"Bireysel başvuru yeni bir engel!"

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 28 Eylül 2012
  • 09:13

(28.09.12) - 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile yasalaşan ve geçtiğimiz günlerde yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, sermaye devletinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkumiyetlerinden kurtulmasının ya da bu mahkumiyetleri azaltmanın aracı olarak devreye sokuldu.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının, yargı süreçleri açısından ilerleme getirmeyeceğini Avukat İbrahim Ergün’e sorduk. Ergün, son uygulamayı gazetemize değerlendirdi.

İbrahim Ergün’ün değerlendirmesi şöyle:

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınması ilkesel olarak doğru bir uygulama olmakla birlikte öncelikle getirilme amacı bakımından değerlendirmek gerekir. Bu yolun açılmasının temel nedeni ve amacı, yani bunu getirenlerin asıl niyeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan çok sayıdaki başvuruyu ve mahkûmiyeti azaltmaktır. Türkiye hep AİHM’ne en çok başvuru yapılan ve en çok mahkûmiyet alan ülkelerin başında gelmiştir. Amaç bu kötü sicil görüntüsünü düzeltmektir. Yani hareket noktası hak ihlallerini önlemek değil, uluslararası mahkûmiyetleri ve eleştiriyi azaltmaktır. Niyet böyle olunca pratiğinin de insanlarımızın haklarını alabilmeleri yolunda bir adım olacağını düşünmek temelsiz bir iyimserlik olur.

Kısa dönemde AİHM’ne başvurma imkânı bir süre ortadan kalkmıştır. Kişiler önce Anayasa Mahkemesi’ne başvurup bir karar aldıktan sonra “hak ihlali giderilmemiş ise” ancak o zaman AİHM’ne başvurabilecektir. Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadıklarında iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle başvuruları reddedilecektir. Böylece önümüzdeki birkaç yıl içinde iktidar sahipleri “bakın AİHM’ne başvuruları çok azalttık, ihlal kararları da çıkmıyor, uluslararası itibarımızı artırdık” diye övünecek ve prim toplamaya çalışacaklardır.

Büyük olasılıkla bu sürenin sonunda çoğunlukla anlamlı bir sonuç çıkmadığı için AİHM başvuruları yeniden yükselecektir. Çünkü sadece mahkeme kurmakla ve kararları yargıç sıfatıyla görevlendirilen kişilerin vermesi ile “hukuk güvenliği”nin sağlanamayacağını biliyoruz/yaşıyoruz. Önemli olan verilen kararların ve uygulamanın kendisidir. Bunun en güncel örneği cezaevleri için kurulan “infaz yargıçlığı” kurumudur. Teorik olarak çoğunlukla olumlu bir gelişme gibi değerlendirilen bu kurumlar mahpus haklarında bir ilerlemeye yol açmadı. Tersine idarenin onay ve meşrulaştırma makamı olarak getirildiği geçen pratiklerinde görüldü. Mahpusların neredeyse hiçbir itirazını kabul etmeyen bu hâkimliklerin idareyi hukuk kurallarına göre hareket ediyormuş gibi göstermekten başka sonucu olmamıştır.

Diğer yandan Anayasa Mahkemesi başvurusu gibi imkânların tanındığı diğer ülkelerin çoğunda hukuk sisteminin yani genel mahkemelerin ve idarenin hak ihlallerini çok büyük oranda engellediğini görüyoruz. Bu nedenle buralarda başvuru sayısı az olduğu halde Anayasa Mahkemeleri bireysel başvurular ile tıkanma yaşamıştır. Kısa sürede bizde de tıkanma yaşanması kaçınılmazdır.

Türkiye’de gerçekten görece de olsa bağımsız bir yargı pratiği olmadığı, asıl temel hak ve ihlallerin de bundan doğduğu düşünülürse umutlanmak için bir sebep olmadığını da görürüz. İdarenin ve yargının zihniyeti, hukuk ve adalet algısı değişmedikçe gerçek bir ilerleme de beklenemez. Gazetecileri, mahkemeleri hüküm vermeden önce terörist olarak ilan eden başbakanı, kitapları ve resimleri bomba olarak gören içişleri bakanları, her gün halkın değişik kesimlerine şerefsizler, alçaklar diye hakaret eden bir iktidarı olan/içselleştiren ülkede hem de onların belirlediği/atadığı ve yargıç payesi verdiği bürokratlarının hak ve özgürlükleri genişleteceğini ve geliştireceğini düşünmek saflıktan da öte olur. Sadece Anayasa Mahkemesi’nin temel haklar konusunda bugüne kadar verdiği kararları incelediğimizde bile iyimser olmak için küçük bir ışık bile göremiyoruz. Özgürlükçü olmayı bırakalım neredeyse mevcut hakları koruyan kararları bile yoktur.

Öyleyse bireysel başvuru hakkı temel hakları sürekli olarak ihlal edilen ezilen kesimlerin önünde ancak yeni bir mücadele engeli/alanı olarak işleyecektir.