‘Birleşmiş kuvvetler’ rejimine ne denir? – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 20 Aralık 2012
  • 05:22

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şunları söyledi: “Bakıyorsunuz bürokrasi karşınıza dikiliyor, bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor. Umulmadık yerde yargıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Yasama, yürütme, yargının bu ülkede öncelikle bu milletin menfaatini düşünmesi lazım. Eğer biz güçlü hale geleceksek böyle güçlü hale gelebiliriz. Ama benim yapacağım yatırımı bir kelimeden dolayı kalkar da 3 ay, 6 ay ertelersen (...) ne tarihe hesap verebilirsin, ne de toprağın altında yatanlara hesabını verebilirsiniz. Biz şehir hastaneleri projemizi ne yazık ki bürokratik oligarşi ve yargı sebebiyle hala hayata geçiremedik. (...) İşte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor.”

Peki, Başbakan ne demek istedi?

İçinde ayrılık geçen bir cümle kurdu.

İyi bir şey değil. Ayrılıkçılık gibi.

“Ayrı gayrı olmaz. Ey yasama, ey yargı, gelin kuvvetlerimizi yürütme altında birleştirelim, güçlü olalım” mı dedi?

Başbakan’ın erki, yürütme. İki erk daha var: Yasama ve yargı.

Erdoğan, 2014’te cumhurbaşkanı değil de başkan olursa yasama erkini de aşarak, ayrılığı ortadan kaldırmak istiyor. TBMM’deki “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”na verdirdiği “Başkanlık sistemi önerisi”nde bunu nasıl yapmak istediğini gördük. Kendisinin olmak istediği başkan, meclisi feshedebilecek, gerektiğinde meclisi atlayarak ülkeyi kararnamelerle yönetebilecek, meclis, veto ettiği bir yasayı yeniden kendisine göndermek isterse bu ancak üçte iki çoğunlukla olacak...

Bir rejimin demokrasi olarak kabul edilebilmesi için elzem olan kontrol ve denge mekanizmalarının teminatı sayılan erkler ayrılığı ilkesini kendisine ne kadar da ayak bağı olarak gördüğünü, seçmenine bir cümlecik halinde anlatması iletişimcilik açısından kolay değil.

Soyut bir mevzu tabii.

İdamı geri getirmek desen, o somut. Adam, yağlı urganın ucunda sallanmaktadır. Seçmen gözünde canlandırabilir.

Sonra, “dokunulmazlıkların kaldırılması” da öyle. PKK’lılarla kucaklaşan milletvekillerinin yargılanabilmesi ve hatta tutuklanabilmesi... İşte, milletvekilleri cezaevine götürülürken görülüyor. Bu kadar.

Demek ki seçmeni “kuvvetler ayrılığı” fikriden soğutmak için somut örnekler bulmalı.

Galiba bu, “kuvvetler ayrılığı”nın daha fazla sağlık hizmetine engel olmasıdır.

Ancak bu yanlış bir örnek.

Çünkü bir kere “bürokrasi” diye bir erk yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin köklü ve kurumsallaşmış bürokrasisi, kendisinin emrinde. Sayın Başbakan bürokrasiye, her saat başı talimat veriyor ve bu onun görevi. Tabii talimatın yasalara, mevzuata ve yönetmeliklere uygun olması lazım. Öyle olmazsa, ne yapsın zavallı bürokrat, “Şurada bir kelime eksik” der.

Oldun mu şimdi oligarşi?

Başbakan Erdoğan, yargıya da talimat verdiğini zaten kendisi söylüyor. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra kurulan yeni yargı düzeniyle erkler ayrılığı fiilde zaten bitirilmiştir.

Şimdi Erdoğan, varlığı kağıt üzerinde kalmış erkler ayrılığı ilkesini, kağıttan da silmek istiyor.

Daha fazla hizmet için kağıttakinden vazgeçecek seçmeni denkleştirirse o da olacak.

Milliyet / 20.12.12