Fransa’da sosyal-liberal Hollande dönemine doğru – Volkan Yaraşır

  • Arşiv
  • |
  • Volkan Yaraşır
  • |
  • 25 Nisan 2012
  • 15:35

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turu yapıldı. Yarı başkanlık sisteminin olduğu Fransa’da, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde balotaj sistemi uygulanıyor. Sisteme göre adaylardan biri oyların %50.1’ini alamadığı taktirde, ikinci tur seçimlere geçiliyor. Birinci turda en çok oy alan iki aday, ikinci turda yarışıyor.

Fransa’da seçimler kritik bir konjonktürde yapıldı. Mali kriz, seçimlerin atmosferini direkt olarak belirledi.

Seçim sonuçları şöyle gerçekleşti: Sosyalist Parti adayı François Hollande oyların %28.6’sını, Halk Hareketi için Birlik adayı Nicolas Sarkozy %27.1’ini, neo-faşist parti Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen %18’ini, Komünist Parti, Yeni Antikapitalist Parti’nin bir bölümünün ve Sosyalist Parti’den kopanların kurduğu Sol Parti’nin oluşturduğu Sol Cephe adayı Jean-Luc Melenchon oyların %12’sini, merkez sağı temsil eden Demokratik Hareket’in adayı François Bayrou %9’unu aldı. Oyların bir kısmı da çevreci ve Troçkist sol yapılara gitti. Çevreci aday Eva Joly oyların %2’sini, Devrimci Komünist Birlik (LCR) oyların %1’ini biraz aştı, İşçi Mücadelesi (LO) oyların %0.6’sını kazandı.

Seçimlerde sosyal-liberal bir çizgiyi temsil eden Sosyalist Parti adayı Hollande’nin aldığı oy ve neo-faşist Ulusal Cephe’nin yükselişi dikkat çekti. 6 Mayıs’ta yapılacak ikinci turda Hollande’nin %50’yi aşan oylarla seçimi kazanması bekleniyor. Sol Cephe Hollande’yi destekleyeceğini açıkladı. Ayrıca Hollande’nin ılımlı sağın oylarını da alacağı hesap ediliyor.

Düşük profilli liberal-muhafazakar Sarkozy

Fransa’da Sarkozy döneminin kapanması bekleniyor. Mali kriz süreci Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de sosyal-liberal vizyonlu “sosyalist” partileri iktidardan düşürdü. Bu ülkelerde teknokrat ve pro-faşist hükümetler (İtalya dahil) iktidara taşındı. Fransa’da ise Sarkozy dönemi bitiyor, sosyal-liberal Hollande dönemi başlıyor.

Sarkozy dönemi, Fransa için ikincil emperyalist güç olma vizyonuyla hareket etmeyi simgeledi. Sarkozy ABD’nin hegemonyasını restore etme projelerine tabi oldu ve ABD’nin dünya “liderliğini” kabul etti. Buna uygun politikalar izledi. AB içinde, Almanya’yla her ne kadar rekabet içinde olsa da, Almanya’nın yedek gücü gibi bir pozisyon aldı. AB-ABD ittifakının güçlenmesi yönünde politikalar izledi. Bu ittifakın militarizasyonunu artırıcı adımlar attı. Özellikle Afrika’da tarihsel ekonomik ve nüfuz alanlarını korumak amaçlı, askeri boyutu da kapsayan bir dizi operasyonu gündemde tuttu. Libya’ya yönelik askeri müdahalede öncülük yaptı. Libya agresyonu bir yandan AB-ABD ittifakının yeni biçimlenişini gösterdi, öte yandan AB içinde Almanya’yla çelişkilerinin bir yansıması oldu. Ayrıca AB’nin Avrasya ve Ortadoğu projelerinin parçası olarak hareket etti.

Sarkozy ülke içinde radikal neo-liberal politikalar izledi. Sınıfa açık saldırılar gerçekleştirdi. Bütçeyi finans-kapitalin ihtiyaçlarına ayırdı. Milyonlarca Euro’yu banka ve şirket iflaslarını engellemek için kullandı. Fransa işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını gasp etmeye çalıştı. Haftalık 35 saatlik çalışma süresini kaldırmayı amaçladı. Stratejik sektörlerde ve işyerlerinde grevleri yasaklamaya çalıştı. Sistematik esnekleştirme ve güvencesizleştirme yönünde adımlar attı. Emeklilik yaşını yükseltti.

Fransa işçi sınıfının 2010 yılındaki dalgasal genel grevleri bu saldırıların büyük bir kısmını boşa çıkarttı. Saldırı paketinin bir kısmı parlamentodan geri çekildi.

Sarkozy göçmen karşıtlığı, islamofobi, terör gibi faktörleri sık sık gündeme getirdi, faşizan politikalar izledi. Fransız milliyetçiliğini diri tuttu. Bu politikalar neo-faşist hareketle simetrik politikalardı. Özellikle orta sınıfı ve mülksüzleşen küçük burjuvaziyi tedirgin edip, korkutarak güç kazanmaya çalıştı. Bu amaçla seçimler öncesi Toulouse katliamı ardından, Fransız gizli servisiyle ilişkileri ortaya çıkan Muhammed Merah’ın öldürülme operasyonunu, üç gün süren medyatik bir gösteriye dönüştürdü.

Bütün bu adımlar mali krizin etkilerini silemedi. Fransa’nın kredi notu Ocak 2012’de ve hemen seçimlerden önce kredi kuruluşları tarafından düşürüldü.

Hollande ise “Değişim şimdi!” sloganıyla seçimlere hazırlandı. Yer yer sol popülist argümanlar kullandı. Böylece Sarkozy’ye yönelen toplumsal tepkilere yanıtlar üretmeye çalıştı. Hollande 60 bin ek öğretmenin istihdam edileceğini açıkladı. Asgari ücreti artıracağını ve bazı sektörlerde emeklilik yaşını geri çekeceğini ifade etti. Mega şirketlerin ve yıllık 1 milyon Euro’dan daha fazla geliri olanların vergilerini artıracağını söyledi. Hollande bu argümantasyonlarla toplumsal tepkilerden yararlanmayı amaçladı. Ayrıca finans-kapitale de mesajlar vermeyi ihmal etmedi.

Fransa mali kriz sarmalında

Fransa ekonomisi Avrupa’nın ikinci, dünyanın beşinci büyük ekonomisi olarak, uluslararası işbölümünde önemli bir yere sahip.

Mali kriz sarmalındaki Fransa, AB’deki resesyonun şiddetlenmesine bağlı olarak, büyük alt-üst oluşlar içine girebilir. The Economist, önümüzdeki dönemin Avrupa’da, krizin ilk yılları gibi yıkıcı geçebileceğini yazdı. Ve derin resesyon beklentisi olduğunu açıkladı.

Kapitalizmin yapısal krizi AB’de kendini borç/mali kriz şeklinde dışa vurdu. Bu bir anlamda krizin ikinci evresiydi. 1 trilyon Dolar’lık mali destekle kriz kontrol altına alınmaya çalışıldı. Böylesi bir mali destekle kriz ancak duraklatıldı. 2012’de reel ekonominin krizden yeniden etkilenmesi bekleniyor. IMF, AB bankalarında 2.6 trilyon Dolar daralmanın yaşanabileceğini tahmin ediyor. Bu bankaların içinde Fransa kökenli bankaların ciddi ağırlığı bulunuyor.

Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın girdiği sürece İtalya ve Fransa’nın eklenme olasılığı yükseliyor. AB’deki durgunluğun derinleşmesinin yaratacağı küresel senkron, ABD’deki başkanlık seçimleri ve siyasal belirsizlik süreci, ABD’de mali kriz riski, Çin’in iç pazarlarında enerji ve mal tüketiminde yavaşlama ve ekonomik büyümedeki hızlı düşüş olağanüstü gelişmelere yol açabilir.

Fransa 2011’de %1.7 oranında büyüdü. 2012’de IMF açıklamalarına göre %0.2 büyümesi bekleniyor. Ticarette ve üretimde ciddi daralma riski var. Bütçe açığının GSYH’nın %5.4’ü olduğu tahmin ediliyor. Fransa 2010 yılında 70 milyar Euro’luk mali açık verdi. 2011 yılı da pek parlak değildi. Fransa’nın dış borcu 5 trilyon Dolar’ı geçti. Böylece dünyanın en borçlu üçüncü ülkesi oldu.

Fransa’da işsizlik ve yoksullaşma kronik boyuta yükseldi. İşsiz sayısı 3 milyona yaklaşıyor. Bu sayı çalışan nüfusun yaklaşık %10’unu oluşturuyor. Ocak 2012 ila 20 Mart 2012 arasında iş ve işçi bulma kurumuna müracaat edenlerin sayısı bile, işsizliğin geldiği boyutu dışa vuruyor. Bu dönemde kuruma 1 milyon 750 bin kişi müracaat etti. 2012 yılında işsizliğin artacağı tahmin ediliyor.

Fransa ekonomisinin “özgün” yanları bulunuyor. Bunlardan biri ihracatının zayıf olması. Fransa iç tüketime bağlı bir ekonomik karaktere sahip. Tıpkı ABD ekonomisi gibi. ABD’de iç tüketim GSYH’nın %70’ini oluşturuyor. Fransa’da bu oran çok yüksek. Fransa’nın ihracatının ana kalemini otomotiv sektörü teşkil ediyor. Peugeot, Citroen ve Renault gibi otomotiv devleri başı çekiyor. AB’deki durgunluk bu tekellerin üretiminde önemli düşüşlere yol açtı.

Hollande, bu koşullarda cumhurbaşkanı oluyor. Yani ekonomik krizin toplumsal ve siyasal sonuçlarında yoğunlaşmanın başladığı bir dönemde seçiliyor.

Hollande’nin ajandasında radikal neo-liberal paket bulunuyor. Mali krizin derinleşmesi, bu ajandanın hızla uygulanmasını beraberinde getirecektir. Finans-kapitalin istekleri de bu yöndedir. Hollande sosyal-liberal çizgisinin “sosyal” yönünü çok kısa zamanda terk edebilir.

Bu durum, krizin yıkıcı etkilerine ve Sarkozy’nin sosyal yıkım programına karşı Hollande’ye oy veren işçi ve emekçi yığınlarının hayal kırıklığına uğraması demektir.

İşsizliğin artması, yoksulluğun kronikleşmesi, umutsuzluk, hiçlik ve geleceksizlik duygusu kısaca anomi hali, Fransa’nın siyasal gündeminde sıcak tutulan göçmen sorunu, yabancı düşmanlığı, islamofobi ile birleşmesi neo-faşist hareketi güçlendirici zeminlerdir.

Haziran’da yapılacak genel seçimler, Fransa’nın içine girdiği sürecin bir laboratuarı ve yeni momenti olabilir.

Özellikle neo-faşist Ulusal Cephe’nin yükselişine dikkat edilmelidir. Le Pen’in “lekesi” Fransa’ya iyice yayılabilir. Baba Le Pen’in oylarını geçen Marine Le Pen, izleyeceği soğukkanlı taktiklerle Haziran’da daha başarılı sonuç elde edilebilir. Kapitalist kriz sınıfsal antagonizmayı şiddetlendirmesi yanında, politik polarizasyonu artırmaktadır. Ulusal Cephe’nin gelişmesi kriz ve içine girilen tarihsel konjonktüre bağlı olarak Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde yükselen neo-faşist hareketlerle birlikte değerlendirilmelidir. Neo-faşist hareketler Ulusal Cephe gibi birçok ülkede ikinci ve üçüncü parti konumuna gelirken, bazı ülkelerde oylarını %100 ila %200 oranında artırdığı gözlemlenmektedir.

Sendikal hareketin durumu

Fransa’da işçi sınıfı ve sendikal hareket yakın tarihlerde (1995, 2003, 2006 ve 2010’da) büyük ayağa kalkışlar gerçekleştirdi.

Kapitalist krizin Fransa’ya yansıması, Sarkozy’nin bir dizi saldırısı yanında özellikle emeklilik yaşını yükseltmesi (prim ödemeyi 37 buçuk yıldan 40 yıla çıkarması), grev dalgalarına yol açtı. Grevler krize karşı uluslararası düzeyde gerçekleşen eylemler içinde önem taşıdı. Fransa işçi sınıfı çok kısa bir zamanda altı genel grev gerçekleştirdi. Ayrıca büyük kitle gösterileri yapıldı. Okul blokajları, üniversite işgalleri, yaygın sokak çatışmaları yaşandı. Sarkozy iktidarı sallandı. Sarkozy eylemler karşısında saldırı paketinin bir kısmını geri çekmek zorunda kaldı.

Fransa’da iki büyük sendikal konfederasyon bulunuyor. Bunlardan biri tarihsel geçmişe sahip CGT’dir. CGT, Komünist Parti’nin denetiminde bir yapıdır. Sınıf içinde etkili yapılardan diğeri ise CFDT’dir. CFDT Sosyalist Parti’nin denetimindedir.

2011 yılı Fransa’da, yer yer eylemler ve sektörel grevler gerçekleşmesine karşın, nispeten durgun geçti.

Sendikal bürokrasinin Komünist Parti’nin desteklediği ve kendisi de Sosyalist Parti’nin başkanı olan Hollande döneminde sınıfın tepkilerini nötrleştirici politikalar izlemesi muhtemeldir. Sendikal bürokrasi sınıf hareketinin yükselişini bloke etmeye ve kontrol altında tutmaya çalışacaktır.

Ne var ki Fransa’da mali krizin derinleşmesi, krizin yıkıcı etkileri, Hollande tarafından devreye sokulacak “tasarruf tedbirleri” adı altında sosyal yıkım politikaları güçlü mücadele deneyimine sahip Fransa işçi sınıfını harekete geçirebilir. Özellikle CGT’nin tabanı bu anlamda önem taşıyor. Öte yandan Fransa’da güçlü bir Troçkist hareket var. LO ve LCR sınıf içinde faaliyet yürütüyor ve sendikal alanda da bir düzeyde etkiye sahip. Bu faktörler sınıfı mobilize edici sonuçlar doğurabilir.

Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri, Haziran’da yapılacak genel seçimler ve yaşanan mali krizle birlikte son derece kritik bir momentin içine giriyor.

Fransa işçi sınıfı bu momentte hem tarihsel birikimleri, hem de yakın dönemde gerçekleştirdiği pratiklerle büyük salınım içine girebilir.

Fransa’da hem sınıfsal antagonizmanın şiddetlendiği, hem de siyasal polarizasyonun arttığı bir sürecin kapıları aralanıyor.