Her darbecinin arkasında... - Gökçe Aytulu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 25 Mart 2012
  • 04:31

Meşhur hikâyedir. Romanya’da iktidardan düşen Çavuşeskuların apar topar yargılanıp idam mangasının önüne çıkarıldığı an yaşandığı iddia edilir. Nikolay Çavuşesku, askerlerin karşısında “Romanya sonsuza dek yaşayacak!” diye bağırırken lükse düşkünlüğüyle halkın nefretini kazanan karısı Elena Çavuşesku askerlere yalvarır: “Çocuklar ben sizin annenizim, çözün ellerimi!” Kendini “Romanya’nın annesi” olarak kabul eden Elena Çavuşesku, kurşuna dizilirken bile bu tutumundan geri adım atmaz. Fakat sonuç değişmez.

Çavuşeskular istisna sayılabilir. Diktatörlerin hayat hikâyeleri her zaman ilgi çekse de yanı başlarındaki kadınların hikâyeleri genellikle gölgede kalır. Çoğu zaman darbecilerle, diktatörlerle birlikte suçlanan kadınlar tarihin çöplüğünde unutulmuştur.

12 Eylül davası tekrar gündemdeyken yargılanıp yargılanamayacağı hakkında hukuki tartışmalara boğulduğumuz Kenan Evren’den yola çıkıp aynı devrin gölgede kalan üç kadınından bahsetmek isterim.

Şili’nin ‘Büyük Teyze’si

Lucia Hiriart, uzun yıllar Şili’nin ‘Teyze’siydi. Ama daha önemlisi, o, Augusto Pinochet’nin Lucy’siydi. 1943 yaşında evlenmişlerdi. O zamanlar 21 yaşındaydı. Pinochet, Lucy’ye hayrandı. Şilili gazeteciler Fernando Vega ve Claudia Farfan’ın kitabı ‘La Familia’dan öğrendiğimize göre Pinochet’nin Lucy’ye olan aşkı Oedipus kompleksinden izler taşıyordu. Lucy, tıpkı annesi gibi hırslı ve güçlü bir kadındı.

Hem güçlü bir kadın hem de 5 çocuklu bir anne olarak darbe sonrasında rol model oldu. Diğer generallerin eşlerinden farklı bir konumu vardı. Artık ‘first lady’ olmuştu. Cunta rejiminde bunun getirdiği bazı avantajlar vardı.

Hükümet binasında kendisine tam bir kat ayrıldı. Pinochet yönetimi, sosyal ve ahlaki değerlerini Lucy’nin yerleştiği bu katta oluşturuyordu. İlgi alanı pek çok diktatörlük döneminde benzerlerini gördüğümüz bir uğraşa yönelmişti: “İyi annelik, aile ve evlilik.” Pinochet yönetimine uygun bir hayat tarzı için çalışan bir nevi ahlak bakanı konumuna gelen Lucy, böylelikle herkesin ‘Teyze’si konumuna yükselmişti.

Bu şöhretini yıllarca korudu. Fakat bir kusuru vardı, lükse ve paraya düşkündü. Rejim yıkıldıktan sonra eşiyle eşzamanlı bir yargı süreci yaşadı. Pinochet ev hapsindeyken hakkında yurtdışına yasadışı yollardan 27 milyon dolar kaçırmaktan dava açıldı. Çocuklarıyla birlikte tutuklandı. Pinochet’nin ölümünden birkaç ay sonra suçlu bulundu. Kefaletle serbest bırakıldı. Bugün 90 yaşında. Kendi isteğiyle evinden çıkıp halkın arasına karışmıyor. En son geçen yıl bir generalin cenazesinde basının önüne çıktı.

İki kadının karşılaşması

Arjantin’in Kirli Savaş dönemine adını altın harflerle yazmış olan Jorge Rafael Videla, darbecilerin en bilinenlerindendir. Geçen yıl (bir kez daha) ömür boyu hapse mahkûm edildi (Hukuki tartışmalara bir katkı: Darbe yapmaktan değil, bir hapishanedeki 30 kişinin ölümünden suçlandı). Videla’nın eşi Alicia Raquel Hartridge’in diktatör eşi olarak tarihte benzerlerinin gölgesinde kaldığı söylenebilir. Onun aklında yeni bir Evita olmak vardı. Ama Arjantin halkının gözünde Evita’nın yeri başkaydı. Alicia vefalı bir eş, Videla’nın 7 çocuğunun annesi olarak anıldı. Alicia’nın hayalini kurduğu toplumsal rolü başka kadınlar elde etti. Onlar, kocasının zulmünden etkilenenlerin yakını kadınlardı. Kimi çocuğunu, kimi kocasını Kirli Savaş’ta kaybetmişti. Mayıs Meydanı Anneleri hem Alicia’nın rolünü kaptı hem de cuntacı kocasını mahkûm ettirmeyi başardı. Videla’nın 1998’de mahkûmken ev hapsine alınmasının tartışıldığı günlerde Alicia’nın mahallesi, Mayıs Meydanı Anneleri tarafından basıldı. Başında Latin Amerikalılara özgü beyaz yaşmağıyla en önde yürüyen Mayıs Meydanı Anneleri’nin kurucusu Hebe de Bonafini tek tek Videla’ya komşu evlerin kapısını çalıyor ve herkese “Diktatör bir komşu ister misiniz?” diye soruyordu. Sonra Videla’nın evinin önüne geldi. Zili çaldı. Açan olmadı. Israrla çalmaya devam etti. Kapıyı açan Alicia ne istediğini sordu. Bonafini’nin de bir sorusu vardı: “Nasıl oldu da bir katille yatabildin?”

Seçimsiz Köşk’e çıkmadı

Sekine Evren, bu günlerde nasıl yargılanacağını tartıştığımız Kenan Evren’in hakkında az şey bilinen eşiydi. Alicia ve Lucy’yle aynı dönemde ‘darbeci eşi’ oldu. Ama diğerleri bugün hayatta, Sekine Evren ise 1982’de yaşamını yitirdi. Hakkındakileri Evren’in anıları ve Ayça Atikoğlu’nun ‘Cumhurbaşkanı Eşleri’ kitabından biliyoruz. Sekine Evren, çok istemesine rağmen Kenan Evren’in Köşk’e çıkmasına engel olmuş: “Seçim olmadan çıkmayalım” demiş. Kenan Evren, hatıralarında Sekine Hanım’ın özel eşyaları arasında Hıdrellez’de yaptığı Köşk’e benzer bir çizim olduğunu söylüyor. Kim bilir belki de her şeyi Köşk’e benzettiği için öyle yormuştur. Ama Sekine Evren, 1983’te eşinin Köşk’e çıktığını göremeden vefat etti. Her darbenin arkasında tarihin yuttuğu bir kadın olabilir. Ama “Her darbecinin arkasında bir kadın vardır” demek doğru olmaz. Çünkü doğrusu, her darbecinin ardında bir sistem ve ondan yararlananlar olduğudur.

Radikal / 25.03.12