Emekçinin Adı Yok...- Şükran Soner

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 17 Mart 2012
  • 07:17

Isınmaya çalışırken en ucuzundan, kolay alev alan çadırlarda diri diri yanınca medyada manşetlere değer haber oldular.. Tıpkı şimdilerde aklımıza bile getirmediğimiz madende taşeron eliyle çalıştırılmış, iş cinayeti, göçük, toprak altında kalanların ölülerinin çıkarılması bile dert olmuş işçiler gibi acı yaşamöykülerinin her ayrıntısı didiklenerek, ahla-vahla birkaç gün konuşulacak, sonra unutulacaklar.. Yanmış, kimlikleri tanınamayan cesetlerin üzerinden DNA testi ile adlarının belirlenmesinden başlayarak, acıklı yaşamöykülerinden, en ucuz emek, çaresiz yaşam, çalışma koşulları, gaddarca sömürülmeleri, insanlık dışı koşullarda çalıştırılıp barındırılmaları, haklarının gaspı, ölüme gidişte nefes aldıkları son saatlerde başlarına gelenler canlandırılarak, birkaç günlüğüne arkalarından ağıtlar yakılacak.. Yaşamlarının en trajik öyküleri ile zenginleşmiş haberlerin yarışında zirvede kalacakları gün sayısı, yerlerine gelecek yeni trajik haber akışı ile bağlantılı olacak.. Ülkemizde gündemde olmak ve unutulmak öylesine nankör bir akış ki.. Dün, tekil bir olay olsa da çocuklarını ısıtmakta son çare saç kurutma makinesini büyüğünün eline veren, sonra da intihar eden annenin öyküsü çadır yangınını gündemde haber olmaktan düşürmüştü bile..

Afganistan’da unuttuğumuz askerlerimizi helikopter kazası ve ölümleri ile anımsadık. Suriye’den bir günde binlerle artan çatışmalardan yeni kaçışlar, çadır kamplar açılması sorunu ile birlikte, bu kez Ortadoğu’nun sıcak mezhepler, aşiretler çatışması bataklığında boğulma tehdidi ile içimizdeki yerleşik korkuyu alevlendirdi.. Yani dramatik çadır yangınıyla bile işçi sınıfımızın, emekçinin adını, elbette sorunlarını birkaç günlüğüne gündemimizde tutma, tartışma şansımız yok. Zaten bu kadar cahilane, ideolojisinden, yasal, sendikal haklarından uzak tutarak, ağıt yakma halleriyle tartışmanın da ne anlamı, ne de bir yararı olacak.

Bu konuyu, nerede ise günübirlik küllenmeye yüz tutarken bu yazıya taşıma nedenim de, medyamızdaki tartışmaların dayanılmaz ciddiyetsizliği, hafifliğinden olacak.. Çalışma Bakanı, iktidar sözcüleri, Başbakan, çıkacak yasa, alınacak işçi sağlığı önlemleri müjdeleri yanında, destekledikleri üretim ilişkilerinde suç ortaklığı yaptıkları işverenleri günah keçisi yaparak sorumluluktan sıyrılmaya baktılar.. Bizleri bir kez daha aptal yerine koydular.. Medyamız, Başbakanımızın ustaca yönlendirmesinde, yandıktan sonra sigorta edilen işçilere takıldı. İçimizdeki öfkenin odağına yangınla suçüstü yakalanan işveren soyut olarak oturtuldu. Türkiye’de milyonlarca işçinin kayıt dışı, sigortasız çalıştırıldığı, siyasi erkin sistematik bu tabloya göz yumduğu gerçeği görülmez oldu..

***

Sanki her zaman işçinin ancak ölümü, ağır yaralı iş kazası sonrası sigortalı yapıldığı gerçeği yokmuş gibi davranıldı. Sanki Türkiye’nin, yıllardır iş kazalarında en çok ölüm ve yaralı rekorlarını kıran, dünya ölçeğinde de hep en son sıralarda olduğu.. istatistiklerle bilinmiyormuş gibi.. Ölümler ve yaralanmalar saklanamadığı için kazalarda dünya rekoru kıran Türkiye’de işçinin canının, sağlığının kıymeti harbiyesinin olmadığının tersine kanıtı ise meslek hastalıkları kayıtlarının hiç olmaması, sıfırlarda yazılması..

AKP iktidarı dünden bugüne görev almış değil ki.. Çoğunluk iktidarlarında yıllar içinde hem kayıt dışı, hem kuralsız, hem çok daha ucuza, angarya çalıştırmada patlama yaşanmış. Sabahtan akşama kirli piyasalar düzeni üzerinden yaratılan medyatik algılamada sendikalı, toplusözleşmelerden yararlanan işçiler dibe çekilir, ucuz emek sömürüsüne hızlı kayış yaşanırken, ekonomik mucizenin sihirli anahtarı olarak emek sömürüsü pazarlanırken, işçi sağlığı, iş güvenliği önlemleri, denetimleri her boyutu ile geriye çekilirken.. Hepsi sözleşmeli, göreceli güvenlik önlemleri alınmış koşullardaki kamu eliyle maden üretiminin içine taşeronlar sokmuş iktidar iradesi söz konusu iken, göçükte ölenlere ağıt, cenaze namazlarına koşturmacanın insani anlamı olabilir mi? Zaten çok yetersiz işçi sağlığı, iş güvenliği denetimleri katlanarak işletilmez hale sokulmuşken ucuz çadırı yanan tek patrona hesap sormak ne kadar dürüstlük olur? Ya da daha kötüsü gerçekten ibret olsun boyutunda hesap sorulacak mı?

İktidar, Çalışma Bakanlığı gerçekten emekçinin haklarını geliştirmekten yana hangi sosyal, siyasal politikaları, sendikal hakların işletilmesini geliştirecek adımları atıyor ki.. Çalışma istatistikleri, emekçinin haklarının gasp edilmesinden yana yapılanların, atılan adımların en çıplak aynası.. 1960’lı yıllardan günümüze ve AKP iktidarlarında, sendikal haklar, işçi ücretleri, çalışma koşullarındaki bozulma, işçinin sağlığı, yaşam hakkının tehdit altında olması konularında öylesine büyük geriye gidişler yaşandı ki.. Askeri darbeler dönemleri de içinde olmak üzere hiç bu kadarı, işçi sınıfı için kitlesel damping, çaresizlik süreci görülmemişti..

Cumhuriyet / 17.03.12