Çamlıca’ya Cami ve Bizim Michelangelo… ‘Zar mimarisi’ silueti Arap şeyhlerinin çıtası daha yüksek - Nilgün Cerrahoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 21 Temmuz 2012
  • 04:30

Çılgın proje manyağı yapılınca, ben de artık çılgın düşüncelere saplanır oldum...

En son Tophane-i Amire’de “The Great Masters - Üç Büyük Usta” sergisini gezerken örneğin; “Keşke bizim usta da buraya bir gelse! Ve şu Rönesans sergisini gezse!” şeklinde düşünceler geliştirdim...

Rönesans’la Erdoğan’ı yan yana getirmek yetmezmiş gibi, gem vuramadığım çılgın hayallerimde RTE’ye bu sergi salonlarında hızlandırılmış bir tur attırdım...

Michelangelo’nun dizaynı olan St. Peter’s Bazilikası’nın kubbesi ve maketinin bulunduğu bölümü, Başbakan’ın mesela derin bir ilgiyle izlediğini hayal ettim...

Roma’nın en haşmetli ve en büyük dini yapısı olan St. Peter’s gibi o da İstanbul’a en haşmetli, en azametli camiyi dikmek istiyor ya...

Bu “ölümsüz” yapıları hayata geçirecek “sıra dışı” mimarlar, sanatçılar hangi kaygılarla seçilir, üzerine biraz belki düşünür, esin alır, nasiplenir diye düşledim...

Haliyle tabii çılgın düşünce ve hayaller bunlar...

Başbakan sürekli ortaya çılgın projeler atıyor ama....

Çılgın düşünce ve hayallerle hiç işi olmuyor...

Çamlıca Tepesi’ne hangi caminin nasıl yapılacağına o çoktan karar vermiş.

Kahramanmaraş’taki “Sultan Abdülhamit Han Camii”ni görüp “Budur!” demiş; eliyle cami projesini yapan Kahramanmaraş Belediyesi İmar Müdürü Hacı Mehmet Güner’i işaret etmiş, arkadan projeye katkıda bulunacak işadamları kendiliklerinden zaten hizaya girip, “pamuk eller cebe” yarışını başlatmışlar...

Çamlıca’ya cami projesi hiç vakit geçirmeden “Bismillah hemen… ramazan ertesi jet hızıyla onaya sunulacak”mış...

“Bizim Michelangelo” Hacı Mehmet Güner’in yanında; 4 mimar ekibi(?) daha proje üzerinde çalışmaktaymış...

Bayram ertesi kısmet kader; “hem Avrupa’dan ve hem Asya’dan görünecek şekilde” İstanbul’un siluetinin bu dev yapıyla nasıl damgalanacağını anlayacağız. Çıkan sonucu bağrımıza basıp, bu yeni siluetle yaşamaya kendimizi alıştıracağız... (mı?)

Topkapı, Ayasofya, Sultanahmet, Koca Sinan’ın çizgileriyle şekillenen İstanbul’un “biricik” silueti, nicedir zaten başkalaşıp şekilden şekle giriyor.

Kaba saba apartmanların irileşip gökdelen olmuş biçimleri; İstanbul semalarını her geçen gün biraz daha delik deşik ediyor. Geçende Topkapı Sarayı’nın harem bölümünde yaptığım bir gezide fark ettim. En son on yıl önce gezdiğim harem dairelerinden Haliç ve Galata yönüne göz attığımda şoke oldum. On yıl öncesinden aklımda kalan manzaradan bütünüyle farklı ve yabancı bir kentin siluetiyle karşılaştım...

İstanbul âşığı yabancı bir dostumun deyimiyle yalnızca artık bir “zar mimarisi” olarak adlandırılabilecek bu İstanbul’un rastgele yapılaşması; ne Batı ne Doğu ölçüleriyle açıklanabilir bir kâbus aslında...

Petrol zengini, sonradan görme diyerek ciddiye almadığımız Araplar; çölde inşa ettikleri şehirlerinde mimariye bizden çok daha büyük bir ilgi ve özen gösteriyorlar...

AVM’lerini taklit etmeye meraklı olduğumuz Dubai’de örneğin çok iddialı “dizayn” ve hatırı sayılır “modern mimari” binalar var...

Zaha Hadid gibi dünyanın en modern, en ünlü, en “marka sahibi” ve en yıldız mimarları; burada sürekli birbirleriyle yarış içinde eserler ortaya koyuyorlar...

Şehirlerine damga vurmak, isimlerini nesilden nesle devam ettirmek isteyen Dubai şeyhleri, Hadid gibi mimarlara, “Arap dünyasının rastgele yapılmış en devasa camilerini” değil; gereğinde en gösterişli “opera binalarını” ısmarlıyorlar...

Dünya çapında mimarlara sipariş edilerek yükseltilen gökdelenleriyle, çöl kumlarında yarım yüzyılı bulmayan zaman diliminde sıfırdan biten Dubai kenti, bugün yerküre üzerinde en çarpıcı siluete sahip şehirler içinde ön sıralarda yer alıyor.

Bizler tam tersine “en heyecan verici / en cool” listelerinde baş tacı edilegelen tarih, doğa harikası İstanbul’un siluetini koruyamıyor, günden güne bozuk para gibi harcıyoruz. “Zar mimarisinin” önünü açan “usta”lara da direnç göstermeyi hiç göze almadan derhal boyun eğiyoruz. Göz göre göre katledilen bu dünya şaheserini korumak, kollamak adına biraz gayrete gelmeyi hiç düşünmüyoruz...

Başbakan; “Kahramanmaraşlı imar müdürünün” projesine göz koyalı beri, yazılanlara bakıyorum...

En muhalif yazarlar bile sonunda “Başbakan bu! Karar verdiyse, kaçarı göçeri yok o cami oraya yapılacaktır” minvali yazılar yazıyor: “Kars’taki heykel, Başbakan’ın bir emriyle nasıl yerle bir olduysa; o cami de oraya dikilir” diyorlar…

Ey bu kentin büyük mimarları….

Ey duyarlı çevreciler…

Ey İstanbullular…

Neredesiniz?

“Zar mimarisinden” ne çıkarsa, payımıza düşen kısmete razı mı olacaksınız?

Cumhuriyet / 21.07.12