Gedik Kaynak deneyimi üzerine...

  • Arşiv
  • |
  • Değerlendirme
  • |
  • 22 Eylül 2012
  • 11:30

Doğru bir önderlik ile buluşmayan eylemler yenilmeye mahkumdur..

Kapitalist krizin yakıcı etkisi ile dünya kaynayan bir kazana dönüşmüş durumda. Bu kazan bir anda oluşan sıcaklıktan kaynamamıştı herhalde, yılların biriktirdiği sıcaklıklar ve birikimler bir anda alev almıştı. Ortadoğu’da ve Avrupa ülkelerinde yaşanan gelişmeler, dünyada gündemlerin değişmesine neden oldu. Dünya geneline baktığımızda her bölgede halk hareketi, işçi ve emekçilerin grev eylemlilikleri devam ediyor. Emperyalist kapitalist düzen sorgulanıyor. Sistem çatırdamaya başlıyor.

Sisteme karşı gelişen öfke ve tepkiler ise yine sistemin hamleleri ile yatıştırılıyor. Akacak kanallar yaratamayan emekçilerin öfkeleri Suriye ve Libya'da olduğu gibi emperyalist efendilerin yağma savaşına dönüyor. İçeride bulunan işbirlikçi ve ajanlar devreye giriyor. Dünyanın makro ekonomideki tahlili, hiç de mikro ekonominin alanlarından uzak değil. Son olarak Gedik Kaynak fabrikasında işçilerin yaşadıkları süreç ile devam edelim.

Gedik Holding birçok alanda faaliyet yürüten bir işletme. Gedik patronları karlarına karlar katarak yeni işletmeler, üniversteler vb. açarak her geçen gün büyüyor. Kapitalist sistemin doğası gereği bu serveti, işçilere uyguladıkları ağır sömürü koşulları sunarak, işçileri iliklerine kadar sömürerek yapıyor.

Gedik Kaynak’ta işçiler bu bezirgan saltanatına dur demek için senelerce uğraştılar. 7 yıl boyunca maaşlarına tek kuruş zam almadılar. Göstermelik sözleşmelerle senaryolar düzenlendi, tepkiler yatıştırılmaya çalışıldı. Asgari ücrete, gece gündüz mesailerle yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Her şaşalı görüntünün arkasındaki gibi, o örtünün altında büyük bir sömürü cehennemi vardı. Kaynayan kazan buraları da ısıtmıştı, Gedik işçileri artık yaşamın ağırlığını kaldıramıyorlardı. Aldıkları maaş, gecelere kadar kalınan mesailer de artık artan enflasyonla birlikte kuş olmuştu. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.

 Bu bezirgan saltanatı tek başına patronla değil sarı sendika Çelik-İş’le birlikte yürüyordu. Patronun bu uygulamalarına çanak tutmayı kendilerine görev bilmiş sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları ellerinden geleni de yıllarca yaptılar. Yetki sorununun olduğu sözleşme dönemlerinde göstermelik olarak yapılan sözleşmelerle patronun istediği oluyor, sendika da buradan kendine düşen payı patrondan fazlasıyla alıyor. Bağlı bulunduğu konfederasyon şahsında 2012 1 Mayısı’nda Çelik-İş Sendikası’nın ve onun türevlerinin ne işe yaradığı tescillenmiştir. Yıllardır Gedik fabrikasında örgütlü bulunan Çelik-İş işçiler adına hiçbir şey yapmamıştır fabrikada, çünkü o işçilerin bir şeyler yapmaması için orada bulunuyor. Bunlar o kadar masum değiller, isimlerinde sendika geçmesi onların hain-ihanetçi-işbirlikçi kimliklerini gizleyemez.

12 Eylül 1980 darbesi ile işçilere en büyük darbe temsilcilik seçimleri üzerinden yapılıyor. İşçilerden söz-yetki-karar hakkı alınmış sendikanın başında bulunan ağaların insafına bırakılan bir temsilcilik seçimi oluyor. Burjuvazinin en çok korktuğu şey işçi sınıfının demokrasisidir. Orada eşit bir yaşam ve söz hakkı vardır. İşçilerin en büyük mücadeleleri de temsilcilik alanında oluyor. İşçiler kurdukları taban örgütlülükleri ile kendi temsilcilerini fiilen seçiyor. Sendika diğer toplu sözleşmelerde %3-5 arasında bir zam alıyor, ama işçilerin iradesi %28'e imza attırıyor Gedik patronuna.

Önüne çıkan bütün duvarları yıkan, yıkıcı güç sahneye çıkıyor. Kolektif emeğin nelere kadir olacağına işçiler dahi inanamıyorlar. Tıpkı Mısır, Tunus'taki emekçiler gibi. İnatçı, inançlı birkaç işçinin başlattığı bu komite bir anda onlarca Gedik işçisini içerisine alıyor. Hiçbir şey olmaz, her şeyin bittiği yer olarak tanımlanan Gedik bir anda değişiyor.  Fabrikanın çoğu aynı safa geçiyor. Toplu sözleşmede her dönem dayatılan yüzdelik dilim katlanıyor, katlanıyor. İşçiler kendi temsilcilerini seçmek istiyorlar. Fiili olarak da kendileri hakimler zaten. Sınıf çatışması sertleşiyor.

Gedik patronu hayatının cevabını alıyor. Yılların deneyimini taşıyan Gedik patronu ve uşağı Çelik-İş daha organize bir şekilde Gedik işçilerinden hesap sormak için harekete geçiyorlar. İşçilerin birlikteliklerini parçalayamayacaklarını anladıklarında, güçten düşürmek ve korkutmak için öncüleri işten atıyor. Kontrolü kendi eline alıp gelişen tepkileri engellemeye çalışıyor. Yeni gelişmelerin önüne geçmek için tehdit ve baskı aracını daha da arttırıyor.

 Gedik işçileri yaşanan bu saldırılara karşı sessiz kalmıyor, işten atılan 5 işçi arkadaşı için iş çıkışı sonrası bekleyişe geçiyor. Bu bekleyiş gece geç saatlere kadar sürüyor kararlı ve inançlı olan işçiler atılan 5 arkadaşlarını ve asıl seçtikleri temsilcilerin de içinde bulunmasına öfkeleniyorlar. Bekleyişi bitirmek işçilerin direnişlerini kırmak için patronun zor günler için beklettiği Çelik-İş devreye giriyor. İşçilerin iradelerini kırmak için canla başla çalışıyor.  Ortama karamsarlık ve iğrenç bir hava yayıyor. İşçilerin fabrika içerisinde bekleyiş içerisinde olduklarını duyan aileler, yakınlar, arkadaşlar fabrikanın önüne akın ediyor. İşçilere yapılacak saldrılar için hazırlıklı olan aileler polisin gerçekleştirebileceği herhangi bir müdahaleye karşı önlemlerini de alıp geliyor.

Hak arama mücadelesi her ne kadar üst düzeylerde yaşanmasa da işçilerin bilinçlerinde yaşanacak gelişmelere karşı nasıl mücadele edileceği çok açık. Çatışma ise çatışma. Emperyalizm yaşanan sosyal hoşnutsuzluklar üzerinden Libya'da yaşanan emekçilerin eylemini yozlaştırarak işbirlikçileri ile Libya'yı yağmaya açtı. Bugün bu Suriye üzerinden yürüyor. Gedik üzerinden Çelik-İş gibi işçi sınıfının ajanları sınıf hareketinin önüne geçmek, işçilerin dinamiklerini kendi çıkarları üzerinden kullanmaya çalışıyorlar. Bugün bu gelişmeler ışığında doğru bir önderlik altında işçi ve emekçiler ancak kurtuluşa gidebilir gerçeği karşımıza çıkıyor.

Gedik Kaynak deneyimi birçok deneyim bırakmıştır. Taban örgütlülüklerinin ne kadar önemli olduğunu tekrar göstermiştir. Her şeyden önemlisi öncüsü ile buluşamayan bir işçi eylemliliğinin sınıf içerisindeki ajanlar ve işbirlikçileri üzerinden nasıl yozlaştırıp sönümlendirildiğini görmüş olduk. Tıpkı Ortadoğu’daki dinci-gerici akımların ABD-AB emperyalizmine yaptıkları uşaklık gibi. Biri makro düzeyde emperyalistlere çalışıyor, biri de mikro düzeyde Gedik kapitalistine çalışıyor. İşçi sınıfını eylemleri doğru bir önderlik ile buluşmadığı takdirde yenilmeye mahkumdur.

T. Şahin