Çırpınırdı Avrupa bakıp Türkün bayrağına – Gökçe Aytulu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 14 Ekim 2012
  • 04:49

AB'nin son dönem karnesine bakıldığında Türkiye'nin de Nobel Barış Ödülü'ne giderek yaklaştığını söyleyebiliriz.

Bir tarafta İsrailliler, bir tarafta Filistinliler. Paris’in ortasında birbirlerine giriyor. İnsanlar korkuyor. Yani ayrım yapmak istemem ama bizimle ne alakası var, biz Fransızız, burası Avrupa”.

Avrupa Birliği’nin Nobel Barış Ödülü’nü kazanmasından iki gün önce Türkiye’yi yakından tanıyan bir Fransız arkadaşım, Paris’teki siyasi havayı böyle anlatıyordu.

Sonra ekledi: “Tunus ve Libya’daki karmaşa sırasında İtalya’nın kapıyı açmasıyla mülteciler Güney’den Fransa’ya geçti. Bu büyük tepki çekti. Zaten göçmenlere karşı Paris’te siyasi bir baskı var. Bir de ‘diktatörleri devirdik sıra size geldi’ diyenler çıktı. İnanabiliyor musun, durum ırkçılığa doğru gidiyor”.

İnanabiliyorum. Çünkü buna inanmak için Norveç Akademisi’ne değil, son dönemde Hollanda-Almanya-Fransa hattında yaşananlara bakmak yeterli.

Krizin sunduğu ırkçı fırsat

2008’de patlak veren ekonomik kriz ile birlikte (her kriz döneminde olduğu gibi) esen milliyetçilik rüzgârları AB’nin omurgasını çatırdattı.

Birliğin merkezi sayılan Belçika’da Flamanlar ve Valonlar arasında kanlı bıçaklı bir ayrışmaya varan kavga, sembolik bir önem taşıyordu.

O dönemin taze güçleri Sarkozy ve Merkel’in ülkelerinde yaşananlar da farklı değildi. Yeni iş yasasıyla sokağa dökülen Fransız gençlerini, ayrımcılığa maruz kalan göçmenler izledi. Ekonomik dertlerle başlayan eylemler birden şiddete dönüştü. Sarkozy hükümeti ayrımcılığa varan göçmen politikasıyla durumu daha da kötüleştirdi.

Merkel ise Yunanistan’la ilgileniyordu. Yunanlıların borç batağı sebebiyle iki ülke medyasında kıyamet koptu. Almanların “12 Ada’yı satsınlar” önerisine Yunanistan medyası Nazi fotoğraflarıyla süslenmiş haberlerle mukabele etti. Aynı dönemde Alman medyasının bir kısmına ‘döner cinayeti’ diyerek küçümsediği ırkçı cinayetler artıyor, ProKöln gibi Neo-Nazi gruplar sesini yükseltiyordu.

AB’nin sulhu salâhı

Son beş yıllık süreçte birlik üyesi ülkelerde radikal sağ partiler oylarını büyük oranda arttırdı. AB’nin 60 yıllık ‘sulhu salâhında’ düşündürücü bir nokta.

Özetle son dönemde giderek içine kapanan, faşizan söylemlerin yükseldiği ve bir sene önce kurucu üyelerinden Fransa’nın öncülüğünü yaptığı Libya operasyonuna katılan Avrupa Birliği, 2012 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi oldu. Eğer Norveç Akademisi’nin dediği gibi ödül ‘60 yıllık barış dönemi için’ ise “elimizi çabuk tutalım daha da veremeyiz ödülü” demiş olabilirler. Tabii daha önceki yıllarda ödül kazanan Tevekkül Karman, Barack Obama, Şimon Perez gibi isimleri saymazsak.

Yine de Nobel Edebiyat Ödülü’nü, ‘müesseseleşme kaygısından’ dolayı reddettiğini söyleyen Jean Paul Sartre’ı düşünmek mümkün. “Ben ileride ‘Sartre’ olarak anılmak istiyorum, ‘1964 Nobel Ödülü sahibi Jean Paul Sartre’ olarak değil” demişti.

Artık AB’nin, ‘2012 Nobel Barış Ödüllü AB’ olarak vaftiz edildiği bir döneme giriyoruz. AB zaten başlı başına bir müessese. Ama bu sefer Sartre’ın aksine ödülün Merkel’in şahsında birliğe damgasını vuran sağ politikalarda ‘kişiselleşmesinden’ endişe duyulmalı.

AB’nin son dönem karnesine bakıldığında Türkiye’nin de Nobel Barış Ödülü’ne giderek yaklaştığını söyleyebiliriz. Allah göstermesin mi demeli, darısı başımıza mı?

Radikal / 14.10.12