direnen, tutum alan herkese düşmandır. Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta gerçekleştirilen vahşi bir saldırıda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah 400 siville birlikte öldürüldüğünde HTŞ ve onun türevi olan diğer örgütler bayram etmişti. AKP dahil bu cihatçı zihniyetin farklı fraksiyonlarının tümü ABD emperyalizmi ile İsrail’deki dinci-faşist rejime hizmet etmek için adeta yarışıyor. Ne ABD’yi ne İsrail’i rahatsız edecek bir şey yapan bu örgütler, Ortadoğu’da emperyalist/Siyonist barbarlığa karşı çıkan tüm güçleri düşman görüyor. Soykırımcı çetenin başı Netanyahu’dan aldıkları tüyo ile saldırıya geçmeleri bu gerçeği bir kez daha ispatladı.  

Cihatçı teröristler sivil halka karşı İsrail taktikleri uyguluyor

İsrail savaş aygıtı hem Gazze’de hem Lübnan’da belli bölgelerde yaşayan halka telefon mesajları göndererek evlerini boşaltmalarını söylüyor, ardından bombalıyordu. Çoğu zaman uyarı tehdidinin hemen ardından bombardımana başlıyordu. Siyonist efendilerini örnek alan cihatçıların da hedef aldıkları köy, belde ve kasabalarda yaşayan halkı evlerini terk etmeleri için tehdit ettikleri, bölgedeki muhabirler tarafından bildiriliyor. Cihatçıların ne kadar barbar olduklarını bilen halk ise korkudan evlerini terk edip kaçıyor. 

Bu yöntemle kısa sürede birçok köy ve beldeyi ele geçiren cihatçıların saldırıya önden hazırlandıkları anlaşılıyor. Zira HTŞ’nin başını çektiği saldırıya irili ufaklı birçok terörist grubun katılması, önden planlanmış bir saldırı olduğunu gösteriyor. Saldırı hazırlığını fark eden Suriye ordusu da bölgeye belli güçler kaydırmıştı. Yine de saldırıya karşı direnişin yetersiz kaldığı görülüyor. Ancak saldırının ikinci gününde karşı taarruz başlatan Suriye ordusunun bazı bölgelerden cihatçıları püskürttüğüne dair haberler de var. 

Erdoğan’dan Trump’a mesaj: “Kimse İsrail’e benden daha iyi hizmet edemez!”

Suriye’deki cihatçı terör örgütlerinin on binlerce mensubu Türk devletinden maaş alıyor. AKP-MHP rejimi, bu cihatçılara Suriye Milli Ordusu (SMO) adını takmıştı. İdlib’deki HTŞ ile diğer cihatçı örgütlerin tek yaşam kaynağı da Türkiye’dir. Suriye topraklarındaki işgalci güçlerden biri olan TSK “El Kaidestan”a kalkan oluşturuyor. Yani HTŞ ile türevlerinin İdlib’de kurdukları terör emirliğinin bugüne kadar ayakta kalması AKP-MHP rejiminin sağladığı koruma sayesinde mümkün oldu. Öte yandan, Saray rejiminin yayılmacı/ilhakçı hevesleri olsa da Suriye topraklarının işgal edilmesi de cihatçıların korunması da emperyalist/Siyonist güçlerin Suriye politikasına hizmet ediyor. 

Cihatçıların organize olup Suriye’ye saldırmasına alan açan Tayyip Erdoğan’la müritleri, Gazze’de soykırım yapamaya devam eden İsrail’in imdadına yetişmeye çalışıyor. Suriye’yi ne kadar sıkıştırır ne kadar zayıflatırsa Netanyahu’nun başını çektiği savaş çetesi o kadar memnun olacaktır. Netanyahu’nun Esad’ı tehdit etmesinden sonra TSK’nin cihatçılara kapıları açması, Erdoğan’ın İsrail’e hizmet etmekte sınır tanımadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Erdoğan’ın Netanyahu’yu hem Nazi olmakla itham etmesi hem de imdadına yetişmek için çırpınması kolay tanımlanabilir bir tutum değil. Zira bu tutum riyakarlığın da sahtekarlığın da çok ötesindedir. 

Erdoğan ve başında bulunduğu dinci-faşist rejimin elbette kendilerine göre hesapları da var. Özellikle 20 Ocak 2025’te ABD Başkanı olmaya hazırlanan Donald Trump’a mesaj vermek istediği anlaşılıyor. Zira Erdoğan ve müritlerinin zihniyetine göre, ABD emperyalizmi nezdinde kıymet kazanmanın, buna dayanarak “at pazarlığı” yapma imkanı bulmanın yolu ırkçı-Siyonist rejime hizmet etmekten geçiyor. İsrail’e karşı “keskin” nutuklar atarken Gazze’de soykırım yapan işgalci orduya petrol, çelik ve diğer malzemeleri taşımaya devam etmesi, Kürecik’teki radar üssünden istihbarat sağlamayı sürdürmesi tesadüf değil. AKP şefi yaptığı şeylerin ne anlama geldiğini gayet iyi biliyor.  

Görünen o ki, Saray rejiminin şefi Erdoğan bu kadarlık hizmetin yetmediğini hesaplamış ve Netanyahu ile Trump’ı memnun etmek için cihatçı teröristlerin Suriye’ye saldırması için kapıları açmıştır. Şimdi oturmuş çatışmaları el ovuşturarak izliyor. Saray beslemesi medyadaki coşku da bu vahşi saldırıdan beklentinin yüksek olduğunu düşündürtüyor. Yine de sonucun beklentiye göre olacağının hiçbir garantisi yok. Rusya’nın 29 Kasım’da hava saldırılarıyla çatışmalara dahil olması ve Suriye ordusunun karşı saldırıya geçmesi cihatçıların Halep’i yeniden işgal etme hayallerinin gerçekleşmesinin kolay olmadığına işaret ediyor.  

Bu savaşın ardından Erdoğan Trump nezdinde kıymete biner mi bilinmez. Ancak bu çatışmanın Suriye sahasında AKP ile HTŞ arasındaki simbiyotik ilişkiyi güçlendirme ihtimali yüksek görünüyor.

Kana doymuyorlar

Dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı ölüm makineleriyle yürütülen savaşla yıkıma uğratılan; İsrail bombardımanları, ABD işgali ve ekonomik ambargosu, TSK’nin işgali ve İdlib’deki terör emirliğinin saldırıları altında bulunan Suriye, bir kez daha kan gölüne çevrilmek isteniyor. 

Olaylar ABD, İsrail, AKP-Saray rejimi koalisyonu ile tetikçi olarak kullanılan cihatçıların kana doymadığını gözler önüne seriyor. Bu vahşi koalisyon ve onun arkasında duran petro-dolar zengini körfez şeyhleri halihazırda Ortadoğu halklarının bugünü ve geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Libya’yı, Yemeni, Filistin’i, Lübnan’ı savaş alanına çeviren bu koalisyon, şimdi bir kez daha Suriye’ye çullanıyor. Halkların bölgenin geleceğinde etkili bir söz söyleyebilmeleri ve savaş belasından kurtulabilmeleri, ancak bu saldırgan/sömürgeci koalisyona karşı birleşik bir direniş inşa ettiklerinde mümkün olacaktır.