Böyle yaşamaya devam edecek miyiz? - Mehveş Evin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 22 Eylül 2012
  • 03:46

Silahların susmadığı, her sözün, her barışçıl eylemin üzerini kanla örttüğü... Bir gencin intiharı üzerine dahi akıl almaz bir nefret söyleminin devreye girdiği... Oslo görüşmelerinin muhalefet malzemesi yapıldığı günlerde... Barışı konuşmak mümkün mü?

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin esamesinin okunmadığı... Siyasette kadın katılımının yüzde 14’lerde seyrettiği, kadına karşı şiddetin olağanlaştığı bir ülkede... Çatışmaların çözümünde kadının rolünü tartışmak ne kadar gerçekçi?
DPI’in (Demokratik Gelişim Enstitüsü) yuvarlak masa toplantısına, kafamda bu sorularla gittim. Gazeteci, sivil toplum temsilcisi, siyasetçi, akademisyen, edebiyatçı, farklı kesimlerden kadınların  katıldığı toplantıda, benim gibi düşünenler az değildi.

Ancak birbirine benzemez bu kadın topluluğu, -dindar, feminist, laik, Ermeni, Türk veya Kürt- bir araya gelip konuşabiliyorsa, savaşkanlara anlatacağımız şeyler de olmalı!

Sadece “ana” kotasından değil... Bu ülkenin nüfusunun yarısını oluşturan yurttaşlar olarak, yıllardır hepimizi perişan eden çatışmaların sonlanmasında ve yeni bir sürecin inşasında söz sahibi olmalıyız.

İşin “nasıl”ı, en zor ve çetrefilli bölümü. Herkesin yöntemi kendine has, ama imkansız değil.

Evde otur, çocuğuna bak

O gün Prof. Monica McWilliams’ın bize anlattıkları, hepimize ilham verebilir. Kuzey İrlanda İnsan Hakları Komisyonu üst düzey üyesi ve Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu Partisi’nin kurucularından McWilliams, İngiltere-K.İrlanda barış görüşmelerinde bizzat masada bulunan isimlerden.

Peki kadınlar nasıl o masada yer aldı? Orada bulunmaları neyi değiştirdi? G. Afrika’da kota konarak, delegasyon masasında erkek-kadın eşitliği sağlanmıştı. Mandela’ya göre bu, elzemdi ve sürece çok şey kazandırdı.

Oysa K.İrlanda’da kota yoktu. McWilliams, “Hükümet, görüşmelerin yapılacağını açıkladığında kadınlar ‘biz de olmalıyız’ dedi. Ama bu hiç kolay olmadı. Çok katı dindarlar da vardı. Bana evde otur, çocuğuna bak, diyorlardı. Marjinalleştirilmeye, aşağılanmaya alışkındık. Onları dinlemedik. Seçime Kadın Koalisyonu olarak girip, o masaya oturduk” diye anlatıyor o günleri.
Meselenin, müzakere masasında kadın haklarını konuşmaktan ibaret olmadığını da vurguluyor McWilliams: İnsan hakları, eğitim, eşitliği konuşmak, barış sürecinde gençlere kaynak yaratmak, şiddete bakışı değiştirmek, taraflar arasında uzlaştırıcı olmak ve geçiş sürecini sağlamak gibi gündem maddeleri vardı. Uzlaşma bölümünün neredeyse tamamını kadınlar kaleme aldı.

Barışa hazır olun

Kadın Koalisyonu’nda köyden, akademiden, sendikalardan; Protestan, Katolik ve ateist, her kesimden kadın vardı. Her yere girip çıkabilen bu kadınlar, “savaşan” taraflarla konuşarak bu deneyimleri anlatıp aracı olmakla kalmadı, onları yönlendirdi. McWilliams, hepsinden daha hazırlıklı olduklarını ve müzakere etmeye dair hiçbir şey bilmediklerini masada fark ettiğini söylüyor. Çünkü masaya oturan “savaş lordları” sadece kendi dediklerini dikte ettirmenin peşindeydi.
Her şey iyi güzel, ama bizim durumumuzda ne Mandela gibi lider devrede... Ne kota, ne kadın koalisyonu gibi bir oluşum... Ne de ateşkes gündemde!
Tüm olumsuzluklara rağmen McWilliams, “Müzakere süreci yeniden başlayabilir ve çok hızlı gelişebilir. Şimdiden hazır olun” diye uyardı bizleri.

İçimdeki ümitsizliği bir nebze olsun atmış olarak çıktım salondan... Biliyorum ki bu savaş hali, bu ayrım, şiddet ve nefret, sonsuza dek süremez. Hala bir araya gelebilme şansımız varken bunu değerlendirmiyorsak, hala acılarımızı paylaşmaya değil üzerinde tepinmeye devam edeceksek, gelecekte çok pişman olacağız.

Tuvaletler bile ayrıydı
-  K. İrlanda’da çatışmalar başladığında McWilliams henüz 15’indeymiş. Barış imzalandığında ise 44. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlatırken, “Başka çatışmaların nasıl sonlandırıldığını bilmek öğreticiydi” diyor.

-  En büyük şansları, Mandela gibi bir liderin yardımıyla, Güney Afrika deneyiminden yararlanmaları olmuş. 1997’de müzakereler için G. Afrika’ya gittiklerinde, delegasyonlar birbirinden öylesine nefret ediyormuş ki iki ayrı odada oturuyor, iki ayrı (erkek) tuvaleti kullanıyorlarmış. Hatta Mandela dayanamayıp “Güney Afrika’ya Apartheid’i geri getirdiniz” demiş.

-  McWilliams, vurucu bir tespit yapıyor: “Her şeyden iki tane, ayrı tuvaletler ve odalar kullanarak yaşamaya devam etmek istiyor muyduk? Birbirimizin acısına, zararına yabancı kalarak devam edebilir miydik? Yoksa yeni bir anlaşma zemini oluşturarak, birlikte nasıl yaşayabileceğimizi mi konuşacaktık? Sonunda bunu yaptık. Bir yıl sonra da anlaşma imzalandı.”

DPI nedir?

Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI), uluslararası düzeyde barışın ve demokrasinin inşasını desteklemek için kamusal tartışma ve katılımı cesaretlendirecek uzmanlık, araştırma ve pratik çerçeveleri sunmak üzerine yoğunlaşan, merkezi Londra’da olan bir kuruluş. (Bilgi için: democraticprogress.org)

Milliyet /22.09.12